ışıklı anahtarlık

#1
bu bir öykü. sizlerden sıkı bir eleştiri rica ediyorum. aksi halde bu tarz devam edeceğim.



14 yaşındaydı. Evin en ufağı. Bozuğum yok dedi abisi. Beraber çıkalım, bakkalda bozdurur veririm. Güzel bağladı ayakkabı bağlarını. Abisi beline iyice yerleştirdi silahını. Aynada baktı şöyle bir. Abisiyle yan yana yürümek ne keyifli. Var mı abisi gibi. Kaç kere bastılar mahalleyi abisi için. Fos. Şu abi de yakalanacak göz var mı. Abii. Hee. Filimlerde tam savaşacakları zaman silahı kuruyorlar. Sen niye peşin peşin. Benim de huyum böyle. Abisi ne rahat. Korkusuz be. Ben de aranırsam abim gibi olacam. Şöyle de bıyıklarım olur inşallah. Değme keyfime. Geldiler bakkala. Girdiler bakkal küçük, içeri kalabalık, çıktı kapı önüne. Abisi uzattı elini, gömleğinin yakasını düzeltti. O ara içerden çıktılar birileri.

Abi, bi paket samsun dedi. Bakkal tezgahın altına eğildi. Silah bomba gibi patladı. Ertan, yerinden zıpladı. Abisi sağ bacağına elini atarken iki kere daha patladı. Abisi düştü yüzünün üstüne. Abiii, kapaklandı üstüne. İki kişi çekiyor kendisini. Çok da ısrarlı değiller. Abiii. Adamların yüzüne baktı. Abisine yalvarıyor ölmeee. Adamlar dikiliyorlar öylece. Silahlarını bellerine koydular. Kendisine bişeyler söylüyorlar. Ölme abi. Eli abisinin ceketinin altına gitti. Çekti aldı. Arkadaki, öndekinin ardına saklanmaya çalışıyor. Asıldı tetiğe. Çok sert. Bir daha asıldı. Patladı. Bir daha. Kolayladı eli. Ayağa kalktı, öbürü de çekmiş silahını. Ona da. Döndü ilkine. Döndü öbürüne. Bitene kadar. Attı silahı, abiii.
Yırtıyor sesi. Uğraştı didindi, abisinin altına girdi. Kollarını boynundan geçirdi. Sürünüyor mu yürüyor mu belli değil. İlerde hastane var biliyor. Abisinin ayakları yerde sürünüyor, Ertan çekiyor abisini. Abi, kurban olurum bi ses ver. Abi nolur bi ses ver. Götürecem abi seni. Abi nolur ses ver. Dolapdereden Şişliye doğru çıkan yokuşta çekiyor abisini ardı sıra. Gittikçe hızlandı. Sanki abisi de yardım ediyor. Yetişecez abi. Abi ben sana kurban oluyum noolur ölme abi. Tuttular birileri. Tutmak ne mümkün. Yırttı ortalığı. Cırdı yüzlerini.

***

Haydar abi, sana bişey diyeceğim. Buyur genç. Bana kızma. Benim isteğimi boşlama. De bakalım. Abi ben az ceza aldım yakında çıkacam. Biliyorum. Abi senden bi isteğim var. Buyur. Abi ben çıktığımda bana bir silah lazım. Sen almadın mı ki, abinin öcünü. Aldım sayılmaz abi. Bak genç, abin devrimci yolcuydu. Sen de onun anısına saygı duy, gel sen de devrimci yolcu ol. Onlar sana ne gerekiyorsa yaparlar. Olmaz abi. Neden. Abi çıkan geri gelmiyor. Haberi de gelmiyor. Ben ilk geldiğimde sen bana sahip çıktın. Ben hapise senin sayende alıştım. Olsun genç. O koğuşta devyolcu yoktu. Abi, ben ordayken sen tahliye oldun. Evet. Bak sen gene geldin. Eee. Ben sadece buna bakıyorum abi.

Nuh dedi peygamber demedi. Ne yapacaksın silahı. Abi o bakkal varya, işte o içerdeki sivil polislere abimi söylemiş. Sen bunu nereden biliyorsun. Abi, benim cezam hafiflesin diye, babamların tuttuğu avukat, ordaki müşterileri şahit etmek istemiş, bi tanesinin kim olduğu belliymiş, ama yalvarmış beni katman diye. Eee. Bizim bi komşunun bi akrabası varmış, onunda bi komşusu varmış, işte o komşu, o gün bakkalda olanın akrabasıymış. Nasıl olmuş bilmiyom, duymuş ki, şahitlik ederse benim cezam azalacakmış. Anneme demiş ki, yüreğim parçalandı o çocuğun haline, ben şahitlik edecem. Abi biliyorsun arada cunta oldu. Korkak çok. Ama bu şahitlik etti bana. Neyse avukat da ona demiş ki, hiç konuşmadan ateş ettiklerini söyle mahkemede. O da geldi söyledi. Sonra ne olduysa oldu, bakkal mahkemeye geldi. Ben söyledim dedi. Bakkal bizim mahlede bile oturmuyor. Askeriye gene de onu mahleye muhtar yapmış.

Anladın mı abi. Anladım genç. Sen devyolcularla davran. Onlar ne icab ediyorsa yaparlar. Sen mi sıkmak istiyorsun bakkala. Bunu da sana ayarlarlar. Sen tek başına vursan bile ordan çekilemezsin.
Abi, ne olursun kırma beni. Ben bu işi kendim yapacam. Sen yok desen bile bir yolunu bulurum.

Nihayet yıldırdı haydarı. Cezan indi mi peki. Yok abi. 18 yaşından küçüğüm diye bi indirim oldu. 16 dan küçüğüm diye de bi indirim oldu. Bi de bişeyden daha indirdiler biraz. Durum bu.

Sana söyleyeceğim adresi hiçbir yere yazmıyacağına ve o isimleri hiç kimseye söylemeyeceğine dair söz vereceksin. Tamam abi.

Abi ne olur beni idare etme. Gözünü seveyim ben çok ciddiyim. Ne oldu genç. Abi bu nasıl isim. Hanım diye isim mi olur. Genç, dinle beni, bu da bir isim. Ayşe gibi Fatma gibi bu da Hanım. Abi işletmiyon değil mi. Gücendim genç.

Nihayet hafızasına yazdı, ne varsa.

Öyle sarıldılar ki, Haydar bırakamıyor Ertanı. Ertan ağlıyor. Fısıldadı kulağına. Bekle abi, ben gidip de gelmeyenlerden olmayacam. Ya kendim gelecek, ya da haberim. Sıvazladı sırtını, açıldı kapı, bekletmediler.

