Babalar günü

#1
[YOUTUBE]lLM_4CLxCeo[/YOUTUBE]


Öyle büyük hasret içimde ki çocukluğum; silah altına alınan asker gibi hep tek tip,hep gurbet ...Manevi varlığıyla babalığında, anneliğinde ne kadar çocukluğum yaşıyor bilemiyorum ancak öyle çocuk adamlar içersinde hep anne baba aramak, gurbetin en ağırı sanırım.

Büyük şehirle yola koyulunur hep, 302 otobüslerının buz tutan camından nede sert ve yakıcıdır kar beyazı…Dağlar eşlik eder hasretin yeni başlayan yolculuğunda..Ve hep özlenecek ve hep yürek yakacaktır işte o görüntü; çocuk gözleriyle bakıp geçtiğin dağlar , yollar, çalılar, çoban köpekleri...Bir yaşlanmış olarak döndüğünde hala aynıdır o dağlar… ve kar beyazı hep sert ve yakıcıdır .

Bir baba bir anne koyup geçerken geride, otobüs camından salladığın elin çocukluğuna salladığın son hoşçakalındır. Oysa, hep geri döneceğin umuduyla düşersin yola; yazla veyahut baharla belki ,döneceksindir –karlar eriyince, kış bitince- döneceksindir hep, öyledir kabullenmen gurbeti. Oysa her dönüşün kadar uzaklaşacaktır çocukluğun, baban , annen, her el sallayışında biraz daha yaşlanacak, biraz daha büyük şehirli kalacaksındır. Ve gurbet olmaktan çıkan uzaklar, çocukluğunu gurbet kılacaktır artık.

Her anneler günü”telgrafın tellerine kuşlar kondurarak” geçirirsin, her babalar gününde muhtarın telefonundan ulaşmaktır en büyük hediyen.Bır sesle geçer işte , sesteki hüzünle. Sevgini büyüttüğün özlemin içersinde, sesine yansımasını istemediğin her hıçkırığında, havaları sorarsın, köpeğini, atını , eşeğini, sorarsın el salladığın çocukluğun duruyor mudur hala aynı yerde diye; döneceksin ya!, dönünce bekliyor mudur onlar hala?… telefon telleriyle götürdüğü kar beyazına yenıden varmaktır bir düşün içersinde aradığın.

Öyle akıp gider yıllar ve her babalar gününde, kar beyazı gelir aklına; hep yakıcı ve serttir; işte o zaman düşünür insan beyaz nasıl bu kadar serttir diye. Sonra , sonrası bir türkü tutturursun işte "ervah-ı ezelden levh ü kalemden"...


 
#2
sevgili ıraz..
yazacaklarım bu duygusal yazını dilerim örselememiş olur..

ben bir kız "babasıyım" .. ama baba olmaktan hiç hoşlanmam.. kızım baba der ama zamanında onunla anlaştık.. zorunlu baba diyecek ama beni asla baba formatında ele almayacak.. babalık "sahip" anlam kökenlidir.. yaratan ve sahip olan.. sığınılan.. bab yani tanrı ile aynı anlama gelir..

en güzel anlamlı şeyler ana ile başlar.. ana fikir ana yol işin anası vs.
ama baba hep olumsuzdur..
mafia babası.. babalara geldik.., iskele babası birde şam babası vardır.. :)

gördüğün gibi baba olmak hoş bir şey değil..
hatta o kadar değildir ki..
anne yarımı denilen dayı tanımı.., asıl koruyuculuk içeriği taşır..
arkasında dayısı var.. gibi kimse amcası var demez..

komünal toplumlarda çocuklar.. komün üyesi tüm yetişkinlere erkek-dişi anne dermiş.. bu doğuran yada dişil anlamda değildi.. sonradan bu hale geldi..

kısaca.., ben tüm çocukları kendimin malı değil ama korumam ve bende olanları aktarmam gereken gelecek olarak görmeyi yeğliyorum.. bu yüzden de "benim" kızım" mantığına ve bu temelde babalar gününde karşıyım.. ama bana cicibaba diyen yeğenlerimiz(eşiminkilerde dahil) hediye aldılar.. ama haliyle bana aldılar.. babalar günü diye almalarına karşı olsam da onlara itiraz edemiyorum..

anneler günü sevgililer günü gibi babalar günü de tüketim amaçlı toplumun babalara geldiği günlerdir.. :)

bu arada yaşını bilmiyorum ama.., kendi yaşımın bir hayli ilerde olması dolayısı ile
sana sevgilerimi yolluyorum..
 
#3
Olması gereken insanın düşündüğü gibi yaşayabilmesidir. Bu başarıldığı ölçüde kendimiz oluyoruz. Diğer taraftan toplumsal değerlerle çakışmak yada uyumluluk göstermek bi o kadar önemli oluyor.

Çalıştığım yerin karşısında halk ekmeği satan Laz bir amca var. Genelde şen şakraktır. Yüksek sesle konuşur ve herkes tarafından çok sevilen biridir. Babalar günü olduğu gün kızı da evlenmişti. O günden beri ne sesini duydum nede güldüğünü. Geçici bir durum olduğunu düşünsemde onda bıraktığı babalık duygusu anlıyordum.

Ben babalık kavramını geç öğrendim. Babam yurt dışındayken ben doğmuşum sonrada karşımı çıkmış ve ben sesin babanım demiş. Kabullenmem uzun sürmüştü bu duruma:)

Babamla çok sert kavgalar ettik ve çatışmalar yaşadık. Gözaltında işkenceden dolayı ayağa kalkamayacak durumda beni ziyarete geldiğinde onu tersleyerek gitmesini istemiştim. Beni zayıf görsün istememiştim. Hala bu durumu yüzüme vurur.:)

Şimdi arkadaş gibiyiz. Zaman içerisinde “biz” olayı öğrendik. Hayatın engelleri, çürümüşlüklerine karşı birlikte durmayı öğrendik. Devrimci düşüncelerimizin ailemizden kopuk olmadığını, onları da bu işin bir parçası haline dönüştürmeyi başardık. Bu süre zarfıa bizde yıprandık ama kendimiz olmayı başarabildik.

Özel günler olarak tabir edilen günlerde hediye almayı alışkanlık etmedik. Fakat içimizden geldiği her daim ve durumumuzun el verdiği her durumda birbirimize yardım ettik. Bu durumun şartlanmasına karşı çıktık ve değerin buradan ölçmemeyi öğrendik. Yinede çevremizde bunlarla mutlu olanları gördük ve böyle mutlu etmeye çalıştık.

Kapitalizmin yarattığı tüketim kültürü olarak kestirip atmak istemiyorum. Feodal diyip küçümsediğimiz aile ilişkilerinin önemini anladık. Değer vermenin bir çok yolu vardır ve istenildiğinde ortaya çıkıyor.
 
#4
Aklıma babam istanbula gelirken veya dönerken aynı şeyleri yaşadım gibi olu emeğine sağlık IRAZ arkadaş kim ne derse desin güzel bir anlatım sağol.İllaki edebiyatçı veya yazar olmak gerekmez insan içinde geldiği gibi yazmasıda güzel bir şey diye düşünüyorum.Ki babalar veya analar sevgililer gününü sevmem kutlamam ama kızlarım hep bana çok geri kalmışsın cengiz derler birde ilerici diye geçiniyorsun.sevgiler.
 
Son düzenleme:
Üst