filistin ve kürdistan karşılaştırmaları ve çifte standartlar

#1
filistin mücadelesinin bilinen miladı; 1948 bm paylaşım kararı ile tanımlanır. bu karar; tarihsel olarak, kenan sonrasında palestin(filistin) olarak tanımlanan toprakları içermektedir.

karara göre: filistin iki ayrı devlete ayrılmış., kudüs bm denetimine bırakılmıştı. kararı., yahudiler kabül etti, araplar red etti.. red gerekçelerinde yahudi devletini kabül etmemek vardı..

bilindiği gibi filistin içinde yaşanan ama diğer arap devletlerinin de katılımı ile süren ilk savaş sonrasında., "anlaşmaya varıldı" ve filistin toprakları paylaşıldı..

gazze bölümü mısır'a verildi.. bir kısmı ürdün'e verildi.. kalanı da israil'e..

sözde., filistinliler için itiraz eden arap devletleri., sonuçta paylaşımın bir tarafı oldular.. ürdün zaten aynı zamanda kurdurulan bir çakma devletti..

bu tarihten sonra., israil ard arda kazandığı "zafer"lerle sınırlarını genişletti..

bir önemli noktayı da atlamamak gerekir..
1918 sonrası: osmanlı işgalinden "kurtulan" bölgede başlayan ingiliz işgali., 2. paylaşım savaşı sonrası yeniden düzenlenirken., filistinde ingilizlere karşı aktif mücadele eden yahudilerdi.. araplar ise bu noktada uzlaşmacı tavırda idiler..

1948 sonrasında., bölgedeki israil varlığı.; gerek küresel destek ile gerek ise kendi gücünü artırarak ve de arapların yanlış duruşlarının da olanakları ile., kendini var eder hale gelince., filistinlilerin maküs kaderi başladı..

1960 sonrasında fkö kurularak., filistin mücadelesi bir milad olarak başlamış oldu..

gerek dünya solu gerek ise., türkiyesolu., bölgede kendine "taraf" olarak., fkö'yü alarak., bölge arap milliyetçiliğinin bozuk duruşlarını onaylarken ve olanın dışında tarifler ve tanımlar yaratırken., bölgedeki bir başka halk ile ilgili ne görüş belirttiler., nede bir duruş sergilediler..

oysa., daha 1918 ingiliz işgali ile birlikte., bölgede kürt ayaklanmaları başlamıştı.. 6 yıl süren mücadele ezilirken., dünya sosyalistleri kıllarını kımıldatmadılar., kürt halkının paylaşılmasına göz yumdular hatta onayladılar..

bölge düzenlenmesi lozan ile bittiğinde., kürdistanın parçalanmasından daha önemli ve vahim olan kürt halkının parçalanmış olmasıdır..

tarih boyunca., sınır bilmeyen hatta aynı ailenin yaşadığı bölgeler ulus-devletlere pay edilince., aynı ailenin fertleri bile arap-türk olarak tanımlanmaya başladı..

aynı olay.; filistinde de yaşanmıştı.. ürdün kurulmuş., filistin halkının bir kısmı ürdün devleti içinde kalmıştı.. başlarına getirilen., mekke haşimi soyundan kral., arap olsa da filistinleri temsiliyet hakkına sahip değildi..
bu duruma itiraz eden türkiyesolu., kürtlerin daha vahim parçalanmışlığına ve yok sayılmasına göz yumduğu gibi., mücadelelerini bile tanımlamadı..

2. savaş sonrasında kurulan mahabad bile dikkate alınmadı., yıkılmasındaki en büyük etken de sscb'nin ihanetidir..

ırak olarak tarihe geçen!! ulus devlet sınırlarında ve iran da ve de türkiyede süren kürt ulusal mücadeleleri dikkate alınmadı..
2. savaş sonrası bölge yeniden dizayn edilirken., yani var olan "manda"lar., teker teker., "bağımsız" ulus-devlet olurken., yere göğe konulmadı.. aslında ilk "arap baharı".. bu dönem başladı.. arap ulus-devletlerindeki asker destekli baas darbeleri sosyalist sayıldı..

1960 ile başlayan fkö süreci kendi başına ilginç ve doğru analiz edilmemiş süreçtir.. fkö içinden gelişen fhkc ve buradan çıkan m-l örgütler de., doğru analiz edilmemiştir..

filistin mücadelesini bir bütün olarak tanımak sahiplenmek elbette doğrudur.. bu sahiplenme içinde bazı hareketleri ve çizgilerini eleştirmek ise., gereklidir.. ne bu yapıldı.. ne de filistin özgürlük mücadelesi süreci doğru analiz edildi., doğru tespitler yapıldı..

aynı "hoşgörü"., kürt halk özgürlük mücadelesi için yapılmadı.. yapılmadığı gibi., bir dizi gerekçelerle dışlandı es geçildi hatta düşman olarak görüldü..

karşılaştırmalı olarak bu zeminlerde devam edeceğim....