***

Ev bayram yeri. Ertan şaşkın. Ya benim abim ölmüş, bunlar neye seviniyor. Yemedi bişey. Üstelemediler. Arka odaya geçti. Ablası geldi. Abim aklından çıkmıyor değil mi. Çıkmıyor abla. Sarıldılar. Nasıl ağıt, anne geldi, baba geldi, hepsi yere çökmüş ağlaşıyorlar. Sarılmışlar birbirlerine. Baba ayrıldı divana oturdu. Süzülüyor gözlerinden, sesi çıkmıyor. Ertan kalktı babasına sarıldı. Babası kucakladı. Kalktı ayağa. Çıkardı odadan. Sofrayı bıraktılar öylece. Taksi tuttu baba.

Mezar taşında ölüm tarihi yok. Ertan ağlamadı. Kimse ağlamadı. Anne baba abla alışmış ellerle toprağı düzelttiler. Abla yeni çiçekler koydu. Ertan seyrediyor öylece. Çiçekler ne zaman alındı bilemedi. Şişeler çıkardılar su döktüler. İlerde iki ağaç var. Ablası gitti oraya. İki kuş yuvası var orda. Oraya yem koydu. Su koydu. Ertanın gözünün önünde ailesinin abisiz ve kendisiz hayatı canlandı birden. Fark etti ki, dışarı bi başka.

Babasına dedi ki, tahtakaleden geçelim, hayırdır, bi şey alacağım. Bişey demediler, Tahtakale sapa, ama gittiler. Ertan indi onlar beklediler. Elinde ışıklı bir anahtarlıkla döndü. Sordular, sustu. Üstelemediler.

Ben akşam üstü kendi başıma çıkacağım anne dedi kahvaltı da. Anne babaya baktı. Dolaşacağım biraz. Tamam oğlum dedi baba.

Akşama kadar onları dinledi. Nasıl oldu diye cezaevinde de sormadılar şimdi de. Ama hissediyordu ha sordular ha soracaklar. Oyalandı durdu muhabbetle epey bir zaman. İkindiyi geçmişti vakit. Nihayet kalktı. Babası para verdi epey. Çıktı mahalleden. Bir taksi çevirdi. İlk kez tek başına bir taksiye biniyordu. Geldi istediği yere. Korktuğu kadar yokmuş. Taksi pahalı gelmedi. Anahtarlığa da nerdeyse aynı parayı vermişti.

Biraz yürüdü. Nihayet Haydarın başlangıç dediği yeri buldu. Kahve vardı orda. Girdi oturdu. İlk kez bir kahve masasına oturmuş ve kendi başına çay söylüyordu. Değişik ve güzel geldi. Acaba böyle böyle mi alışacağım ben dışarı. Gidenler bu yüzden mi gelmiyordu.

Çıktı, tam da anlattığı gibiydi, yürüdü. Orda gördü iki katlı bir evi. Onca apartmanın arasında. Geldi kapısına. İki tane zil var. Bi tane olacaktı. Kafası karıştı. Bastı birine kararsız. Ses duymadı. Bekledi. Diğerine bastı, duydu sesi. Rahatladı. Pencere açıldı. Gençce bir kadın, buyurun dedi. Burası Hanım teyzenin evi mi. Evet. Kendisini görebilir miyim. Açıldı kapı. İçeri buyur edildi. Hanım teyzen benim, söyle bakalım delikanlı, sen kimsin. Yaklaştı, elini öptü. Yüzüne yüzünü yaklaştırdı, itiraz görmedi. Kulağına söyledi. Beni Haydar abi gönderdi. Bu gece burada kalacakmışım. Onun yattığı odada yatacakmışım.

Çay içerken lafladılar. Sigara içmiyor diye sevindi Hanım teyze. Haydarı sordu, anlattı o da. İkisinin de gözlerinin ışıdığını gördü. Yaraları iyileşmiş miymiş. Haydar abisi ne öğütlediyse öyle söyledi. Artık sen mi bakacaksın bu mahalleye diye takıldı Hanım teyze.

Akşamı ettiler sohbetle. Nihayet odasını gösterdiler. Hiç açmadan yatağı, uzandı battaniyenin üzerine yanlamasına. Zemini seyretmeye başladı.

Kalktı ve yerdeki küçük halıyı kenara çekti. Aklına halat geldi. Arandı bulamadı. Yerdeki halkayı tutup çekti. Önce kolayca kalktı kapak sonra ağırlaştı. Tam geriye kıvrılmıyor. Bıraksa tekrar kapanacak. Belki bulamazsın sağlam bir ip al yanına demişti halbuki. Ama unutmuştu işte. Aralıktan süzüldü.kapağı üzerine kapattı. Merdivende Haydarın dediği yöne durdu. Anahtarlığı çıkardı. Sol tarafına tuttu. Elektrik düğmesi yok. Sağ tarafı boşluk zaten. Oraya da tuttu. Yok. Tekrar soluna tuttu. Kabloyu gördü. Eyvah uçları açıkta iki tane tel. Düğme yok. Elektrikten oldu bitti çekinir. Mümkünü yok değdiremem ben bunları birbirine. Cezaevinde de ucu açık kablolardan uzak dururdu. Keşke el lambası alsaymışım. Ah Haydar abi yaktın beni. Anahtarlığın ışığıyla indi merdiveni. Dediği gibi ilerledi. İlerde soldaki rafları da buldu. O kadar ışık tuttu. Lan hani burada 5 kiloluk yağ tenekeleri. Orda mı burada mı derken anahtarlığın ışığı iyice azaldı. Telaş yaptı. Merdivene çıkıp, kabloları değdirmeye karar verdi. Merdivene yöneldi takıldı bişeylere düştü. Kalkarken kapak açıldı yukardan. Evladım yukarı gel.

Utanmıştı. Hiç bi şey demedi. Hadi yat. Çıktı gitti. Baktı yatak açılmış. Pijamalar konmuş üzerine. Kafası karmakarışık. Giymedi. Soyunmadı. Yattı öylece. Yastık alçak geldi. Pijamaları toplayıp katladı. Yastığın altına koysun ki kalınlık yapsın.

İçi içine sığmıyor. Biraz baktı tabancaya. Öptü alnına değdirdi. Beline taktı. Derken soyundu. Pijama giydi. Yastığın altına koydu. Başını da usulca yastığa. Hayaller içinde uyudu.

Sabah kahvaltısı bu kadar mı güzel olur. Sağ kalırsam, gene çıkarsam, gene geleceğim bu eve. Bu kadar güzel insan mı olur. Sanki hep buradaymışım. Onlar bana öyle davranıyor. Bana da öyle geliyor. Olura Haydarı görürsen söyle, yeri hiç boş kalmadı dedi Hanım teyze.

