Işık hızla yol alıyordu.
Gezegenleri geçiyor, galaksileri aşıyor, uzayın derinliklerinde kayboluyordu.
Gezegenler hızla yörüngelerinde ilerliyorlardı. Güneşleri daha da hızla yol alıyordu.
Galaksiler hızla birbirinden uzaklaşıyor, uzay hızla genişliyordu. Evrenin her bir kısmı uzayın bir başka ücra köşesinde hızla kayboluyordu.
Işık uzayı daha da hızlı genişletiyordu. Uzay, ışığı yutarken, onun ilerlediği mesafe kadar büyümüş oluyordu.
Uzayın ücra bir köşesinde bir gezegencik kendi güneş sisteminde kendi yörüngesinde, saniyede 30, saatte 107 bin kilometre hızla dönmekteydi.
O gezegenin üstünde bir yerde kımıltısızca ve saatlerce yatıp duran ve daha sonra başka bir yere gidip orda saatlerce duran akıllı canlılar vardı. Hiçbir iş yapmadan saatlerce oturuyorlardı bunlar. Oysa doğal ömürleri sınırlıydı. Topu topu birkaç zaman sonra canlılıklarını yitireceklerdi.
O sırada üzerlerindeki gökyüzünde bulutlar hızla yaklaşıyordu. Bulutlar ölüm yüklüydüler. Zaten kısa olan canlılıklarını daha da kısaltacak ve topluca yok edecekti onları. Doğal olmayan bulutlardı bunlar. Ölüm yüklüydüler.
Bulutlar kendileri yüklenmemişlerdi ölümü. O nedenle doğal değildiler. Az sonra hızla yok olmalarına neden olacaklarını bilmeden akıllı canlılar yüklemişlerdi o ölümü o bulutlara. O canlıların bir kısmı bir hata sonucu neden olmuşlardı buna. Hiç istemeden tabii, ama olmuştu işte. Yapacakları bir şey yoktu.
Saatte 107 bin km hızla yol alan gezegendeki akıllı canlılar, üzerlerine saatte 80 km hızla gelmekte olan ölümcül bulutların altında, hemen hemen hiç kımıldamadan ve anlamlı işler yapmadan sınırlı hayatlarını tüketiyorlar.
Birkaç genç canlı çalıların dibinde hızlı hızlı çiftleşiyor. Sanki yaklaşan ölüme inat, zamanla yarışır gibiler. Bunların bazılarından güya yeni canlılar ürüyecek. Sanki önlerinde uzun ömür varmış gibi... Ama zaman giderek daralıyor.
O canlıların dünyayı algılayışları çok anlaşılır gibi değildir. Bölük pörçük ve karmaşık düşünceleri vardır. Gereksiz ayrıntıları hatırlar ve önemserler ama büyük gerçekleri bilmez veya görmezden gelirler. Bir zamanlar büyük tarihler yaratmış büyük bir kavmin torunlarılar ama o kavme layık değiller artık. Akıllarına ölümcül bir virüs sokulup yerleştirilmiştir sanki ve de hatta belki. Bu yüzden mi, kayıtsız ve çaresizdirler?
Bütün gün oturup ne mi yaparlar? Kendileri için uygun görülen hayalleri izlerler. Sistemi rahatsız etmeyecek yorumlar yazarlar. Kendilerini her gün aşağılayan işlerde hiçbir iş yapmadan çalışırlar. Kollarındaki ve beyinlerindeki gücü, enerjiyi, üretkenliği sistemin günlük yeniden üretilmesi için köreltirler.
Büyük sistem en ufak bir tehtide bile izin vermeyecek kadar sistemlileşmişti. Görkemli ayaklanmalar çağı çok geride kalmıştı. Ama sistem bir hata yaptı. Doğayı çok zorladı ve onun gücünü küçümsedi.
Şimdi sistemin egemenleri kendilerini güvenceye almak için çareler düşünüyor. Ölüm yüklü bulutlardan korumaya yarayacağını sandığı önlemler alıyor. Sıradan bir malzeme artık karaborsada ve ancak çok zenginler alıp saklıyor. Yeraltında, okyanus altında, büyük mağaraların içlerinde kendilerine uzun süre idare edeceğini düşündükleri saraylar, korunaklar yaptılar. Tabii bir de kendilerine hizmet edecek ve sistemin eskisi kadar olmasa da devamını sağlayacak işçiler için kaba sığınaklar da inşa ettirdiler işçilerine.
14 milyar yaşında, saniyede 22 km hızla genişleyen bir evrendeki küçük bir galaksinin kenarındaki kıytırık bir güneş sisteminin dikkati çekmeyen bir gezegeninde olup biten bu son olayların evren açısından hiçbir önemi yok elbette. ona bakarsak, 120 milyar ışık yılı genişliğindeki evrende her saniye başı sönen yıldızların sayısının daha önemli olduğunu kabul etmek zorunda kalırız. Bir göz açıp kapaması içinde yok olan bir toz zerreciği...