 
#2
68 li yıllar.; dünya devrimci pratiğinin yükseldiği yıllar olarak yazılır.. bu., bir yanı ile doğrudur.. 68 yılı., avrupayı sarsan ve adını bir kuşak ve dönem olarak tarihe yazan yıl olmuştur.. sonrası tüm radikal sosyalist hareketler bu simge üzerinden tanımlanır.. bu da bir yanı ile doğrudur..

geleyim., diğer ve asıl doğru yanlara...

avrupa ve abd olarak batı tanımını kullanacağım.. 68 rüzgarını asıl estiren., ulusal kurtuluş hareketleri yani anti-sömürgeci mücadelelerdi..

çin devrimi., rus devrimi gibi savaş içersinde ortaya çıkmış ve savaş içinde ve de bitimi ile yaşanan iç savaş sonrası yaratılmıştı.. 68 e katkısı yoktur.. daha çok., yarı sömürge bir devletin(imparatorluk)., sömürgeci metropol ülkelerin paylaşım amaçlı açık işgali üzerine ortaya çıkmış bir anti-sömürgeci "kurtuluş" süreciydi..

çkp'nin giderek başat olması ve iç savaşı kazanması sonucu., küresel kapitalizm içinde kalacak bir yeni sömürge.., anti-sömürgeci ama kapitalis sistem içinde bir çin yerine., anti-emperyalist-kapitalist bir çin ortaya çıktı..

rus devrimini kapitalist avrupa devrimi gibi görmeyi sağlayan bu farklı devrim 68 rüzgarına neden olmasa da., ideolojik ve manevi bir siklon merkezi oldu.. ve zamanla fırtınaya dönüşecek 68 rüzgarına bu anlamda katkısı oldu..

kısaca., 68 rüzgarını asıl yaratan., açık sömürge halklarının kurtuluş mücadeleleri idi.. vietnam-küba ile simgelenen bu dönem çin siklonu üzerine başlamıştı.. vietnam ve küba dan ses geldi.. 68 li yıllara gelindiğinde karayiplerden., afrikaya orta doğudan asyaya kadar dünyanın her yerinde anti-sömürgeci ayaklanmalar başlamıştı..

demek istediğim şudur.. yükselen., bilinen kalasik., m-l devrimleri değil., anti-sömürgecilikti..
hatta ilk dönemlerde., küba-çin devrimlerinin sosyalistliği ve öncülerinin de sosyalistliği çok tartışıldı.. ve bu uzun da sürdü..

batı 68 kuşağı., avrupa ile simgelenen ve farklı olmasına karşın., sscb de vucud bulan.. avrupa(1800-1900) sosyalizminin değil., bu anti-sömürgeciliğin rüzgarından etkilenmiştir..

öcellikle avrupada ortaya çıkan., tüm radikal hareketler., bir biçimde anarşizm etkisindedir.. sömürgelerdeki radikal hareketler ise., kendilerini m-l olarak tanımlasalar da., ağırlıklı., mao-ho chi minh castro vs. gibi çizgilere göre tarif eder ve bunlara göre yapaılanırlardı..

sömürgelerdeki her radikal hareket.. bu., m-l ve latin-çin-çin hindi karışımı ideolojik formasyonlar üzerinden hareket etse de., "kurtuluş" sonrası bir kesimi bu duruşlarını devam etirmemiştir..

ama ne yazık ki., bu tarihsel süreç.; anti-sömürgecilik ile anti-emperyalizm arasındaki önemli farkın ortadan kalkmasına neden olmuştur.. sapla saman karışmış ve bu ideoloji olmuştur..

o dönemin ve sonrasının tüm anti-sömürgeci hareketlenmeleri aynı sepete konmuştur.. bu bozuk zeminler., türkiye gibi ülke devrimcilerine de ideolojik olarak yansımış., yeniden., kurtaracakları vatan da eskiden olma bir kurtuluş aramaya yöneltmiştir..

açık işgale karşı(anti-sömürgeci) başladığı düşünülen bu halk hareketleri gibi., açık işgal altında olmayan ülkelerde önce kurtuluş sonra emperyalizmin gizli işgali aranmıştır..
bu kaçınılmazdı.. anti-sömürgecilik ile anti emperyalizm karıştırılınca bu kaçınılmaz oldu..


emperyalizmin.; küreselleşen sermaye sisteminin adını koydukları kapitalizmden ayrı bir şey olmadığını bilmelerine karşın., emperyalizmin kapitalizmin küreselleşmiş hegomanik hali olduğunu atladılar., bir/kaç devlet üzerinden emperyalizm tanımları yarattılar..
birden fazla olunca işler netleşeceğinden., abd-ingiltere-fransa ve çin için de japonya ile yetindiler..