Bu Haydar abi, sağlam adam vesselam. Silah da belimde. Bir evim daha oldu benim. Çıkarken elini öptü Hanım teyzenin. Kızıyla da tokalaştı. İçi içine sığmıyarak çıktı evden. Meydana yürüdü. Hemen taksiye koştu. Doğru Dolapdere.

Epey değişiklik olmuş. Ama sağ taraf aynı. Erken indi. Taksi gene ucuz. Bakkala doğru yürümeye başladı. Tabela yok. Sol kaldırıma geçti. Bakkalı göremiyor. Yanındaki oto boyacıyı hatırladı. Tereddütlü yürüdü. Burada bi bakkal vardı önceden. Vardı dedi, elinde spatula, çamurluğa macun çeken usta. Ne yapacaksın. Hiiç. Ben bir ay kadar yanında çıraklık yapmıştım da. Anladım dedi usta. Niye kapandı ki. Kapanmadı. Vurdular onu. Zaten şaibeli bir yerdi. Öylece kaldı. Dizleri boşandı boşanacak. Kamyon filitresi var orda. Oturdu üstüne. Yol tek yön olmuş. Boş taksi gördü. Eyvallah dedi ustaya.

Gitti gene Hanım teyzenin evine. Hemen aldılar içeri. Çıkardı verdi. Hanım teyze, gülümsedi. Alnından öptü. Ertan geri çekildi, başını iki yana salladı. Dizlerinin üstüne çöktü. Haydar abi doğru söylemiş, devrimci yolcu olmalıymışım.

Temmuz 2010
 
#3
Hikayenin ilk giriş bölümü bana göre çok güzel. Gelişme bölümlerinde biraz eksiklik var diye düşünüyorum. Final zaten güzel bitmiş. Kıssadan hisse güzel. Ve en güzel söz : "Haydar abi doğru söylemiş, devrimci yolcu olmalıymışım." Abiler hep doğru söyler..
 
#4
borga, ben edebiyatla az çok ilgili birisi olarak, okuyup seni eleştirmek istedim ama sonra vazgeçtim. öykücü geleceğini karartmamak için şimdilik susma hakkımı kullanmak istiyorum. :)

ama şu kadar söyleyeyim: sana ait bir üslubun olmalı. bu üslup diğer yazılarında var. ama nedense öykünde göremedim.
 
#5
yaktın beni alevli yıldız arkadaş,

bir türlü sağlığım düzelmiyor. o düzelmeyince ellerim de düzelmiyor. ellerim düzelmeyince, ev tipi bi tornam var onu da kullanamıyorum. kullanamayınca para kazanamıyorum. bu da geçimimi başkalarının üzerinden sürdürmem anlamına geliyor. madem düzelemiyorsun, öykü yaz diyen bir editör arkadaşın açtığı bi ekmek kapısı olacaktı bu iş. ama senin yazdığından anladım ki, sen bu işten vazgeç ne yap yap tornanın başına geç bildiğin işi yap diyorsun gibime geldi.

yani hiç mi umut yok. bu uslup çok kolaydı halbuki. günde üç beş taneyi böyle bi usulle, bi kaç saatte yazabildim denemek için. zaten 2 ayda bir 30 tane yazmam lazımmış. ben bu işle uzun boylu uğraşamam. sade paradan yana fuxara değilim ki, vakit de öyle.
 
#6
fazla yakıcı bir eleştiri yapmadım ama. sedece bir üslup olmalı ve aslında senin bir üslubun var ama bunu bu öykünde göremedim. bunu demek istedim.

yalnız, öykücülükten para kazanılan bir ülkede yaşadığımızı sanmıyorum. tornacılıktan daha çok kazanabilirsin. ama belki de editör arkadaşının bir bildiği vardır.

yazmana kesinlikle engel olmak istemem. yazmaya devam... :)
 
#7
sıcağı sıcağına yazmamam gerek belki ama...

öyküde kısa cümleler bana biraz epik şiiri anımsattı ...biraz da Orhan Kemal'i .;orhan Kemal'in uzun ve güzel betimlemelerinin kısa hali diyeyim...Kısa kelimeler üzerinden anlatımlar...kısa ve sade...bazen bıkmayacakmışçasına okumak ister insan, bu satırları...Ama bazen bazı olaylar var ki bunları kısa kelimelerle okuyucuda büyük bir devinim yaratmasıda,yine aynı ölçüde zor...Değerli Borga arkadaş,belki bir aşk belki bir sevgi konusunda bu tarz çok güzel olurdu ama yukarıdaki olayın tarihsel arka planı çok daha farklı olduğundan,öyküde yer yer uzun ve direkt bilincin içine girecek satırlar bana göre daha etkili olabilirdi.Ama yinede bu tarz,bu tip konularda,farklı bir tarz olarakta görülebilir...

Öyküdeki kısa satırlar bir noktadan sonra statikleşiyor ve bu okuyucuda bir sonraki satırında kısa bir cümle ile kurulduğunu ve bir sonrakinin de aynı şekilde olacağını düşündürtüyor ve bu şartlanmışlık,bir önceki cümleyi unutturmada en önemli etken olabiliyor...Ben açıkçası,bu tarzı olumluyor ama yer yer uzun satırlarında (duygulara daha etkin bir şekilde dokunmasında) olmasını düşünüyorum ki şayet böyle bir çerçeve,okuyucununda statik olacak okumasını değiştirecek,bir akıl tutulmasına neden olacak ve sonra bir sonraki satırı daha farklı okuyacak diye düşünmekteyim...

Mekansal betimlemeler biraz zayıf gibi...Öyküyü okuyanı sanki orda yaşıyormuş gibi,belkide orayı biliyormuşçasına betimlemek noktasında,yukarıdaki öykü biraz zayıf bu noktada...Betimlemeler biraz daha detaylı olursa daha iyi gibi olur...


Sıcağı sıcağına yazdım ama umarım çok sert olmamıştır eleştiriler...ama sadece bir öykü ile kişiyi eleştirmek te çok doğru olacak kanaatinde değilim...


saygı ve dostlukla
 
#8
bozuk kelepçe

bi tane daha aktarayım o zaman, düşünsel arkadaş.





BOZUK KELEPÇE




Ökçesi ne kadar da geniş bir ayakkabıydı. Biraz sağa yada sola yatırabilse başını ayakkabı ne denli büyükmüş anlıyabilecekti fakat neredeyse ip gibi yürüyorlardı. Gördü nihayet. Değilmiş. Sadece ökçesi bi tuhafmış. Arkasındaki, ceketinin yakasını öyle bir kavramıştı ki, başını yükseltemez durumdaydı. Sol gözünü yumduğunda sadece kendi ayağını görebiliyordu. Açınca öndekinin de. Göz bağı yamuk bağlanmış diye düşündü. Yeterince sakinleştiğini farzetti. Artık olanı biteni anlamaya çalışsa iyi olacaktı. Gözleri neden erken bağlanmıştı. Arabadan inmişlerdi. Yürüyorlardı bi yere. Garip. İtekliyor. Hızlandılar. Uyum sağlıyamadı bu bir yana sakinliğini kaybetti. Başı da iyice eğildi önüne. Görmeden adım atmak dertli iş. Durdu, dikeldi. İtmesene diye bağırdı. Vay anam vay. Telaş başladı ki ne telaş. Nedir bunların derdi.

