Ahmet Telli..

#1
ÖZLETİYOR SENİ BU YAĞMURLAR

Burada yağmur yağıyor
Aralıksız yağıyor günlerdir
Ama sen yine de şemsiyeni
Almadan gel ilk otobüsle

Buğulanan camlara usulca
Yüzünü çiziyorum ki yüzün
Bir yağmur damlası olup
Düşüyor yapraklarına gülün

Güller de bozamıyor bu uzun
Karanlık sessizliğini kentin
Anılarını yitiriyor sokaklar
Bezirgânlaşıyor bulvar ışıkları

Tarih de kekemeleşiyor bazan
Ki o zaman aşktır tek bilici
Aşksa yürümek gibi bir şey
Duyabilmek kuşların gelişini

Anısı bizsek eğer bu kentin
Unuttuğu türküler bizsek
Acıyı rehin bırakıp bir güle
Anımsatmalıyız bunları bir bir

Sonra yürümeliyiz seninle
Sokaklara caddelere çıkmalıyız
Belki bir aşktır bu kentin
Belleğini geri getirecek olan

Burada yağmur yağıyor ama sen
Şemsiyeni almadan gel yine de
Özletiyor bu çılgın sağanak seni
Sırılsıklam özletiyor biliyor musun
 
#2
1946' da Çankırı' nın Eskipazar ilçesinde doğdu. Hasanoğlan ve Pazarören öğretmen okullarında eğitim gördü. Bir dönem köy öğretmenliği yaptı. Ardından Gazi Eğitim Enstitüsü'nü bitirdi. Anadolu'da çeşitli liselerde öğretmenlik yaptı. 12 Eylü'den sonra uzunca bir süre tutuklu kaldı. 1960 sonrası toplumcu gerçekçi şiirimizin ikinci kuşağında yer alan özgün şairlerden. İsmet Özel' den sözcük seçimi ve ses tonu bakımından etkilendi. Romantik ve başkaldırıcı şiiriyle bir yandan da Attila İlhan' a yakın durduğu söylenebilir.12 eylül döneminde aynı zamanda eski bir öğrencisi olan polis memuru tarafından dövülmüş olduğuda kimi kaynaklarda yer alır. Ahmet Telli yukarıdaki kendi söylemlerinden de anlaşılacağı gibi. Türk edebiyatı içerisinde gerçektende sözünü ebediyen yitirmeyecek yazararındandır.

Eserleri

Şiir kitapları

Yangın Yılları (1979)
Hüznün İsyan Olur (1979)
Dövüşen Anlatsın (1980)
Saklı Kalan (1981)
Su Çürüdü (1982)
Belki Yine Gelirim (1984)
Çocuksun Sen (1994)
Kalbim Unut Bu Şiiri (1994)
Barbar ile Şehla (2003)

Diğer Eserleri

Ben Hiçbir Şey Söylemedim (2001)
Sulara mı Yazıldı (2001)
Buradayım Sözümde (2005)

Ödülleri

1980 Toprak Şiir Ödülü Hüznün İsyan Olur kitabı ile (Metin Altıok’la paylaştı)
1982 Yazko Şiir Özendirme Ödülü Saklı Kalan
 
#3
BU KENT ÖLDÜRÜLDÜ DİYORLAR

Bu kent öldürüldü diyorlar
Kurşuna dizildi bir gece yarısı
Hayaletler geziniyormuş şimdi
Sokak aralarında ve caddelerde
Baykuş tüneği olmuş alanlar
Ve yarasalar uçuşuyormuş...
Silah ve esrar kaçakçıları
Altın çağını yaşarlarken
Artıyormuş bir yandan da
Kumarhaneler,meyhaneler
Borsa oyunları hileli iflaslar
Birbirini kovalayıp dururken
Nasıl çıkmışsa pek bilinmiyor
Yaygınmış şimdilerde rus ruleti
İntiharların sayısı bilinmiyor
Çoğalıp duruyormuş fahişeler
Ve artık bunların hiç biri
Olay bile sayılmıyormuş şimdi
Bu kent öldürüldü diyorlar
Bahar gelmez artık buraya
Bir kent nasıl öldürülür göz göre göre
Ben inanmıyorum kim ne derse desin
Sodon ve Gomore efsanelerde kaldı
Yaşanan bir başka tarih şimdi
Şöyle bir dokunsak toprağa yalın ayak
Duyacağiz belki tarihin akışını
Baharda gecikebilir unutmayalım
Böyle okuduk tarihin kitaplarından
Hele vakit gelsin,sevda dal versin
Uzanacağiz bir sabah çiçekli bir ağaca
Unutmayalım aşkın sımsıcaklığını
Suskun bekleyişlerini varoşların
Kitapları,fabrikaları unutmayalım
Unutmayalım dağların öyküsünü
Zincirlerini kırmasını bilir bir kent
Aovrayı unutmayalım
Kışlık saray ne kadar dayanabilir
Hayatı kollamasını bilenlere
Ölüm suretini gezdiren serseriler
Sızıp kalacaklar birazdan
Ve bir tül gibi yırtılırken çevren
Bu kent yeniden yaşanacaktır
Bir kent nasıl öldürülür göz göre göre
Ben inanmıyorum kim ne derse desin.