Ama o toz zerreciğinde ne kan, ne ter, ne emek, ne zahmet birikmiştir; ne eserler konmuştur üstüne o toz zerreciğinin; bunu bilecek ve takdir edecek bir tane başka uygarlık dahi varsa, o zaman o toz zerreciğinin yok oluşu önemlidir. Öyle en az bir uygarlık da herhalde vardır koca evrende.
Şimdi ise artık vakit çok geç. Geçmişte yaratılan onca emek ürünü, onca eser, onca değer... artık geride hiçbir iz bırakmadan yok olup gidecek. Hem de az sonra...
Bazıları bu trajik yok oluşa karşı direnmeyi sürdürüyor. Zenginlerin yer altındaki bireysel şatolarına alternatif olarak onlar toplu yer altı sığınakları kurmaya çalıştılar. Buralarda, hayat yeniden geri döndüğünde ortaya çıkana dek hep birlikte komün olarak yaşayacak ve direnecekler.
Ama herkesi alamazlar. Zaten herkesin bu yönde talebi de yok. Ama talebi olan herkesi de alamayacaklar. Seçmek zorundalar. Seçim için ilkeler belirliyorlar. Gelişmiş akıl ilkelerle çalışıyor. Gezegende hâlâ, gelişmiş akıldan kalmış.
Karaborsaya düşmüş malzemelerden bulamıyorlar, ama doğadan elde edebildikleri benzerleri var. Bunların daha etkili koruyucu olduğu ortaya çıkarsa onlar da karaborsaya düşecektir. O nedenle şimdilik kimsenin rağbet etmediği, daha doğrusu medyanın ve egemen aklın, egemen bilimin rağbet etmediği vasat ürünlerden yararlanma yoluna gidiyorlar. Bunun için de o ürünlerin değerlerini, her şeyi doğadan öğrenmiş sıradan toprak halkından öğreniyorlar.
Sistem, kendilerinin dışında gelişen bu akıllı insiyatifden biraz rahatsız. Vakit olsa ilgilenecek bu alternatif akılla ve icabına bakacak. Şimdilik onları yok saymakla yetiniyor. Vakit bulunca da yok edecek.
Vakit hızla azalıyor. Araya reklam koymaya yetmeyecek kadar hızlı geçiyor zaman. Ama kımıldamadan dev ekranlarda reklamları izlemeye dalmış olanlar için zaman çok ağır ilerliyor. Hız onlar için çok yavaş. Adeta yok gibi. Vakit geçse de gitsek diye düşünmeye alışmışlar. Vakit geçince gidiyorlar.
Gezegenleri geçiyor, galaksileri aşıyor, uzayın derinliklerinde kayboluyordu.
Gezegenler hızla yörüngelerinde ilerliyorlardı. Güneşleri daha da hızla yol alıyordu.
Galaksiler hızla birbirinden uzaklaşıyor, uzay hızla genişliyordu. Evrenin her bir kısmı uzayın bir başka ücra köşesinde hızla kayboluyordu.
Işık uzayı daha da hızlı genişletiyordu. Uzay, ışığı yutarken, onun ilerlediği mesafe kadar büyümüş oluyordu.
Uzayın ücra bir köşesinde bir gezegencik kendi güneş sisteminde kendi yörüngesinde, saniyede 30, saatte 107 bin kilometre hızla dönmekteydi.
O gezegenin üstünde bir yerde kımıltısızca ve saatlerce yatıp duran ve daha sonra başka bir yere gidip orda saatlerce duran akıllı canlılar vardı. Hiçbir iş yapmadan saatlerce oturuyorlardı bunlar. Oysa doğal ömürleri sınırlıydı. Topu topu birkaç zaman sonra canlılıklarını yitireceklerdi.
O sırada üzerlerindeki gökyüzünde bulutlar hızla yaklaşıyordu. Bulutlar ölüm yüklüydüler. Zaten kısa olan canlılıklarını daha da kısaltacak ve topluca yok edecekti onları. Doğal olmayan bulutlardı bunlar. Ölüm yüklüydüler.
Bulutlar kendileri yüklenmemişlerdi ölümü. O nedenle doğal değildiler. Az sonra hızla yok olmalarına neden olacaklarını bilmeden akıllı canlılar yüklemişlerdi o ölümü o bulutlara. O canlıların bir kısmı bir hata sonucu neden olmuşlardı buna. Hiç istemeden tabii, ama olmuştu işte. Yapacakları bir şey yoktu.
Saatte 107 bin km hızla yol alan gezegendeki akıllı canlılar, üzerlerine saatte 80 km hızla gelmekte olan ölümcül bulutların altında, hemen hemen hiç kımıldamadan ve anlamlı işler yapmadan sınırlı hayatlarını tüketiyorlar.
Birkaç genç canlı çalıların dibinde hızlı hızlı çiftleşiyor. Sanki yaklaşan ölüme inat, zamanla yarışır gibiler. Bunların bazılarından güya yeni canlılar ürüyecek. Sanki önlerinde uzun ömür varmış gibi... Ama zaman giderek daralıyor.