örneğin:, cezayir bağımsızlık mücadelesi., anti sömürgeci idi ama anti-emperyalist değildi.. çin-küba-vietnam ise hem anti-sömürgeci hemde., hedef anlamında anti-emperyalist idi..
bu önemli farkı ortadan kaldıran her teorik çözümleme ve tanımlama., aslında komünist ideolojiye birer bıçak darbesi oldu..

bu anlatımlarım asıl olarak bu konu içerikli değildir.. ayrı bir konudur..
anlatmak istediğime gelince.;

bu teorik karmaşa ve sapmalara karşın., özellikle türkiyesolu., bir konuda duruşunun tam tersi davranmıştır..

afrikada., orta-doğuda var olan tüm anti-sömürgeci ahreketleri anti-emperyalist olarak tanımlayıp., devrimci ilan ederken., hatta afaki tanımlarla., bazılarını sosyalist bile sayarken.. iş kürtlere geldiğinde., klasik m-l., hatta m-l çizgisinden geri avrupa marksizmi içeren şeyler aramışlar., bu temelelrde karşı çıkmışlardır..

her kürt ayaklanması yada var olan yapılaşmaları., eğer bir türkiyesolu heraketi "içerisinde"., yani etkisinde değil ise., gerici ilan edilmekle kalmamış., anti-sömürgeci olarak bile görülmemiştir.. çünkü burada anti-emperyalist., yani anti-kapitalist olma aranmıştır.. yoksa gerici türkiyenin modernleşmesine karşı hareketler olarak görülmüş yada emperyalizmin bir oyunu olarak görülmüştür..

bu anlamda.; ne 1918-24 berzenci ayaklanması., simko ve koçgiri ağrı zilan dersim vs. ayaklanmaları ve nede mahabad bir tanım ile belirlenmemiştir..
1955-70 arasındaki tüm arap milliteçi faşist baas rejimleri olumlanırken., özellikle ırak da kürtlerin sırtına da basarak başarı olan baas iktidarı yanındaki kdp dikkate bile alınmamıştır..

nasıl alınsın ki.; 1923 t.c. sürecine anti-emperyalist kurtuluş diyen ts., kürtlere nasıl yaslanıldığını ama nasıl kazıklanıp yok sayıldığını doğru görseler.., ırak baas "devrimi"nde de göreceklerdi..

filistin işgal altında., ilhak edilmiş., sömürge.. vs. vs. ama kürdistan ne işgal ne ilhak edilmiş.. ne de sömürge..

sömürge diyenler de vardı ama madem sömürge., kendi anti-sömürgeci mücadeleleri olabileceği., hele ki., parçalanmışlıktan dolayı., ayrı bir örgütlenme gerekliliği hiç dikkate alınmadı.. tamam sömürge ama bu "bölümü" bizim kollarımız altında kurtulacak., diğerlerini bilemeyiz dediler..

en oportünistleri de.; ilhak diyenlerdi.. işgal ve sömürge dememelerini elli kılıf altında izah ederken., aslında kuzey kürdistanın., bağışlanmış kendi mülkleri olduğunu iddia etmiş oluyorlarken., kürt halkını da devrimlerine maraba sayıyorlardı.. sonradan "sınıf"laştıracakları bir gundi halk..

filistindeki her çıkışa., hatta fundamental islam temelli çıkışlara bile değer biçtiler.. ama kürtlere gelince., halk söylemi ile anasının nikahına kadar sorguladılar..

bunu daha da açabilirim.. ilerde yapabilirim.. düşünüyorum.. ama., şimdilik ara verip., son gelişme üzerinden devam edeceğim..

bilindiği gibi.. bm.; filistini yarı resmi olarak devlet statüsünde sayma kararı aldı..

bunu her kesim bayram olarak kutluyor.. kutlasınlar.. halkların yararına ne varsa., gerekçe bulup itiraz edecek değilim..
ama analiz edip., eleştireceğim bazı zeminler olacaktır..



..
 
#3
Filistin yönetiminin statüsünün “üye olmayan gözlemci devlet” statüsüne yükseltilmesi BM’ye yaptığı başvuru 138 evet oyuyla kabul edildi. Karar “ABD ve İsrail için utanç verici yenilgi” olarak yorumlanırken, Filistin halkı kararı büyük bir coşkuyla karşıladı. (solhaber)

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Filistin'e Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda yapılan tarihi oylamada, 'gözlemci kuruluş' yerine 'gözlemci üye olmayan devlet' statüsü kazandıran kararı, "Bu kararla Filistin artık devlettir; ve Filistin toprakları, işgal edilmiş devlet topraklardır." sözleriyle değerlendirdi (sabah)

Karar “ABD ve İsrail için utanç verici yenilgi” olarak yorumlanırken, diyen "sol"habere., davutoğlundan daha "anlamlı" bir destek geliyor.. "Bu kararla Filistin artık devlettir; ve Filistin toprakları, işgal edilmiş devlet topraklardır."
al birini vur ötekisine.. ikisi de yalancı ve yalandan "yazıyor"..

bu kararın abd-israil'e rağmen alındığını iddia etmek bir garebet., tarih bilmemek ise ayrı bir cehalet..

bm.; 1948 yılında bu karardan daha net olanını almıştı.. filistinde iki devlet kurulması kararı almıştı.. biz verdik filistinliler almadı bahanesi ile halının altına süpürdüler.. şimdi çıkartıyorlar ama hala devlet olarak görmüyorlar..

işin cehalet yanına bir ek daha yapayım..