AHMET TELLİ
 
#4
HALA KOYNUMDA RESMİN

Sımsıcak konuşurdun konuşunca
ırmak gibi rüzgar gibi konuşurdun
yayla kokuşlu çiçekler açardı sanki
çiğdemler güller mor menevşeler açardı
Sımsıcak konuşurdun konuşunca
Hâlâ koynumda resmin

Dağları anlatırdın ve dostluğu
bir ceylan gibi sekerdi kelimeler
Sesini duymasam çölleşirdi dünya
dağlar yarılır ırmaklar kururdu
bulutlar çökerdi yüreğime
Hâlâ koynumda resmin

Gün akşam olur elinde kitaplar
ve bir demet çiçekle çıkıp gelirdin
bir kez bile unutmadın "merhaba" demeyi
ve en yanık türküleri nasıl da söylerdin
bir dostun vurulduğu gün
Hâlâ koynumda resmin

Kaç mevsim kırlara çıkıp
çiçekler topladık mezarlar için
Belki ürküttük tarla kuşlarını
belki kurdu kuşu ürküttük
ama aşkı ürkütmedik hiç
Hâlâ koynumda resmin

Ve hâlâ sımsıcak durur anılar
sımsıcak ve biraz boynu bükük
Ne varsa yaşanmış ve paylaşılmış
yasak bir kitap gibi durmaktadır
ve firari bir sevda gibi
Şimdi duvarlarda resmin

AHMET TELLİ
 
#5
HALA KOYNUMDA RESMİN

Sımsıcak konuşurdun konuşunca
ırmak gibi rüzgar gibi konuşurdun
yayla kokuşlu çiçekler açardı sanki
çiğdemler güller mor menevşeler açardı
Sımsıcak konuşurdun konuşunca
Hâlâ koynumda resmin

Dağları anlatırdın ve dostluğu
bir ceylan gibi sekerdi kelimeler
Sesini duymasam çölleşirdi dünya
dağlar yarılır ırmaklar kururdu
bulutlar çökerdi yüreğime
Hâlâ koynumda resmin

Gün akşam olur elinde kitaplar
ve bir demet çiçekle çıkıp gelirdin
bir kez bile unutmadın "merhaba" demeyi
ve en yanık türküleri nasıl da söylerdin
bir dostun vurulduğu gün
Hâlâ koynumda resmin

Kaç mevsim kırlara çıkıp
çiçekler topladık mezarlar için
Belki ürküttük tarla kuşlarını
belki kurdu kuşu ürküttük
ama aşkı ürkütmedik hiç
Hâlâ koynumda resmin

Ve hâlâ sımsıcak durur anılar
sımsıcak ve biraz boynu bükük
Ne varsa yaşanmış ve paylaşılmış
yasak bir kitap gibi durmaktadır
ve firari bir sevda gibi
Şimdi duvarlarda resmin

AHMET TELLİ
 
#6
KUŞ ÖLÜMLERİ

Gittikçe yalnızlaşıyorum bir sen varsın
karşılığı olmayan sorular düşüyor aklıma
ve kuşların intihar tasarısından söz ediliyor kentte
soğuyan ellerinde kalıyorum bir kırlangıç gibi
Ellerin bir mecnun yurdu, upuzun bir sessizlik
birlikte okuduğumuz kitaplar kadar sımsıcak

Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin
her satırını çizip notlar düştük kıyılarına
Dünya upuzun bir çöl sanki, bir buzul kütlesi
karşılık bulamıyorsun aklıma düşen sorulara
ve düşüp duruyor kırlangıçlar, üşüyorum
bir yolcu hüznüyle geçip gidiyor ömrümüz