Nazik davranarak arabaya bindirdiler. Gözlerini açtılar. Umduğumuzdan tecrübeli çıktın. İşi bozdun da ne oldu. Bu lafları düşündü bir zaman. Bunlar ne yapıyor. Anladığı tek şey, kimi yakaladıklarını bilmiyorlar. Ne yaptım ki ben. Ulan onca yolu yürüdün tık yok, tam yerine geldin bağırdın. Önümü göremiyordum be. Başıma bastırdı. Zaten gözüm bağlı. Ne yapacaktım bağırmayıp. Sustular. Ön sol koltuktaki döndü baktı. Sağındakinin başıyla onay verdiğini fark etti. Şimdi çıksak sessizce yürür müsün. Hem de seni hiç tutmasak. Yürürüm de niye yürüyoruz araba var ya. Yürür müsün onu söyle.

Göz bağı yok tutan yok. Yanında yürüyen genç. Bi ara silahını gösterdi. Yürüyorlar. Sokak dönüşündeler. Genç gene silahını gösterdi. Aklı gidip geliyor. Alırım almasına da mermi namluda mı. Zaten biraz daha böyle yürüse iyice çıkar hatta düşer bu silah. Sokağa girdi. Burada biraz oyalanacağız. Sigara yakar mısın. Yok, kullanmıyorum. İyi, muhabbet eder gibi yapalım o zaman. O ara fark etti. Bunlar birini çözmüş fakat işler karışık. O yürüdü sokağın sonuna doğru bir eve girdi. İyi de aynı örgütten bile değiliz. Beni niye yakalattı. Canı sıkıldı. Üç kişi çıktılar evden. Sakın bi aptallık yapma delik deşik olursun.

Anladı ki, bu iş iki taraf için de rast gitmiyecek. Bu ara kendisini nerden tanıdıkları da söyleyecekler. İyice sıkıldı canı. Merhaba dedi yakalatan. Bozmadı. Merhaba eleman. Diğeri de uzattı elini. Tokalaştılar. Adem elması fazlaca çıkık bi polis, bi kaç kere bastı deklanjöre. Fark etti. Genç silahına asıldı. Her yandan üstlerine geldiler. Dördünü de yere yatırdılar.

Kolundaki Amerikan kelepçesi kendi kendine açıldı. Sağ eli boşa çıktı. Ellerini karnına bastırdı. Arabaya yürüyorlar. Araba da onlara doğru geliyor. Baktı en az iki araba daha var. Karşı taraf işlerin yolunda gittiğini düşünüyor. Güleçler, başarmışlar, sakin sayılırlar.

Genci aradı gözleriyle, uzakta. Biri tuttu sol kolundan. Döndü, o da neşeli. Abur cubur konuşuyorlar uzaktan uzağa. Yakalatanı gördü ilerdeki arabaya biniyor. Hiç beklemedi onlar, araba buldu yolu. Çift kornadan sonra asıldı gaza. Solundaki polis, elindeki silahı sol koltuk altına koymak için bıraktı kolunu. Parmakları kabzanın son kısmını tutarken kafayı tam da kulağının üstüne yedi. Uzandı kaptı, mekanizma için sol kolu gelmiyor. Üstüne kapandığı polisin elbisesine takılmış kelepçenin açık çengeli. Silahı götürdü kelepçeli eline. Mekanizma yaparken önündeki arabanın kaput kısmına kendini attığını gördü birinin. Sağındaki araba uzak ve kapıları kapalıydı. Arabanın o hali biraz sakinlik verir gibi oldu. Önündeki arabaya bakarken mekanizmadan fırlayan merminin hala yuvarlandığını fark etti. Bir bacak görüyordu, vurdu. Üstünde kaldığının yanına yuvarladı kendini. Hesapta bilinçli bi şekilde indirdi kabzayı adamın suratına ama, silah patladı rastgele.

Ateş başladı, yanına yöresine gelen bişey yok. Son anda gördü bir apartman boşluğuna geçiyor biri. Sıktı. Vurdu vurmadı bilemedi. Düştü mü kendini apartman girişime mi attı anlıyamadı.

Önündeki arabanın soluna hızla süründü. Sağ ayak bileğinin üstünde bir yanma oldu. Ayağına bakarken, üzerine sıkan eli gördü. Sağ omzu yandı bu sefer. Silahı o tarafa doğrulttu ama ufak bi itaat problemi var. Sıktı iki el. Yıkıldı oracığa. Arabanın tam sağına geçti ve çömeldi. Sağ omzunu ovaladı bişe yok. İçten dışa bir daire çizdirdi sağ koluna. Bi dert yok. Bunlar nereye sıkıyor bunca kurşunu. Apartman girişini de göremiyor artık. Bu dakkaya kadar arkasına bakmışlığı yok. Baktı, boşluk. İnsan yok. Fırladı. Üç adım ileri, üçüncü adımda vücut döner, soldaki arabaya bir el, dönüş biter, üç adım daha ileri, yol bitmeden mermi bitti. Sağ ayağı hızlanmasını engelliyor. Çıkamam. Mermi lazım. Döndü çılgın gibi koşuyor. Kafayı çaktığı hala yerde. Koşuyor. Birkaç adım sonra adamın üzerine uçma kararında, göğsü yandı. Sol kolundan bir ses geldi. Sanki kolundan bişeyler fırladı. Uçtu nihayet üzerine, içinde bir bulantı var. Kusamıyor da. Elini attı adamın beline, bulamıyor. Otomatik yaptılar. İnsan beyni ne hızlı. Kolundan başına doğru giren onca mermiyi tek tek hissetti. Gözü çözülen kelepçeyi son anına kadar gördü. Derin bir nefes arzu etti. Aldı mı alamadı mı bilemedi.

Ağustos 2010
 
#9
sıcağı sıcağına yazmamam gerek belki ama...

öyküde kısa cümleler bana biraz epik şiiri anımsattı ...biraz da Orhan Kemal'i .;orhan Kemal'in uzun ve güzel betimlemelerinin kısa hali diyeyim...Kısa kelimeler üzerinden anlatımlar...kısa ve sade...bazen bıkmayacakmışçasına okumak ister insan, bu satırları...Ama bazen bazı olaylar var ki bunları kısa kelimelerle okuyucuda büyük bir devinim yaratmasıda,yine aynı ölçüde zor...Değerli Borga arkadaş,belki bir aşk belki bir sevgi konusunda bu tarz çok güzel olurdu ama yukarıdaki olayın tarihsel arka planı çok daha farklı olduğundan,öyküde yer yer uzun ve direkt bilincin içine girecek satırlar bana göre daha etkili olabilirdi.Ama yinede bu tarz,bu tip konularda,farklı bir tarz olarakta görülebilir...

