AB,ALBA vb. Devletçi Konfederasyonlara İlişkin

#1
İngiltere AB den "çıkma" kararı aldı....kimse meseleyi Yunanistan "neden çıkamadı??" da İngiltere çıktı olarak bakmadı...hatta sol haber gibi sitelerde SYRİZA ya bunca laf söylenirken İngiltere "emekçi sınıflarla dayanışma" yapan güçlerle birlikte AB den çıktığı tarzı laflar dahi söylendi....

İngiltere AB den çıktı da zaten AB nin içerisinde hiçbir zaman tam olarak girememişti ki...Bütün devletlere euroya geçme yönünde baskı uygulanırken ve "yaptırım uygulayacağız" tarzı tehdit edilirken İngiltere ye dokunulmadı...aslında "konfederasyon" ilişkine göre İngltere süreç içerisinde zaten dokunulmazdı ve AB nin merkezi-hegemonik işleyişine de "ters" düşüyordu...Bu noktada İngiltere nin AB den çıkması aslında AB nin yeniden dizaynıdır...Birliğin merkezi yöne evrilmesi ve bu yönüyle aslında Yunanistan da yaşanılan sürecin "devamcısı" olunacağının ifadesidir...Yani Yunanistan "ayrılması" ve İngiltere "ayrılması" aslında birbirinden çok farklı süreçleri AB için ifade etse de avrupa sağı ve bizim ulusalcı solumuz için aynı anlamı ifade etmektedir...


Avrupa Birliği,bir devletsel konfederasyon olarak,mevcut ulus devletlerin yaşadığı "krizlere" de bir alternatif olarak ve küreselleşmeye de bağlı mali sermaye merkezileşmesi olarak kurulmuş bir organizasyon...gelişimi yönüyle "devletçi konfederasyon" olarak fakat zamanla merkezi-hegemonik işleyişe yani mali sermaye hegemonik süreciyle "bütünleşme" şeklinde işleyen bir süreç yaşadı...bu süreç yaşanırken de mevcut ulus-devlet ve sınırları yerel yönetimler üzerinden belli oranda "sınırlandırılırken" aynı süreçte daha merkezi bir yapı ve bu süreç içerisinde "eşit olmayan aktörlerin birliği" şeklinde bir süreç yarattı....

Bu sürece uygun olarak avrupa solu ,reel sosyalizm yıkılmasından sonra özellikle avrupa parlementosunda örgütlenme sürecine girdi...bu süreçte Avrupa Solu partisi-Nordik yeşil-sol birlik gibi gruplar yaratarak avrupa birliği içerisinde bir tür reformist ortaklıkta kurmuştur...Fakat bu ortaklıklar özellikle son avrupa parlementosu seçimleri ve SYRİZA ile görülmüştür ki amaç noktasında "belirsizlik" ve özellikle ulus-devletçi etkiler taşıdığı ölçüde "net bir duruş" da sergileyemerek aslında avrupa faşistleri-sağına nazaran geride kalmışlardır...

bu noktada SYRİZA meselesi çok iyi irdelenmelidir...Yunanistandaki süreçte aslında SYRİZA olarak yaratılmak istenen yani Avrupa çapında sol-sosyalist güçlerle ortaklaşma ve avrupa birliğinin merkezi-hegemonik duruşuna karşı bir duruş geliştirme gibi bir duruşa sahip olmak önemliydi...fakat bu süreci işletecek şekilde ne önlemler alındı(sadece yunanistan da değil avrupa çapında diğer hareketlerle birlikte) ne de bunun için gerekli örgütlenmeler(alternatif devlet dışı bir örgütlenme) yaratılabilinmiştir....fakat gene de bu sürecin nereye varacağı belli olmaz....sadece SYRİZA anlamında değil İspanya da ve farklı yerlerdeki sol hareketler anlamında da bunu söylüyorum...,


Bu noktada nasyoonalist sol duruşa ilişkin de bazı şeyleri ifade etmek lazım...bunca yıl işçi sınıfı-devrim den bahsedilir...bunun önündeki engel olarak kürt halk özgürlük mücadelesi gösterilir...fakat reel yaşamda bu lafazanlıkların dışında...böyle bir çizginin olmadığı gibi...laiklik aydınlanma ve avrupa birliği konularında da aynı devletçi-egemenlikçi zihniyet kendini kötü şekilde belli eder...özellikle bugünki avrupa faşist-sağ kesimiyle aynı tarzda mali sermaye ve AB nin dizaynı süreçleriyle ilgili olgulara "emekçi sınıflar adına" diye sahip çıkmak işçi sınıfı adına ulusal egemenlikçiliği(sosyal faşizmi) açık ifade etmektir...bunun ayrı bir örneği KKE yunanistan da yaptı...sanki euro yerine drachma ya geçilse...işçi sınıfı adına bir değişiklik olacakmış gibi... yunan halkı-egemenliği devleti diye haykırmayı iyi bilir bu kesim...