1994 yılında oslo görüşmeleri ile israli'in de "kerhen" izni ile filistin ulusal yönetimi resmen kabül edilmişti..
Oslo Anlaşması, resmi adıyla Geçici Yönetim Düzenleme İlkelerinin Bildirgesi (Declaration of Principles On Interim Self-Government Arrangements)
aslında bu ortaya çıkan şeyin adı nediri geçtim.. statüsü bile belli değildi..
israile dahil., muhtariyet mi? federasyon mu? yoksa., belirli sınırlarda devlet mi? belli değildi.. devlet olmadığı belli ki., şimdiki karara göre., devlet değil ama "gibi" muamele görecek deniliyor.. ise de., halen oslo kararları çerçevesinde bir filistin ulusal yönetimi var..

yani bu karar:, aslında., statü belirlemekten çok uzak., zaten., vatikan benzetmesi de bu açıdan doğru.. bu karar., kısa sürede netleşmez ise., filistin ulusal yönetimi kürdistan federe devleti gibi israile resmen ve meşru olarak bağlı federasyon olarak "netleşir".. yani israil elinden oslo kozu henüz alınmış değil..

ya ayrı bir filistin devleti kararı çıkmalıydı.. yada var olan israilin var olan filistin ulusal yönetimi ile yeniden ortak bir devlet olarak yani iki ayrı federasyonun eşit ortaklığı olarak resmen tanınması gerekirdi..

ne israil ne filistin cephesinde bu olamayacağına göre., ayrı devlet olarak tanınması sorunları çözmez., dernleştirir.. çünkü "devrimci"!! "davut"oğlu belirtmiş.. Bu kararla Filistin artık devlettir; ve Filistin toprakları, işgal edilmiş devlet topraklardır
1948 bm kararlarında geçen filistin devleti sınırları baz alınırsa bile.; bahsi geçen topraklar şu aşamada., sadece israil değil., mısır., suriye ve ürdün tarafından da işgal edilmiş durumda..
hadi bakalım çözün bu düğümü..
haliyle bir iskender çıkıp çözecektir..

bu politik körlük mü diyeyim.. yoksa., tezgahlara gelme mi? diyeyim.. en iyisi., küresel güçlerin., sağ-sol hempalarının "lafları" diyeyim..

ama asıl diyeceklerim çok farklı.. ve davutoğlu kurnazlığını es geçtim.. asıl sözüm.. türkiyesolunun milliyetçi-devletçi sol!! yanına olacaktır..

tekrar edeyim.. analizlerim ayrıdır.. filistin halkı için en ufak olumlu duruma itiraz etmeme zorunluluğu ayrıdır.. karar filistin halkınındır.. neyi görür neyi göremez.. bu süreci nereye evirebilir yada şarampolo yuvarlar.. bu., onların kendi kaderlerini tayin hakkı içindedir..

ben., asıl olarak şunu soracağım..

kürdistan.; toprakları, işgal edilmiş devlet topraklardır
tüm kürdistandaki gelişmeler ve özellikle güney kürdistandaki rojava.; ABD ve İsrail ve türkiye-suriye., için utanç verici yenilgi”
demeyi kim becerebilir..







 
#4
Sosyalist ve komünist kurumların Kürdistan nerede diye bir bilgileri yok ki, Kürdistan'ın nerede olduğunu bilmiyorlar fakat bu bilinmezlik, bilinen gerçekliğin varlığını etkilemez. Var olan bir şey var; işgal, sömürü, soykırımlar bunlar artık o kadar basit anlatılıyor ki sosyalist ve komünist kurumlar mücadelenin ne olduğundan uzaklaşıyor.

Yakın olarak gördükleri her şeyden uzaklaşıyor, uzak olarak gördüğü Kürdistan'a yakınlaşamıyor fakat Kürdistan (Kürt Özgürlük Hareketi) yakınlaşıyor ve kendini somutlaştırıyor.

sosyalist kurumlar; ezilenlerin adına açıklamalarda bulunsalar da onların yanında olamıyorlar. çünkü onların yanında olacak araçlara, dile, gündelik yaşama ve kolektif kültüre sahip değillerdir.

örneğin kadınlar konusunda "kadının kurtuluşu sosyalizmde" deniyor yok ya.
sosyalizm gelene kadar daha ne kadar kadın ölecek, dövülecek
ne yapmalı? kapitalist toplumda işçi kadının işçi erkek tarafından ezen araçların elinden alınmasını sağlamaktır. Aynı şekilde Kürdistan'ın devrimciler tarafından tanınıp tanınması meselesi değil, Kürdistan'daki Haklılar hareketinin yanında olmak, gündelik yaşamda da bunu hissettirmektir. Kürtlere, BDP'ye dil uzatanların ırkçı olduklarını söyleyebilmektir. Bu küçük bir şeydir fakat ilerde ne olacağını bize zaman gösterecektir.
Sürekli bir direniş halinde olmalıdır komünistler, bu direnişleri esnekliğini yenileyebilmelidir. Hiç karşılaşmadıkları durumlarda esnekliklerini kendileri çizecektir.
Komünistin gündelik yaşama müdahalesi onu devrimcileştirir. pratikle uyguladığıdır praksis olan.
 