Öyküdeki kısa satırlar bir noktadan sonra statikleşiyor ve bu okuyucuda bir sonraki satırında kısa bir cümle ile kurulduğunu ve bir sonrakinin de aynı şekilde olacağını düşündürtüyor ve bu şartlanmışlık,bir önceki cümleyi unutturmada en önemli etken olabiliyor...Ben açıkçası,bu tarzı olumluyor ama yer yer uzun satırlarında (duygulara daha etkin bir şekilde dokunmasında) olmasını düşünüyorum ki şayet böyle bir çerçeve,okuyucununda statik olacak okumasını değiştirecek,bir akıl tutulmasına neden olacak ve sonra bir sonraki satırı daha farklı okuyacak diye düşünmekteyim...

Mekansal betimlemeler biraz zayıf gibi...Öyküyü okuyanı sanki orda yaşıyormuş gibi,belkide orayı biliyormuşçasına betimlemek noktasında,yukarıdaki öykü biraz zayıf bu noktada...Betimlemeler biraz daha detaylı olursa daha iyi gibi olur...


Sıcağı sıcağına yazdım ama umarım çok sert olmamıştır eleştiriler...ama sadece bir öykü ile kişiyi eleştirmek te çok doğru olacak kanaatinde değilim...


saygı ve dostlukla
Yerinde bir değerlendirme okudum. Öykü her ne kadar detaya inmese de, fazla da boşluklar bırakmamalı okuyucuya; ucundan kısa kısa göstermeli poker oyuncusunun baktığı gibi kartlara. :D Öykü de ayrıntıya girilmemesi gereken detaylar ise mesela: (bir paket samsun yerine,) bir samsun gibi olmalı. Yaşamın hareketini bir parça vermeden yavan kaçar kanımca ve biraz etrafı betimlemek, fonu renklendirir. Fakat diyebilirim çok yalın ve destansı bir üslup, edebiyat yapma kaygısı taşımadığı için de şahsen ben çok beğendim, (edebiyatçılar, kendilerine bile söyleyemedikleri yalanlarını sıkılamayı maharet sayarlar da :D )başaracağınıza eminim Dostum. Biraz daha eğip bükün şu cümleleri, bazen uzun, bazen kısa; buz üzerinde dans eden patencileri koyman yeter sahneye. Başaracağınıza eminim. Sevgi ve saygılarımla Dostum.
 
#10
Derin bir nefes arzu etti. Aldı mı alamadı mı bilemedi.

sevgili Borga,

Duyguyu,yaşamayı ve ölümü,çok güzel betimlemişsin... Kısa öykünün kısa olan planı bazı olay ya da bilgilerin zirvede ya da sonuç bölümünde keşfedilmesine dayanırdan hareketle son cümleyi ele aldım ki bu cümle gerçekten öyküyü tam anlamıyla keşfetmeme neden oldu...Her iki öyküde kendi içinde bir bütünlük oluşturmakta...Bilhassa son öyküde,kendimi olayın yaşadığı yerde hayal ettim,daha doğrusu öykü kahramanı olarak kendimi gördüm ki bu öykünün başarısıdır...Ama bu sadece bu öykünün başarısıdır;yazarın başarısı ancak ve ancak sürekli olarak yazmasıdır...Bunun sonsuza kadar sürecek bir iş olduğunu hatırlatmama gerek yok...

öyküde yer yer simgelemeler de okuyucuyu kendine daha fazla bir bağlar diye düşünmekteyim.olay örgüsünü ve dönem özelliklerinin öyküye ne denli yansıtıldığı,öykünün değerinide o denli artıracaktır.Her iki öyküde,kendi içinde bir orjinallik taşıyor ve buda yazarın kurgusundan kaynaklanır ki bu kurgu gerçek yaşamdan alınan kesitlerle oluşturulursa daha da bir orjinallik sağlar...ama baştada söylediğim gibi,asıl eleştiriyi yazarın kendisi verecektir;yazarak...


saygı ve dostlukla
 
#11
:D Daha çok öykünün anlatımından öte bize neyi anlattığına bakanlardan olduğumu düşünüyorum.

Bu arada ,ilk öyküde gencin nasıl ne zama dışarıya çıktığını göremiyoruz. Ama uzun yıllar sonra bakkalı yerinde bulamamasından bunu anlıyoruz.

O zaman şunu düşünüyoruz. Genç'in devimci yolcu olmak gibi bir amacı yok. Onun tek amacı var. Bakkalla hesaplaşması. İşte bu bakkalla hesaplaşmasını abisi onu devrimci yolcu yapmaya yetebileceğini düşünüyor. Belki de abisi o geçen zaman içinde bakkalın oradan yok edildiğini, belki de abisi telkiniyle yok edildiğini düşünmemize de neden oluyor. Çünkü hanım teyze ''bundan sonra senmi bu mahaleyle ilgileneceksin '' diyor. Belki de abi tarafından hanım teyze bu konuda uyarılıyor,bilemiyoruz.

Diğer taraftan, bakkalın orda olmayacağını bilerek gönderilen içi boş bir eylem olarakta gönderilen olarak ta devrimci yolcu olma olarak algılanabilinir. Yani devrimci yolcu olmaya yönelik eleştiri.:) Ama burada tekrar aynı eve dönmesi ve orda beklenir şekilde karşılanması-bu öyküde yok- göz ardı edilirse ancak böyle düşünülebilinir. Eğer beklenir şekilde karşılanması da öyküde işlenirse sanırım öykü tam istediğini ,yada benim kakafan kafam bunu daha iyi anlayabilir.

Bu şekliyle düşünce alt yapısı çok güçlü bir öykü.Yani bir birini tamamlayan ve anlaşılması için çaba sarfedilmesi gereken öykü.. Kendi içinde daha başka bulmacalar sağlıyacak veya iç donanımlar ekleyebilecek olabilir.
 
Son düzenleme:
#12
Her iki öyküyüde okudum ,dimağımda kalan tad Brecht oldu.Edebiyat elbette imgesel betimlemeleride içinde taşır.Burjuva sanat anlayışı bunun katı uygulayıcısıdır.Soyuttan somuta nesnelleşirken kavramları yerli yerine oturtmaya ona sanatsal bir edinim kazandırma kaygısı taşır. ancak devrimci sanat anlayışının bana göre böylesi bir kaygıdan ziyade kurgusal düzeyi spontane olmalıdır. Zaten Ertanın pencerisnden baktığımızdada böylesi bir olayla yüzleşmesi ,kendiliğinden gelişmesi ,hazırlıksız yakalanışı hikayenin gerçekliğindeki farklı boyutu oluşturmakatadır.