Bu kesimin özellikle türkiyede propaganda kaynaklarından olan Chavez ve "bolivar" zihniyeti ise bunlardan farklı olarak Latin Amerika devletçi konfederasyonu yaratma eşindeydi...ALBA(Bolivarcı ittifak) olarak ortak para birimi dahi belirlenmişti...işin komik tarafı...bu birlik anti-kapitalist diye sahiplenilirken(ki sistem içerisinde devletsel bir organizasyonun nasıl anti kapitalist olabileceği muamma)...AB neo-liberal olduğu için kötülenir....fakat aynı ifadeleri ve suçlamaları avrupa faşistleri-sağı da aynı laflar üzerinden (bahsettiğim anti-neo liberalizm) yaparken de bizim nasyonalist solumuzla aynı cephede yer alıverir...üstelik bu suçlamalar anti-kapitalizm üzerinden de değil...neo-liberalizm "yerel yönetimci" biz ise buna karşı merkezi devleti savunuyoruz misali ifade edilir....Oysa "anti kapitalist" olarak destekledikleri ALBA içerisinde de"yerel yönetimlere özerklik" tesis ediliyor...hem üye ülkeler kendi içerisinde hem de ALBA olarak "ALBA toplumsal hareketler meclisi" ve bunların "özerkliği" ne anlam ifade eder???::..kendileri kamucu-devletçi ya!!! haliyle bu süreçler kamuya-devlete göre "tehdit" olarak görülüyor ya ??....aynı diğer sağcı-faşist yönelimli hareketlerin tehdit olarak görmeleri gibi...Fakat ALBA ya niye tehdit değil...sosyalist dediğiniz Chavez-bolivya için niye tehdit değil???...Kürdistanda olsa "neoliberaliz" bölücülük" emperyalizm" diye höykürürsünüz...Amerikaya gelince alkışlarsınız...


ALBA birliği bu noktada önemlidir...doğuş itibariyle devletçi bir konfederasyon olmakla beraber içerisinde "toplumsal hareket ve örgütenmeler konseyi" adı altında devlet dışı bir konfederasyonun öncülü olan bir örgütlenmeyi de içerir...daha doğrusu ittifak yapar diyeyim...zira bu meclis aslında toplumsal hareket ve örgütlenmelerin kendi insiyatifiyle kurduğu bir örgütlenme...içerisinde ALBA üyeesi olmayanlar da yer alabiliyor..KCK de bu örgütlenmelerin tartışmalarına davet edilmişti...

Bu noktada ALBA süreci AB sürecinden daha olumlu "daha yatay" bir tarzda kurulmuştur...nereye evrilir orasını bilemem...fakat buradaki hükümetlweri yaratan geliştiren örgütlenmeler "toplumsal örgütlenmeler" hükümetlere baskı uygulayacak şekilde organize davranıyorlar....tartışimalarında ALBA sürecine ilişkin önerileri de oluyor...bu noktada bu devletçi-konfederasyonun işleyişinin "yatay" olması önemlidir...

Garip olan Bolivarın hedefi daha merkezi pan-hispanik amerika ulus-devleti yaramaktı...Chavez bu noktada Bolivar dan etkilendiği gibi zamanla Zamora gibi o dönemin federalizmi savunan üst sınıf criollolardan etkilenmiştir...yani Amerikadaki iç savaştaki konfdere devletler gibi bir organizasyonu savunan yerel özerkçi aristokratlardan...sonra Venezueladaki iç savaşta bu güçler savaşı kaybedekler ve Venezuela merkezi evlet üzerinden şekillenecektir....


Latin Amerikadaki süreç bu noktada AB dekinden farklı değil...fakat süreci yürüten güçlerle ile toplumsal hareketler arasındaki "ilişki" farklı...bu yönüyle olumlu olmakla birlikte ideolojik anlamda "olumsuz" özellikler de içeriyor...yani meseleyi Bolivar üzerinden tanımlamak geliştirmek gibi...bu aslında devletçilik-bürokratiklik meselesi oluyor...mesele Bolivar hamaseti üzerinden değil...devlete bağlı ya da özerk örgütlenme şeklinde tartışılıyor...yani iktidar dışı örgütlenmeler ALBA içerisinde özerlliklerini geliştirecekleri ortamları şekillendirmeye çalışıyorlar...bunun içinde ALBA yapısı AB gibi merkezi bir yapıya evrilmeyecek gibi duruyor...Bekleyip göreceğiz....
 
Üst