#5
"konu uzmanı" ve deformasyon

Mabruk’ ona ve o sözcükle Ramallah ve hangi Filistin şehirlerinde dans etmişlerse Filistinlilere ama ne yazık ki, 29 Kasım 2012 gecesi Filistin Devleti doğmadı, BM tarafından ‘doğum sertifikası’ da verilmiş olmadı.
29 Kasım tarihinin bir özelliği var. 29 Kasım 1947’de BM Genel Kurulu, 181 sayılı kararında ‘Filistin’in taksimi’ni öngörmüştü. Buna göre, Filistin topraklarının yüzde 56.47’si bir ‘Yahudi devleti’ kurulmak üzere Siyonistlere, yüzde 42.88’i ise bir ‘Arap devleti’ kurulmak üzere Araplara ayrılmıştı. Yüzde 0.65’lik bir oran, Kudüs’ü içine alan bir uluslararası bölge olacaktı.
Yahudi devleti için öngörülen alanda 498 bin Yahudi, 407 bin Arap yaşıyordu. Araplara azınlık statüsü verilmişti. Arap devleti için öngörülen oranda ise 725 bine karşı 10 bin Yahudi vardı. Kudüs’te ise 100 bin Yahudi, 105 bin Arap.
Siyonistler, BM’nin ‘Filistin’i Taksim Planı’nı kabul ettiler. Araplar reddetti ve savaş çıktı. Savaş sonunda İsrail Devleti ilan edildi. Bir Yahudi devleti için öngörülen alandan hayli büyük bir alanda. Araplar (yani Filistinliler), Batı Şeria ile Gazze’de kalmışlardı. Toplam Filistin toprağının yüzde 22’sinde.
Şimdi Batı Şeria, Abu Mazen yönetiminde, Gazze Hamas’ın. Ortada sınırları belli bir Filistin devleti yok. 29 Kasım 2012 BM Genel Kurul oylaması, 29 Kasım 1947’yi tarihten silip, onun yerini almıyor.
Hem, 24 Kasım 1988 gecesi, Cezayir’de yapılan Filistin Ulusal Konseyi (FKÖ’nün parlamentosu) toplantısında, Yasir Arafat, ‘Sürgünde Filistin Devleti’ni ilan etmişti. Ben de salondaydım. Marşlar çalınmış, gözyaşları arasında herkes birbirine sarılmıştı. Birkaç dakika içinde, Tunus, Cezayir ve Fas, ‘yeni devleti’ tanımıştı. Hatta, ertesi gün, Türkiye, ‘Sürgünde Filistin Devleti’ni tanıyan 4. ülke olmuş, Ankara’daki FKÖ Temsilciliği, büyükelçilik düzeyine yükseltilmiş, epey bir tartışma kopmuştu.
‘Filistin Devleti’nin ‘doğum sertifikası’, bundan 24 yıl önce Cezayir’de çıkartılmamış mıydı? O neydi, bu ne?
Mabruk' ama Filistin devleti kurulmadı 03 Aralık 2012 Pazartesi 08:25 ccandar@radikal.com.tr

..........................................................................

çandar'ın yazısını alıntıladım.. çünkü., konunun uzmanı birisi olarak., ve de bu sefer deformasyon yapmadan sunan biri olarak., yazısı önemlidir..

ama.. diyerek devam edeceğim..........................


 
#6
"konu uzmanı" ve deformasyon .. devamı



kör., fili tuttuğu yerden tarif ederken., uyanıkda., edecegi tarife göre yerden tutup., kendince fili tarif edermiş..


cengiz çandar..; Hem, 24 Kasım 1988 gecesi, Cezayir’de yapılan Filistin Ulusal Konseyi (FKÖ’nün parlamentosu) toplantısında, Yasir Arafat, ‘Sürgünde Filistin Devleti’ni ilan etmişti. Ben de salondaydım. Marşlar çalınmış, gözyaşları arasında herkes birbirine sarılmıştı. .........
‘Filistin Devleti’nin ‘doğum sertifikası’, bundan 24 yıl önce Cezayir’de çıkartılmamış mıydı? O neydi, bu ne? diyor.. ama buna yanıt var..

biri uluslararası bir merci ilanı., diğeri öznenin kendi kendine ilanı..
ben., O neydi, bu ne? sorusunu çandar'a iki defa ayrı ayrı soracağım..

Filistin Devleti’nin ‘doğum sertifikası’, bundan 24 yıl önce Cezayir’de çıkartılmamış mıydı? demiş.,
29 Kasım tarihinin bir özelliği var. 29 Kasım 1947’de BM Genel Kurulu, 181 sayılı kararında ‘Filistin’in taksimi’ni öngörmüştü. yani bundan., 65 yıl., cezayirden de., 41 yıl önce., filistin devleti resmen ilan edilmişti..
1- şimdi aynı soruyu soruyorum.. O neydi, bu ne?

anlayacağınız., çandar'ın derdi filistin devleti ne zaman ilan edildi değil., ediliş biçimleri zamanlamaları., kimlere yada hangi konseptlere yarar getirdi.. bu önemli..