Bunun için kaygusuz,kaygısız yazabilmelisin üstad.Yüreğinde olanın zihnindeki akışı sözcüklere dökülsün yeter.Dil ve yöntem zaten mecrasını bulur.Çalışmalarında başarılar dilerim.

Kardeşimin fethettiği yer şimdi
Guadarrama dağlarında.
Boyu tam bir seksen,
derinliği bir elli.

BERTOLT BRECHT

yalın- net- ve bir o kadarda gerçek.
 
#13
:D

O zaman şunu düşünüyoruz. Genç'in devimci yolcu olmak gibi bir amacı yok. Onun tek amacı var. Bakkalla hesaplaşması. İşte bu bakkalla hesaplaşmasını abisi onu devrimci yolcu yapmaya yetebileceğini düşünüyor. Belki de abisi o geçen zaman içinde bakkalın oradan yok edildiğini, belki de abisi telkiniyle yok edildiğini düşünmemize de neden oluyor. Çünkü hanım teyze ''bundan sonra senmi bu mahaleyle ilgileneceksin '' diyor. Belki de abi tarafından hanım teyze bu konuda uyarılıyor,bilemiyoruz.

Diğer taraftan, bakkalın orda olmayacağını bilerek gönderilen içi boş bir eylem olarakta gönderilen olarak ta devrimci yolcu olma olarak algılanabilinir. Yani devrimci yolcu olmaya yönelik eleştiri.:) Ama burada tekrar aynı eve dönmesi ve orda beklenir şekilde karşılanması-bu öyküde yok- göz ardı edilirse ancak böyle düşünülebilinir. Eğer beklenir şekilde karşılanması da öyküde işlenirse sanırım öykü tam istediğini ,yada benim kakafan kafam bunu daha iyi anlayabilir.

.
borga arkadaş. Bu hikayende yukarda yazdığım birinci düşünüş tarzmı geçerli olacak yoksa ikincisimi?

Çok kaba olacak ama, bu hikayede,Yani devrimci yolcu abinin ne kadar akılı ve kurnaz olduğunu mu? Yani o genci devrimci mücedeleye kazandırdığınımı? Yoksa pasifize ettiğinimi anlayacağız.

Yoksa yahu nederen böyle acaip acaip sonuçlar çıkarılıyor . :DEsasta ben borga olarak anlatmak istediğim bunlar değildimi deyeceğiz.

Borga arkadaş ne anlatmak istedin bu hikayede ?
 
#14


canım hayri özşen arkadaşım,

şu arefe vakti borganın ne günahı var :) bir de hesap soruyon.

sen evvel emir benim gibi çiçeği bile değil tomurcuğu burnunda bir öykü yazanın yazmış bulunduğu bir öyküyü niye üstünkörü okuyon.

her şey bir yana bu öykü gerçek hayattan alınmıştır. bir yanlış varsa o hayatın yanlışlığıdır :) borganın elinden ne gelir.

ertan diye ismini değiştirdiğim çocuk yaştaki gencin abisi, bakkalın önünde vuruldu ve öldü.

ordaki haydar ise, mapusdaki manevi abi. kim olduğunu tahmin et gayrı. beni tanıyorsun. devrimci yolcu değildim o vakitler. sonra da olmuşluğum yoktur.

ertanın mapustan ne zaman çıktığı da var öykünün içinde. cezalısın hayri. sen yine bir devrimci yol şehidi olan hayri özşen in hatırına benim şu öyküyü bi daha oku. hatta bu ceza yetmez, altta bi öykü daha var onu da oku:) yeniden eleştir benim güzel arkadaşım.
 
#15




BAHÇE KAPISI




Evet yoldaş, iki gündür sürekli saldırıyorlar. Gerçi kimseye bir şey olmadı. Ama bu gece kalabalık geleceklermiş. Gelsinler, biz de buraya boşuna yollanmadık. Gururlandı. Zaten gözü de pek tuttu askeri koldan gelen yoldaşları. Sen bizi götür bakalım, dinlenelim. Akşama hazır olalım. Mahallenin girdisini çıktısını bilirdi. İlk okuldan sonra taşınmışlardı ve hep buradaydı. Gözden ırak, bahçeden bahçeye geçerek getirdi yoldaşlarını. Teslim etti. Akşam için randevu kesildi. Ayrıldı.

Bu sefer ki yazılamada daha şevkliydi. Alaca karanlıkta başladılar. Her zamankinden çok yazdılar. Artık eve gitmeli üstüne sıçrayan boyalardan kurtulmalı ve yoldaşlarına kılavuzluk için randevusuna yetişmeli. Biraz hızlı mı yürüdü nedir, dur diye bağırdı ekip arabasının yanındaki polis. Anlamamış gibi yaptı. Yandaki sokağa daldı. İki ev ilerde bahçe var.. Aştı ufak duvarı. Evin arkasına koştu. Yine aştı duvarı. Ara geçit var. Daldı. Sokağa geçti. Koşarcasına yürüdü. Tam dönecek arabanın farını fark etti. Biraz geride arsa dedikleri yere açılan bir ara geçit daha var oraya daldı, ama ekip arabası sokağa girdi. Arsaya koşmuş bulundu. Arsa büyük karşıda başka bir ekip lambası yanıp sönüyor. Önünde üç ağaç var. Ortadaki hafif yatık. Bazen çıkardılar. Düşünmedi. Ağacın en güzel yerindeydi. Dalın üzerine yatmaya karar verdi. Sol ayağını çekerken ayakkabı çıktı ayağından. Dal ile ayak ucunun arasına kıstırdı bir zaman ama alıyım diye hareket edince düştü.

Sesi bile geldi. Ama polisler bişey görmedi. Biri ağacın altına kadar geldi, geri gitti. Arsanın giriş kısmında iki tane bank var. Mahalleli yürütmüş bi yerlerden. Orda oturuyor dört polis. Nerdeyse seslerini ayırt edecek halde. Birden aklına randevusu geldi. Bunlar gidecek nasıl olsa. Polisler yükse sesle gülüyorlar. Dedi, bu muhabbet uzayacak. Ağacın gövdesi kendini saklıyacak kadar kalın değil, ama yine de idare eder. Oradan sessizce inse, sürünerek polislerin sol çaprazına doğru gidebilse, ordaki evin arkasındaki ufak bahçenin kapısını bi şekilde halleder. Yoksa o duvarı aşamaz. Yüksek. Olmadı eve taş atar açtırır kapıyı.