Sesine bir esmerlik düşüyor parçalanıyor yüzün
kayıp gidiyor parmaklarımın arasından
bir aşkı anlatmak için seçtiğim sözcükler
hep yanlış numaralar düşüyor telefonlarda
kaçırıyor korku bakışlarını eski tanıdıklar
Bir sen varsın kurtulursam bu aşkla kurtulurum

Gülüşü süt mavisi insanlar vardı/ nerede şimdi
çoğunun adını unuttum çoğunun kimliğinde kazınmış adresler
Nevin canına kıydı geçen gün, şiir gibi bir kızdı bilirsin
Öner enfaktüs geçirmiş içerde, kesik kesik öksürürdü eskiden
Ayşe ise acemi bir sokak yosması artık
Üşüyorum, ama sen anılarla sarma beni ve anlat yanlızlığımızı

AHMET TELLİ
 
#7
KUŞLAR

Kuşlar mı
ki çok şey denildi
şair dilinden

Yüzlercesini suladık
gölgesinde sevdanın
dokuduk
gönül yumağında renklerini

Gizimizi bildiler de
ihanetlerini görmedik hiç
ılık bir öpüştü
türküleri

Kuşlar mı
ki şimdi
çok uzak yüksekte
öpsen
büyüyemezsin ki

ihanet ettik
türkülerine
baharın

AHMET TELLİ
 
#8
KÜL OLAN

Bu kentte sorular yasaklanmıştır
böyle diyorlar fısıldarcasına ve ürkek
ve diyorlar ki gidip anlatılsın bir kez
çare düşünsün tarih denilen bilici

Gidip anlatılsın beklenen yolculara
aşklar küllenmeden ve beynimizi
büsbütün kemirmeden veba
yetişsin durmadan yolu gözlenen

Bu kentin sorusunu yanıtla ey yanılmaz olan
kahret ya da ışıklandır ve de ki:
-Siz ki yangın yıllarından geliyorsunuz
umuda bağlanmak umutsuzluktur ancak

Ve sen ey bilici, de ki:
-Bu masal çok anlatıldı önceleri
çocuklar da susturuldu her defa
karartıldı evlerin bütün ışıkları

-Ve direnmeyi bilmiyorsanız
kül olun savrulun dağlara taşlara
belki hayat yeniden fışkıracaktır o zaman
bu kentin ışıksız varoşlarından

Bir sfenksten söz ediliyor durmadan
yakınmış kahredilmesi

AHMET TELLİ
 
#9
OZAN...

Bir kez olsun dönüp bakmadı
Hoşça kalın da demedi giderken
Sustu ve yanlızca elinden
yine de sazını elinden bırakmadı

Sonra hiçbir haber çıkmadı
Çıkıp gelmedi apansız bir gün
Gerçi yoktu yolunu bekleyen
ve hiç kimse göz yaşı dökmedi

AHMET TELLİ
 
#10
ÖFKENİN ADINI KOY

Devrilen bir çınar
nasıl uzanırsa boylu boyunca
öylece düştü kollarına
kan-revan içinde dostun
donup kaldı soluk bir gülümseyiş
çocuksu kıvrımında dudaklarının

Kaşın seyirmeye başladı birden
yüreğin körüğü üflüyor
içindeki cehennemi
ve bir boşluğa nasıl çarparsa deli su
öyle uğuldamakta kulakların
bir bora patlıyor göğsünün okyanusunda

Ne ki tutulmuş nalçalı seslerle
umudun köşebaşları
korsanlar dalgalandırıyor
senin deli rüzgarlarınla bayraklarını
ve yitiriyorsun yolunu
balta kesmez ormanında öfkenin

Bil ki dostunda değil çekilen tetik
senin umuduna, unutma bunu
kör bir öfke delirtmesin
yıkmasın yaşamın direncini
unutma ki her köşebaşında
bunca dostun kurumadı hâlâ kanları

Hele dik tut başını önce
haykır yıkılmadığını, tükenmediğini
yüreğindeki yalım nasıl olsa
korlaştırır zamanın çeliğini
sen önce öfkenin adını koy
yanıltmasın yüreğini

AHMET TELLİ
 
#11
ÖMRÜM DİYORUM

Üzgün bir çocuğun yalnızlığı
Kadar saydam kalabilseydim
Ömrüm derdim ömrüm nasıl da
Dolu geçmiştir ölebilirim artık

Ölüm hiç de ürkünç gelmiyor
Yaşanmışsa tüm yaşanacaklar
Acı yitiriyor anlamını ve renkler
Kül oluyor körleşirken gökboşluğu