1988 de el fetihçi olan çandar., şimdi el fetih karşıtı!!! .. eleştirisini buna göre kurgulamış..

türkiye(aslında küresel) aydını-akademisyeni ve "konu uzmanı" karakteri böyledir.. omurgasızlığı bir yana., deformasyon ustasıdır.. kukla ipleri kimin elinde ise., ona göre analiz-tespit yapar.. haliyle deformasyon-demagoji yapar..


Filistin topraklarının yüzde 56.47’si bir ‘Yahudi devleti’ kurulmak üzere Siyonistlere, yüzde 42.88’i ise bir ‘Arap devleti’ kurulmak üzere Araplara ayrılmıştı.
bir halkdan bahsederken., siyonist diyor!!!.. yani politik-sosyal tanım kullanıyor..

kurulan israil üzerinden., yahudi halkına toptan bir kere siyonist dedin mi? artık., ne o halk ne de statüsel hakları ortada kalır..

işin ilginç yanı., ikinci devletin halkına da filistinli demiyor arap diyor.. doğru da söylüyor.. ama ne islamcı ne milliyetçi vs. sosyal-politik bir tanım kullanmıyor..

yazısında., verdiği bilgilerin sunuluşu da ilginç..
Filistin topraklarının yüzde 56.47’si bir ‘Yahudi devleti’ kurulmak üzere Siyonistlere, yüzde 42.88’i ise bir ‘Arap devleti’ kurulmak üzere Araplara ayrılmıştı. Yüzde 0.65’lik bir oran, Kudüs’ü içine alan bir uluslararası bölge olacaktı.
burada da., yahudileri tanımlarken., bir halk olarak değil., olacak olan devlet-iktidar üzerinden bir politik-sosyal nesne olarak tanımlıyor.. yine olacak devletteki halkı araplar olarak bir halk gibi tanımlarken., bu devletin erkinde olacak olanı politik-sosyal olarak tanımlamaya gerek duymuyor..
çünkü., çandar.; siyonist değil., "rezervist"dir..

kodlamaları bitince doğru tanımlarla veri sunuyor..
Yahudi devleti için öngörülen alanda 498 bin Yahudi, 407 bin Arap yaşıyordu. Araplara azınlık statüsü verilmişti. Arap devleti için öngörülen oranda ise 725 bine karşı 10 bin Yahudi vardı. Kudüs’te ise 100 bin Yahudi, 105 bin Arap.
burada artık siyonist demiyor.. yahudi diyor..

çndar neden? böyle yapıyor sorusunun yanıtı var.. ben., yanıtı kısaca vereyim.. açıklaması ayrı bir konu..
çünkü., çandar.; siyonist değil., "rezervist"dir..


biri uluslararası bir merci ilanı., diğeri öznenin kendi kendine ilanı..
ben., O neydi, bu ne? sorusunu çandar'a iki defa ayrı ayrı soracağım..
demiştim.. şimdi ikinci "şekline" geleyim..








 
#7
devamı-3

cengiz çandar'ın kürt politikalarındaki duruşları bilinir.. aslında bilinir derken., dönemsel olarak bilinir demem gerekir.. "duruma" göre., liberal-demokratdir., duruma göre radikal-demokrat., duruma göre de., liberal şöven., hatta radikal şöven..

bu "drum"ları ne? belirler..
bilerek u harfini çıkarttım.. d"urum" dan u yu çıkartırsan., drum olur davul anlamına gelir..

haliyle tokmak ve onu tutan el belirler.. hangi ritm atılacak ise "durum/drum"dan o ses çıkar.. halayın ritmini de davul belirler..

biri uluslararası bir merci ilanı., diğeri öznenin kendi kendine ilanı..
ben., O neydi, bu ne? sorusunu çandar'a iki defa ayrı ayrı soracağım..
demiştim.. şimdi ikinci "şekline" geleyim
..

demiştim.. ama bu soru aslında tüm türkiye solu ve aydınları ve dahi konu "uzman"larına da., yöneliktir..


bölgede yaşayan ama "tanımlanamayan" kürt halkı ile ilgili bir çok yerel ve uluslararası kararlar alındı açıklamalar yapıldı..

örneğin.; 1918-25 konsepti sürecinde., plesibit kararı alındı.. bu aynı zamanda., sel determinasyon(u.k.k.t.h) ilkesi temelli ayrı bir devlet olma hakkını da tanımaktı..


t.c. kurulum!! sürecinde., etkili-yetkili mercilerin ortak yada federasyon-muhtariyet açıklamaları oldu..
t.c. düşüncesşi daha ortada yokken., halife-padişah memeliki osmanlı nasıl kurtarılır. hesapları yapılırken., 1918 de berzenci ayaklanması karşısında., ingilizler., bölgede kürtlere statü de tanıdı., berzenci kendini kürdistan kralı da ilan etti..

1918-25 konsepti tamamlandı.. kürt halkı ve yaşadığı topraklar taksim edildi.. ama bu arada kürtlerin isyanları hiç bitmedi..
yani., statüsel talepleri ve parçalanmışlığa itirazları hiç bitmedi..

cengiz çandar ve dahi., tüm devrimciler., demokratlar..: filistin konusundaki hassasiyetleri ve bilir kişi açıklamaları içinde., kürtlere dair ne? diyorlar..

yani filistin konu iken kürtler ne oluyor..
yani., O neydi, bu ne?