Silahını sökmeyi takmayı biliyordu ama hiç ateş etmedi. Zaten sadece yazılamaya ya da afişe çıkacakları zaman yanına alması söylenmişti. Ağzında mermi yok. Mermi sürse ses çıkar. Yavaş sürerse tutukluk yaparmış, bunu denemişti ve sürmediğini görmüştü. Yere indiğimde aksilik olursa hemen sürerim diye hesapladı. Süzüldü ağaçtan aşağı. Yere bastığı an ayakkabısı geldi aklına. Bakındı göremedi.usulca uzandı yere. Hesapladığı yöne doğru sürünmeye başladı. Başını polislere çevirirken, ayakkabısını gördüğünü sandı. Yavaşça yönünü değiştirdi. Yönü polislere doğruydu. Silahını sağ eline aldı. Kendisiyle uğraşan yoktu ama, heyecanlandı. Ayakkabıya doğru yaklaştı. Elini attı. Ayakkabı değildi. Gideceği yöne döneceğine, geriye doğru gitmeye başladı.

Ağaç nerde diye başını çevirdiğinde ışık yandı. Polisin elinde fener var. O kıpırdama diye bağırırken, mermiyi sürdü. Kalk ayağa diye bağırıyor. Bir el ateş etti. İlk kurşunuydu. Yana yuvarlana yuvarlana ağaca ulaşmaya çalıştı. Ulaştı da. Bu sefer arkasından da ateş açıldı. Panikledi. Ordaki ekip arsaya far tuttu. Bu kez onlara göre ağacın önüne süründü. Bankın yanına çökmüş bir polis gördü. Ona doğru bi tane sıktı. Yandaki ağaca geçiyim derken hemen yanındaki toprak patlayıp biraz da başına sıçradı. Baktı, namlunun ateşini görüyor. Bi tane de ona doğru. Arsaya açılan geçitin ordan da namlu ateşi görünüyor. Bi tane de ona. Hangi ağacı nasıl siper alacağına karar veremiyor. Kaç tane sıktı hatırlıyamıyor. On tane mermisi vardı. Yedeği yok. Önünden ateş gelmediğini düşünmeye başladı. Ateş ilerdeki ekipten geliyor. Bu mermi yetmez. Sürünmeyi bırakıp hafif eğik vaziyette bahçeli eve doğru koşmaya başladı. İyice hızlandı. Doğrulmuştu. Ayağının aksaması umrunda değil. Ayakkabıyı çıkarmayı aklından geçiriyor ama ne durabiliyor ne de o yönde bir hareket yapabiliyor. Kapıya adeta çarptı. Açık mıydı. Kırıldı da mı açıldı bilemedi. Çıkışını biliyor. Sokağa fırladı. Heyecanını yenemedi. Düşünmedi bile. Evlerine gitmek için dört sokak dönmeli. İlkini dönüyüm derken yine araba farına kafayı taktı. Yoldan geçen bir araba da olabilir. Ama o geriye koşmuştu bile. Şuursuzca geçti üç sokağı, baktı ki ne gelen var ne giden. Bu apartman çift blok, yan bloğa geçiş var, ordan çıksa randevusuna gitmiş olur. Sakinleşti. Silahını beline aldı. Zile bastı, zemindeki pencereden Esma teyze seslendi. Benim teyze. Hayırdır. Hayırdır teyze. Neden sonra otomata basıldı. Kapısının önünden geçerken, çok acelem var teyze diye bağırdı. Hay boyun devrile eyi mi uşak. Bi yandan koştu bi yandan güldü. Gülmek iyiymiş. Çıkışta sakindi. Islık çalmaya başladı. Vaz geçecek geçemiyor. Tek ayakkabıyla vardı eve. Üç tek bir de çift vurdu kapıya. Açıldı. Refik amcaya sorma dedi. Ayağım 41 numara. Bakarız. Geçti içeri. Sofradalar. Erkencisin yoldaş. Oda ne geniş, masa ne güzel. Yoldaşlar ne şen. Selam bile veremiyor. Nihayet tokum dedi. Refik amca bir sigara bir de küllük verdi. Omzuna dokundu iki kere hafifce.

Oda bildiği odaymış pek de geniş değilmiş. Ama yoldaşlar tabaklarındaki nohutu pek iştahlı yiyorlar. Sigara da bazen böyle keyifli oluyormuş.


Ağustos 2010
c.can
 
#17
Bir günün, güzel bir heyecanlı aksiyonu olmuş. Diğer öyküleri de okumuştum. Çok akışkan yazıyorsun abi. Ama konuya çok çabuk giriyorsun. Nedenini anlayamadım. Konu başlıyor, bitiyor. Bu negatif yönlü bir eleştiri değil; fakat konu biraz daha geniş olsa, daha da güzel ve heyecan verici olur diye düşünüyorum.

Saygı ve sevgilerim ile.

Romantik.
 
#18
romantik,

11 ayrı konuda yazılmak durumunda olan 11 öykü kitabı sözkonusu. bunlar aşağıdaki sıralamayı kapsıyor. dağınık yazıyorum. buradaki öyküler, anlık çatışmaları içeren öyküler. bunların toplamı içinden bir bütünlük çıkar diye düşünüyorum. sana daha iyi anlatabilmek için, bu son öyküye bağlı bir öykü daha aktarırım. o zaman tekrar fikrini yaz. bunlar sonuçta kitaba girecek. ama ben buraya aktararak, sizlerden konu ile ilgili görüş alıyorum. sonuçta ben ne edebiyatçıyım ne de öykücü.

  • anlık çatışma
  • yakalanma
  • ilk gözaltı
  • cezaevine giriş
  • ilk mahkeme
  • hoş geldin dayağı
  • cezaevlerinde yemek
  • cezaevlerinde haberleşme
  • cezaevlerinde alış veriş
  • cezaevlerinde operasyonlar
  • tahliye günleri

belki bunların işe yaradığı kanaati oluşursa, daha başka niyetlerim var. mesela, eski zamanlardaki forumlar hakkında, kahve toplantıları hakkında, toplu eylemler hakkında bir grup, çalışan insanların gündelik hayatları hakkında da bir grup öykü yazmam söz konusu olabilir.

tarz yaza yaza oluşuyor. bu nedenle sonuç itibariyle genel bir değişiklik de yapabilirim.
 
#19
Demek bu işler böyle




DEMEK BU İŞLER BÖYLE







Ben ellerimi yıkıyacağım. Kalktı banyoya geçti. Boya bulaşmış biraz. Yıkadı. Toz boyanın da bu iyiliği var, suda çabukça çıkıyor. Acaba ne kadar mermisi kalmıştı. Yeri mi şimdi. Ama dayanamadı, boşalttı şarjörü eline. Bir de namluda, 6 eder. Toparlandı tekrar. Çıktı banyodan. Kapı da çalınıyor zaten.