Bu dünya dünya mıdır hani
Bildiğimiz o yamyam küresi
Ki apis öküzlerinin çekip durduğu
Bir cansıkıntısıydı önceleri

Hantal ve gürültücü bir tehdit
Gibi düşüyorken üstümüze
Alaycı bir gülüş takılıyor yalnız
Dudaklarımın hüzün kıvamına

Ömrüm diyorum şimdi ömrüm
Üzgün bir çocuksun sen ve yalnız
Öyle kal çünkü bu dünyada
Sana en çok mutsuzluk yakışıyor

AHMET TELLİ
 
#12
ÖZLEMEDİM SENİ

Hiç özlemedim seni
Özlemek dostluktandır
dostluğundan öte bulmalıyım seni

Sıcaklığını bulmalıyım
dokunuşlarını, kenetlenişi
Terimizle sulanmalı yeryüzü
güneş terimizle ışıldamalı sabah olunca

Apansız fırtınalar çıkmalı
sarsılmalıyım

Özlemek
yanında olmak isteğidir
gülüşünü görmek biraz da
Hiç özlemedim seni

Saçlarına gül takmam
bir ırmak gibi akıtırım ovaya
soluğunla yanar
dudaklarımın bozkırı

Akkor halindeki ufuk
bakır bir tel gibi eriyip gider
kraterler ortasında kalırım

AHMET TELLİ
 
#13
PASAPORT KAHVESİ

Kıyıda, taşın üstünde
oturmuş denize bakıyor
Kimse konuşmuyor onunla
ne rüzgâr ne de izmir

Gün bitiyor ve lacivert
sözcükler çekiliyor
susuşların ipek ağıyla

Az ötede pasaport kahvesi
- Gel, bir bardak çay içelim
diyor bütün gün beklenen

Bulut suya değiyor
su zamana
ve yalnız çakıltaşları
değil aşınmakta olan

Batık bir gemi
gibi uzaklaşırken ordan
yakamozlar kalıyor geride
balkıyan acılar gibi

Eskiyen neydi günboyu
yaşanan neydi
hangi bıçağı biledi deniz

Işıklar sönüyor kıyıda
ve burkulan bir yürekle
çekip gidiyor bu kentten

AHMET TELLİ
 
#15
SEVDALAR DUMAN OLMAYACAK

Acının bağrından
mavi bir çelik gibi fışkıran öfke
dünyayı değiştirecektir mutlaka
Yeni hayat kendini yeniden yaratacaktır
ona sahip çıkan ellerde
ve bu yüzden öfke
sevda gibidir kimilerinde

Yüreğinin pas tutmakta olan kıvrımları
sarsılsın bir an öfkenin gökgürültüsüyle
beyninin her hücresi bir gerilla gibi
kuşansın pusatlarını ve sokağa çıksın
ve bir hançer gibi saplansın
puştlukların ihanetlerin bağrına
Bak o zaman nasıl bitecek yanlışlar
ve cehennemleşen yalnızlığın
Sevdalar duman olmayacak o zaman
Hüznün isyan olmuştur çünkü

Hüznün isyan olmalıdır

AHMET TELLİ
 
#16
SIĞINAK

Sözün yine hep aşktan yanaysa
sevgilim sen sakla bir kaçağı
belki yorgun ve yaralıdır hâlâ
ölüm basmıştır son sığınağı
Sus ve sadece dinle sessizliği
perdeleri çek ışıkları söndür
bir selam bir haber gönderir belki
sesleri hiç duyulmayan dostlar
Bir cigara sar bitlis tütününden
bir çay demle sonra, anısı kalsın
bekle başında onun sabaha dek
Belki benim sana böyle sığınan
yapayalnız ve öylesine yorgun
kimliği duvarlarda kalan bir kaçak

AHMET TELLİ
 
#17
SAKLI KALAN

günlüğü eksik tutulan güz
usulca çekilmiş de kıyıya
bütün gürültülerden uzakta
eğiriyor suların köpüğünü
belli ki duymuyor dağların
uğuldayan yalnızlığını

bekleyişin ve acıların
uğultusudur yalnızlıklar
kimi kez kuşatabilir büsbütün
doğayı, aşkı ve yaşamı
ama kayalıkların karanlıklarına
hiç sığar mı bir dağın yalnızlığı

bir çiçek bile doldurabilir
uçurumların derin oyuklarını
oysa o bir çatlaktan fışkırıp
bir yangın gibi büyüyendir
belli ki duymaktadır kalbinde
aşkın saklı yalnızlığını

anımsanan ne varsa şimdi
biraz acıya dönüktür yüzü
ve solgun bir gülümseyiş
gibi sararken sessizliği
taşır bekleyişin gizinde
aşkın saklı yalnızlığını

günlüğü eksik tutulan güz
eğirirken suların köpüğünü
ey alıngan susuşundan üzünç
gibi öfkesinden kan sızan
kalbini suların göğsüne bastır
duyacaksın kalbimizin atışlarını