O canlıların dünyayı algılayışları çok anlaşılır gibi değildir. Bölük pörçük ve karmaşık düşünceleri vardır. Gereksiz ayrıntıları hatırlar ve önemserler ama büyük gerçekleri bilmez veya görmezden gelirler. Bir zamanlar büyük tarihler yaratmış büyük bir kavmin torunlarılar ama o kavme layık değiller artık. Akıllarına ölümcül bir virüs sokulup yerleştirilmiştir sanki ve de hatta belki. Bu yüzden mi, kayıtsız ve çaresizdirler?
Bütün gün oturup ne mi yaparlar? Kendileri için uygun görülen hayalleri izlerler. Sistemi rahatsız etmeyecek yorumlar yazarlar. Kendilerini her gün aşağılayan işlerde hiçbir iş yapmadan çalışırlar. Kollarındaki ve beyinlerindeki gücü, enerjiyi, üretkenliği sistemin günlük yeniden üretilmesi için köreltirler.
Büyük sistem en ufak bir tehtide bile izin vermeyecek kadar sistemlileşmişti. Görkemli ayaklanmalar çağı çok geride kalmıştı. Ama sistem bir hata yaptı. Doğayı çok zorladı ve onun gücünü küçümsedi.
Şimdi sistemin egemenleri kendilerini güvenceye almak için çareler düşünüyor. Ölüm yüklü bulutlardan korumaya yarayacağını sandığı önlemler alıyor. Sıradan bir malzeme artık karaborsada ve ancak çok zenginler alıp saklıyor. Yeraltında, okyanus altında, büyük mağaraların içlerinde kendilerine uzun süre idare edeceğini düşündükleri saraylar, korunaklar yaptılar. Tabii bir de kendilerine hizmet edecek ve sistemin eskisi kadar olmasa da devamını sağlayacak işçiler için kaba sığınaklar da inşa ettirdiler işçilerine.
14 milyar yaşında, saniyede 22 km hızla genişleyen bir evrendeki küçük bir galaksinin kenarındaki kıytırık bir güneş sisteminin dikkati çekmeyen bir gezegeninde olup biten bu son olayların evren açısından hiçbir önemi yok elbette. ona bakarsak, 120 milyar ışık yılı genişliğindeki evrende her saniye başı sönen yıldızların sayısının daha önemli olduğunu kabul etmek zorunda kalırız. Bir göz açıp kapaması içinde yok olan bir toz zerreciği...
Ama o toz zerreciğinde ne kan, ne ter, ne emek, ne zahmet birikmiştir; ne eserler konmuştur üstüne o toz zerreciğinin; bunu bilecek ve takdir edecek bir tane başka uygarlık dahi varsa, o zaman o toz zerreciğinin yok oluşu önemlidir. Öyle en az bir uygarlık da herhalde vardır koca evrende.
Şimdi ise artık vakit çok geç. Geçmişte yaratılan onca emek ürünü, onca eser, onca değer... artık geride hiçbir iz bırakmadan yok olup gidecek. Hem de az sonra...
Bazıları bu trajik yok oluşa karşı direnmeyi sürdürüyor. Zenginlerin yer altındaki bireysel şatolarına alternatif olarak onlar toplu yer altı sığınakları kurmaya çalıştılar. Buralarda, hayat yeniden geri döndüğünde ortaya çıkana dek hep birlikte komün olarak yaşayacak ve direnecekler.
Ama herkesi alamazlar. Zaten herkesin bu yönde talebi de yok. Ama talebi olan herkesi de alamayacaklar. Seçmek zorundalar. Seçim için ilkeler belirliyorlar. Gelişmiş akıl ilkelerle çalışıyor. Gezegende hâlâ, gelişmiş akıldan kalmış.
Karaborsaya düşmüş malzemelerden bulamıyorlar, ama doğadan elde edebildikleri benzerleri var. Bunların daha etkili koruyucu olduğu ortaya çıkarsa onlar da karaborsaya düşecektir. O nedenle şimdilik kimsenin rağbet etmediği, daha doğrusu medyanın ve egemen aklın, egemen bilimin rağbet etmediği vasat ürünlerden yararlanma yoluna gidiyorlar. Bunun için de o ürünlerin değerlerini, her şeyi doğadan öğrenmiş sıradan toprak halkından öğreniyorlar.
Sistem, kendilerinin dışında gelişen bu akıllı insiyatifden biraz rahatsız. Vakit olsa ilgilenecek bu alternatif akılla ve icabına bakacak. Şimdilik onları yok saymakla yetiniyor. Vakit bulunca da yok edecek.
Vakit hızla azalıyor. Araya reklam koymaya yetmeyecek kadar hızlı geçiyor zaman. Ama kımıldamadan dev ekranlarda reklamları izlemeye dalmış olanlar için zaman çok ağır ilerliyor. Hız onlar için çok yavaş. Adeta yok gibi. Vakit geçse de gitsek diye düşünmeye alışmışlar. Vakit geçince gidiyorlar.