Kendisinin sakin olması lazım ama ne gezer. Tamam dedi, ben sizi çıkarırım yoldaşlar. Herkes toparlanmış, çaylar yarım. Biraz daha oyalansalar ekipler kapıda olacak. Sesleri geliyor. Çıktılar. En iyisi getirdiği yoldan geri götürmek. Rahat çıktılar. Su deposu var koca bi beton yapı. Yoldaşın biri orayı gösterdi. Çıkış varsa orda, ortalığı bi kontrol edelim. Düştü önlerine. Hızlı çıktılar bayırı. Hakikaten de her yer görünüyor. Askerler de dağılmış sokaklara. Sıkı yönetim geleli beri bi de bu asker işi çıktı. Deponun bayır tarafındaki duvarının dibine dizildiler. Işık almıyor.

Bu yokuşu çıkınca hiç durmamak gerekiyor, ilerde yol var. Yolu direk geçeceğiz. Beni takip edin.

Yola çıktıkları anda beliriverdi ve acı fren yaptı ekip arabası. İndiler. Etrafına siper aldılar. Teslim olun. Buradan yoldaşlar. Sokağın sonuna doğru koşuyor. Temel kazısı var, ordan geçeceğiz.

Ben ne halt ettim. Ne olacak şimdi. Aklı darmadağın. Yoldaşının sesiyle kendine geldi. İkiniz girişi tutun. Fena sıkıştık. Sokağın ne girişine ne de karşısına geçemesinler.

Kılavuzluk işi yaş çıktı. Temel kazısı derinleşmiş. Sokak tarafına tahtalardan bir duvar yapmışlar. Çıkmazdalar. Duvarı aşalım dedi, sorumlu yoldaşları. Mesele duvar değil, bir de temel derinliği var. Ama aştılar bile. Girişteki iki yoldaşı kaldı. Onları da çağırdı. Yardım etti. Siz gidin dedi. Burdan bir eve ne yapar yapar girerim.

Son yoldaşını da aşırdığında duvardan, sokak girişine geldi polisler. Aceleyle atladı. Onlar gibi ileri atmadı kendisini. Önce çarptı bişeylere. Kalkamıyor. Bu nasıl bir ağrı. Bacağının biri yok sanki. Uyuştu.

Çimento torbalarını dizmişler, süründü. Ekipler arsaya fener tutarken yoldaşları ateş açtı. Polisler de onlara. Polisler kalaslardan yapma duvarın ardında. Yoldaşları temel girişindeki rampayı geçmişlerdi zaten. Bulunduğu yerden ikisinin namlu ateşlerini görüyor. Polisler de deli gibi sıkıyor.

Kimse kalmadı. Birazdan polislerin ateşi de kesildi. Sesleri de. Çimento torbalarını kalasların olduğu yöne doğru yaslamışlar. Ama sağındaki köşeye kadar dolmamış. O aralık kalmış kısma süründü. Bacağı da artık hareketliydi. Ovaladı bi müddet. İnşaatın bekçisine bağırıyorlar. Polisler öte tarafa geçmiş. Bekçi bi şeyler söylüyor. Derken onlar da gitti.

Büyük hata yaptım. Bana güvendiler. Bu lanet kalasları buraya ne zaman dizmişler. Ben kaç gündür buraya gelmiyorum acaba. Temele bekçi bile koymuşlar, haberim yok. Bi de kılavuzluk yapıyorum. Neyse ki evden sağlam çıkardım. Yok yok, ben kendimi toparlamalıyım. Ayakkabılar bağcıklı olsun diyorlar. Ben eriniyorum düz ayakkabı giyiyorum. Üstelik çocuk gibi gidip ağaca çıkıyorum. Herkesin atladığı yerden atlayımıyorum. Yoldaşlar asker yoldaşlar, kolay mı. Ama ben onların hayatını tehlikeye atıyorum.

Yürüdü, neçe zaman dinlendikten sonra. Toprak duvarın kenarından rampaya doğru. Ayakları ayakkabıların içinde oynuyor. Nerden baksan iki numara büyük gibi. Rampayı çıkarken büyük ayakkabının ne saçma bişey olduğunu anlamış oldu. Bekçi görmedi. Arkası dönük. Ama o yine de gitti yanına. Ortalık yine karışık. Bitmezmiş bu işler. Bir ölü üç yaralıları varmış, karşı mahalledeki arsada vurulmuşlar.

Bir ölü, üç yaralı. Eve doğru yürürken devamlı bunu tekrarlıyor içinden. İlk kez silah kullan. Dört el sık. Bir ölü üç yaralı. İlk kez. Bu işler bu kadar kolay ha. Dört el sık, nişan bile alma. Bir ölü üç yaralı, hem de arsada.

Annesi yüzüne bakıyor bu ayakkabılar ne gibisinden. Bi öpücük kondurdu annesine. Bana asker yemeği yapsana yarına. Asker yemeği de ne oğlum. Ne biliyim sor babama. Küçükken bir dert, büyüyünce ayrı dert bunlar. Oğlum askerliğine iki sene var daha. Şimdiden alışıp ne yapacaksın. Olsun sen yap yine de.

Uzandı divana. Bu asker başka asker.




c.can Eylül 2010
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
#20
Tebrikler Borga üstadım. Forumda tanışalım kısmında ilk mesajı da sen yazmışsın bana şimdi farkettim. Öncelikle şiirsel bir dilin olduğunu söylemeliyim. Hem de iyi bir şiir gibi. Bu tarzınla yemek tarifi yazsan okurum. Tüm öykülerini okumadım, hatta ilkini okudum sadece diğerlerine de göz attım. Yapmam gereken bir iş var şu anda, başka zamanlarda okumak isterim tabi ki. Normalde okuduğum tarz değildir öykü ve roman, cezaevinde vs. okunacak türler gibi gelir, normalde teknik eserler, makaleler filan okuyorum ama öykülerin gerçekten de güzel. Keşke daha önceleri başlasaymışsın.
Uzandı divana. Bu asker başka asker.
Son öyküdeki final cümlesini öyküyü okumadan aldım. Kısa, yalın, ve şiirsel yazıyorsun. Eksikler dersen. Bence konuşma cümlelerini klasik olarak;
-burada konuşma yapıyorum.
Şeklinde yazarsan daha açık olur. Bir de daha önce yapılmış konuya çok hızlı giriyorsun. Psikolojik olarak okuru biraz hazırlayıp öyle dalabilirsin kimi yerlerde. Kimi yerde ise hızlı şoklama ile şaşırtabilirsin. Tercih senin ama sen sanki hep hızlı giriyorsun bölümlere. Aralarda nefes alıp karakterin iç dünyasına daha sıkı girmen faydalı olabilir. Ben de amatörce eskiden yazmaya çalıştım biraz.
 
Üst