AHMET TELLİ
 
#18
SAVRULAN KÜLLERİ ÖMRÜMÜZÜN

Bir kızın kocaman gözlerinde gördüm
bulutların dağlara sessizce çöküşünü
Çocuksu susuşları gördüm, kırılan sevinci
Ve kalbimi puslu yamaçlardaki pusulara saldım
çobanlar çoktan inmişlerdi ovaya
bense yapayalnız bir ağaçtım doruklarda
Harelenen sularda bir yanık kokusu
ve uzun boyunlu bir kızın gülümseyişi
Işık zamana bağlı zamansa onun
kocaman gözleridir artık
Anladım tarih de yazılmaz
bir aşkın sayfalarına düşmüyorsa gün
Yalnızdım, yapraklarım dökülmüştü bir bir
deryalara savrulup çöllere düşmüştü
Bir duman tütüyor yine hangi kent yandı
hangi sokakta vuruldu sevgilim
Bir demet menekşe bir avuç toprak
burkulan bir yürek miyim hep
Sesimde bir yanma bir kekrelik
uzayıp giden bir çöl yalnızlığı
Gazeteleri okumuyorum başım dönüyor
sulanmamış çiçekler gibi kuruyor her şey
her şey bir yolculuğun hüznünü taşıyor
gidip de gelmemek üzere bütün yüzler
Puslu yamaçlarda bir çakal gölgesi
bir dağ suskunluğu yürüyor kentlere
yenilen biz miyiz yoksa aşklar mı
bir kızın kocaman gözlerinde görüyorum
savrulan küllerini ömrümüzün
Bu kenti ayrılıklar yıkacak birgün biliyorum
Ölümden şikâyeti yok ölüp gidenlerin
ama bir kızın kocaman gözlerinde yangınlar çıkıyor
Acılar dehşetli kinlendiriyor beni
Kabarıp duruyor içimde, kabarıp duran bir okyanus
yurdumu arıyorum batık bir tekne değilim
yurdumu arıyorum kızgın küller ortasında

AHMET TELLİ
 
#19
SAVRULUP DURURKEN HAYAT

Kekremsi bir hayat dilimindeyiz
Bakır tadında geçiyor günler
Tutmuş yolları bir sürü harami
Geleni geçeni sigaya çekmekte

Şüphesiz onlar ölüm getiricilerdir
Ve sevincin düşmanı olarak bilinirler
Yoktur gözlerinde sevgilerin ışıltısı
Aşk yoktur, duman bürümüştür büsbütün

Onlar yalnızca ölümü bağışlayabilir
Yalnız kederi, kahrı ve zulümleri
Ve tarih onlarla bizim kavgamızın
Sürüp duran hadisatından ibarettir.

Ne yazılmışsa bize ve onlara dair
Işıklı sularındadır bilincimizin
Hükmünü yerine getirse de acılar
Biz yine neşeli türküler söylemekteyiz

Savrulup duran bir zaman diliminde
Sarsarak ve sarsılarak geçiyor günler
Ama kalbimiz çatlayacak kadar duyarlı
Hayatı savunabilecek kadar güçlüdür.

AHMET TELLİ
 
#20
SESİNİN KUŞLARI SUSUNCA

Öyle yorgun düşmüşüm ki
acının mavzerini taşımaktan
bulanık sular basıyor birden
bütün mevzilerimi
sonra çöle kesiyor içim

Bu alaturka şarkılarda
fena kanıtıyor bazen
anıların ve acıların kabuğunu
gagalıyor kanatırcasına yarayı
susamış bir kerkenez

Sesimin pınarı kuruyor
susunca sesinin kuşları
Uzayıp giden bir bozkır
kesiliyor dudaklarım
kavruluyor yalım yalım

Sesini ver bana dinle
Su verir gibi yaralı bir hayvana
sesinin bütün gözlerini
çevir dudaklarımın bozkırına
yoksa dilim dilim edecek acılar beni

Acının her gözeneğinden
hüznün ilmiklerini geçirip
dokudum şiirin kilimini
şimdi nakışlamak istiyorum
yanlızlığın dört duvarında sesini

AHMET TELLİ
 
Üst