 
#8
konuya farklı bir yerden bakmak isterim.Filistin dediğimizde genelde akla gelen ilk şey,israil-yahudi-müslüman-fkö vs .kısaca iki olgu üzerinde belirlemeler yapıyoruz ya da ben öyle algılıyorum.bu belirlemeler hemen hemen her yerde kendini göstermekte.

Roma ya da ondan daha önceki tarihlere gitmeyeceğim.Osmanlı İmparatorluğunun son yılları hariç (19.yy ikinci yarısı) Filistin daha doğrusu Kudüs te yahudilerden ziyade diğer devletlerin (katolik ve ortodoks bağlamında) çok büyük etkileri vardı? öyleki Kudüste bulunan önemli yerlerin idaresini bu devletler sürekli öne sürüp Osmanlıyı sıkıştırmışlardır.burada şunu sorabiliriz;1000 yıl önce haçli seferleri olarak bilinen savaşların bir maddesini oluşturan 'kutsal toprakları alma ve yerleşme'' fikri osmanlının son dönemlerinde neden ortaya çıkmamış? ki osmanlı zaten yıkılacağı belliyken katolik bi fransa ya da ortodoks bir rusya (genel olarak slavlar) neden buralara yerleşme fikrini pratiğe koymamışlar.soruyu biraz daha evirip çevirip sorayım;Herzgel'in Abdulhamite bir teklifte bulunulduğu söylenir;peki aynı teklif neden bir fransada ya da rusaya ya da almanyadan gelmedi...(inançsal olarak) .soru soru olmaktan çıktı ama suat halleder bunu:)
 
#9
konuya farklı bir yerden bakmak isterim.Filistin dediğimizde genelde akla gelen ilk şey,israil-yahudi-müslüman-fkö vs .kısaca iki olgu üzerinde belirlemeler yapıyoruz ya da ben öyle algılıyorum.bu belirlemeler hemen hemen her yerde kendini göstermekte.

Roma ya da ondan daha önceki tarihlere gitmeyeceğim.Osmanlı İmparatorluğunun son yılları hariç (19.yy ikinci yarısı) Filistin daha doğrusu Kudüs te yahudilerden ziyade diğer devletlerin (katolik ve ortodoks bağlamında) çok büyük etkileri vardı? öyleki Kudüste bulunan önemli yerlerin idaresini bu devletler sürekli öne sürüp Osmanlıyı sıkıştırmışlardır.burada şunu sorabiliriz;1000 yıl önce haçli seferleri olarak bilinen savaşların bir maddesini oluşturan 'kutsal toprakları alma ve yerleşme'' fikri osmanlının son dönemlerinde neden ortaya çıkmamış? ki osmanlı zaten yıkılacağı belliyken katolik bi fransa ya da ortodoks bir rusya (genel olarak slavlar) neden buralara yerleşme fikrini pratiğe koymamışlar.soruyu biraz daha evirip çevirip sorayım;Herzgel'in Abdulhamite bir teklifte bulunulduğu söylenir;peki aynı teklif neden bir fransada ya da rusaya ya da almanyadan gelmedi...(inançsal olarak) .soru soru olmaktan çıktı ama suat halleder bunu:)


katolik dünya bu isteklerini hep sundu.. haçlı seferleri kutsal toprakları müslümanlardan kurtarmak içindi.. bu doğru ama asıl gerekçe avrupada biriken., "serseri"(serüvenci-işsiz-topraksız vs) güç ile yayılma amaçlıydı..
ayrıca.; katolik dünyasında bir liderlik yarışı vardı.. bu yüzden birinin talebi ve başarısı diğerinin zararına olduğundan., ortak hareket etmeleri kısa sürüyordu..

ortadoks dünyası ise.: katolik dünyasının bölgedeki etkinliğinden dolayı bu alana girme koşullarının olmadığının farkındaydı.. rusya hariç., ortadojks dünyası kendi alanlarındaki sorunlarla boğuşurken(bağımsızlık) kudüs'e el atacak durumda değildi..

haçlı seferleri sürecinde., yahudi toplumu sürekli müslümanlardan yana oldu.. çünkü., hıristiyanların bölgedeki etkinliğinden en fazla zarar gören yahudilerdi.. inançsal temelli bir kan davası(isa) olduğu iddiası bilinir..

yine., emevilerden beri islam yayılmasının yanıbaşında yahudi ticaret sermeyesi de yayılmıştır..
bu konuda., endülüs olayı ve ispanyadan yahudi tasfiyesi incelenir ise görülür..

osmanlıdan çok önce., endülüs üzerinden avrupaya arap akınları da bilinir.. bunu en çok isteyen yine yahudilerdir.. çünkü yanıbaşında sermaye olarak yayılan yahudilerdi.. aynı "durum"., iran., kafkas., hazar ve turan havzası üzerinde de görülür ama pek incelenmemiştir..
bu bölgede sayıca az ama hala etkin yahudi sermaye kolonileri vardır.. yine yerleşimleri de vardır..

yahudiler ile müslümanlar yani araplar arasındaki sorunların başlaması., 2. paylaşım savaşı bitimine denk düşer.. öncesinde., yahudilerin toprak almalarına itiraz yoktu.. arap etkin bölgelerinde şam-bağdat halep vs. sermaye olarak etkin hatta bağdatda demoğrafik olarak etkin yahudi kolonileri vardı..

bu anlattıklarımın tarihsel kökleri antik çağa kadar gider.. arap-yahudi çatışması tarihsel dönem aşamalarıyla irdelemek gerekir..

savaşın bitimine doğru., bölgede bir düzenleme zorunluluğu ortaya çıktığında., avrupadaki yahudi kırımının da etkisi ile yine siyonist örgütlenmenin baskılaması ile., filistindeki yahudi toplum nezdinde bir statüsel durum tartışmaları başladığında., hıristiyan araplar ile müslüman araplar arasında ciddi ittifaklar başladı..

arap milliyetçiliğinin babaları hıristiyandı.. baas olarak son bulan bu akımın da etkin şahsiyetleri hıristiyandı..
1948 arifesinde., ve hemen sonrasında., bildirilerde., haç ve hilal ortak imza idi..

kapitalist modernite çağında., dinsel kökenli talepler(manüpleler) yerini sermaye kökenli açık taleplere ve ortamlara dönüştü.. yani sekülerleşti.. yahudi talepleri öne sürülürken de dinsel zeminler işletilmedi.. avrupada kırım yaşayan bir halkın bir devlete gereksinimi zeminli talepler olarak ortaya çıktı..

1948 kararına bakın.. kudüs yine hıristiyan dünyasının denetimine bırakılmıştı. ne araplara ne yahudilere bırakılmamıştı.. yahudiler de facto ile kudüsü aldılar.. burada arap milliyetçiliğinin uzlaşmaz ve başkalarını yok sayan katı tavrı etkili oldu..

bölgede., yahudi devleti olmadan., arapların denetimi zordu.. karar., ingilizlerin sömürgeci inadına "rağmen" küresel konsept kararıdır..
elbette., bunun içinde yahudi toplumundan gelen direnişler ile arap toplumundan gelen uzlaşmaz katı milliyetçi duruşlarında etkisi vardı..

sanırım soruya yanıt olabilecek veri ve tespitler sundum.. elbette bunlar da tartışmaya açıktır..

demek isterim ki.; kudüs ve çevresinden oluşan bir ikinci vatikan koşulları yoktu.. bu talep olsun uğraşı., bölge reorganizasyonunu çökertebilirdi.. avrupada talep olmadı değil ama azınlıkda kaldı ve fundamental hıristiyan talebi olarak işlem gördü..

bm denetimindeki bir kudüs buna yanıt olarak yeterli görüldü.. gelişmeler sonucu bu "durum" değişti..

karar sonrası ilk savaş da arapların başarısı küreel dolaylı-direk müdahalelerle engellendi., sonrasında önce araplar arasında ayrışmalar yaşatıldı.. sonra müslüman araplar arasında.. yaşatıldı.. böylece sonrası savaşlarda israil etkin olabildi..

arap tehlikesi ile israil., israil tehlikesi ile araplar batıya ağız açar konumda kaldı.. bölge çatışmalı "durumu" ile denetim altında tutuldu..

bir anektod sunayım.. ama tartışmaya açıktır..

ortadoks dünyasının kudüs ilgisi katolik dünyası kadar değildir.. bunun tarihsel geçmişi vardır.. ortadoks dünyası.; iskenderiye-hatay-tarsus üzerinden roma-bizans ve kudüs çatışması ile ortaya çıkmıştır.. yani., bu iskenderiye-hatay alanı daha kutsaldır.. bizansın sonradan ortadoks olması batı(roma) karşısında doğunun varlık kazanması zorunluluğundandır..

bu hıristiyan tarihi hem devletsel-iktidarsal güçler hem de toplumsal-uygarlıksal güçler ve din noktasında bütünlüklü pek incelenmemiştir.. ayrı ayrı analizler yapıldığından ve "olay".; feodalizmden kapitalizme geçiş olarak iktisadi zeminleri ile sınırlı ele alındığından., sonrasına akan., toplumsal-inançsal ve yaşamsal olarak da hegomanik yanları es geçilmiştir.. yada önemsenmemiştir..

rusya ve periferisine bakarsanız., batıdan gelen güçlü töton katolik saldırılara kafirler dendiğini ve rusya imparatorluğu yaratılırken., ortadoks inancı temel alındığı görülür.. sovyet yönetmenlerinden sayılan tanınmış sergei eisenstain aleksandr nevsky filminde bunu anlatır.. film 1938 de çevrilmişti.. tarihe dikkat ederseniz.. savaş öncesi müthiş bir rus milliyetçiliği pompalaması görülür..

avrupanın., almanlar üzerinden sscb'ye yönelik kışkırtmalarını geçmişin töton saldırısı olarak ele alır..

yazabileceklerim şimdilik bunlar.. dilerim katkı olmuştur.. :)

 
Üst