Koş Ulan Arkadaş / Taylan Partizan
"Düşünüyorum öyleyse varım" diyor adamın biri "Paçayı kurtarıyorum öyleyse varım" olmuş o, "bu coğrafyada direniyorum öyleyse varım" olmalı doğrusu...
Bir çember var işte, bildiğin yuvarlak, ahlaksız bir çember! Direniyorum diyor ya o da yalan mı ne, çemberin içinde mi? Yok! Dışında mı? Yok! İçeri ya da dışarı çıkmamak için direniyor arkadaş! Ne kadar direnmek denir buna, siz koyun adını!
Çemberin içine girmiyor, içeri girenler çembere benziyor, ahlaksız, yuvarlak bir hal alıp çıkıyor! İyiki de girmiyor.. Çemberin dışına da çıkmıyor, korkudanmı ne? Çemberin dışını seviyor aslında, içini değil ama dışınada çıkmıyor yani! Aslında çemberi sevmiyor, anlaşılan o ki, çemberin içindekilere anlatmaya çalışıyor bunu! "Çemberin dışı güzel arkadaş, çemberin sınırlarını silmeli" diyor ama kendiside dışarıda değil, tamda sınırda, çizginin üzerinde, kafese elini uzatmış çekip çıkarmaya çalışıyor kuşları, o kuş gelirmi? Gelmez tabi, "Canımdan kıymetlimi özgürlüğüm" diyor! Yahu bu kuşlar ne avanak hayvanlar, istediğini yiyemedikten, istediğin ağaca konamadıktan sonra, ne gereği var, buna mı denir yaşam!
İşte bizim coğrafyanın insanıda böyledir, hergün patron anasına söver, kucak dolusu küfür yer, hükümetten zam ha zam, kaldırır kafayı havaya; şükür der.. Çok çalışsada şükür, az çalışsada şükür, yat şükür, kalk şükür, ölene kadar değişmez bu durum! Ölürkende "Bir eşhedüennaaaa" çeker, vurdunmuydu kafayı sanırsın cennette.. İşte bu çember bu hale getirdi bu coğrafyayı şükürüde elinde koşturur durur! Bizde bu çembere söver dururuz sınırda, kimisi yiğit çıkar, çemberdende çıkar, vurur çemberin surlarına!
Çemberin içerisindeki insanlara çeşitli şeyler söyleriz biz; çemberi kollayanlara " Faşist, Statükocu, Yobaz" deriz, çemberin içinde çembere benzemiş ve çembere arada atıp tutup üstüne balını böreğini yiyip keyfine bakanlara " Reformist" falan deriz, daha neler deriz biz bunlara! Kendimize yeri gelir "Komünist, Sosyalist" yeri gelir "Devrimci" deriz, kimi zaman çemberin içindeki reformisti hatta statükocusu bile kendine "Devrimci, Komünist" diyor hatta hangimiz devrimciyiz diye yarışıyor ya neyse, önce çuvaldızı kendimize batıralım sonra iğneyi batıracak o kadar çok yer varki..
Bizim devrimciyim, komünistim veya sosyalistim diyen arkadaşlara getirelim sözü, çemberin dışındakilerin yeri ayrı tabi, hiç değinmeye gerek yok, en ağırını ödüyorlar bedelin.. Peki ya biz çemberin çizgisindekiler; Mahir demiş ya "Devrim için savaşmayana Sosyalist denmez!" diye güzel demiş, o zaman devrimci hiç denmez!
Biz dedik diyelim "Legal-İllegal mücadele bir bütündür.." diye, hani şu bölünmez bütünlüğümüz.. Ya da dedik diyelim "Savaş dediğin illede silahla olacak değil ya!" ya da Eylem-Slogan, Bildiri-Gözaltı, Baskın-Maskın deyip, ufak tefek yasadışılıklarla tatmin ettik devrimci egolarımızı, ne güzel de kandırdık kendimizi, kendini bırak halkını kandırdın ulan! Çok inanıyordu sana!
Birde idama giden Deniz edası takınırlar gözaltına alınırken, Sırtında parkasından Deniz'in, ağzının üstünde Mahir'in bıyığı, Bir de İbrahim'in kasketi varsa kafasında içeri girene kadar azılı komünist der gören! İçerde ne olur bilinmez, bübülmü olur yoksa İbrahim mi!
Sözü bu arkadaşlara getireyim diyordum tam da; yahu arkadaş İbrahim o kasketle poz mu veriyordu, Mahir bıyık mı burkuyordu içki masalarında, Deniz moda diye mi giyerdi o parkayı! Hiç sormadın ki kendine, şeklini aldında yiğidin, yiğitliği nerede?
Hangi kasketli gider oldu köylere, köylülere, tarlalara! O köylümle iki röportaj yapan hıyarlara sormadım, İbrahim gibi gitmeli köylere, gazete sayfalarını doldurup akşam rakısını beleşe getiren reformist alçağa sormadım bunu!
Hangi bıyıklımız düşündü Mahir'i.. "Nasılda çatıştı Kızıldere'de, ne güzel de yazdı anadolunun manifestosunu" diye çocuklarımızda düşünüyor artık! Ne için çatıştı, canını verecek kadar inandığı neydi diye, savaştığı şeyin ciddiyetine varmak için kaçınız verdiniz o boş gecelerinizi, kaçınız onun gibi yol gösterdiniz coğrafyanıza, kaçınız işaret etti kavganın yolunu, kaçınız kavratabildi kurtuluşu.. Hepiniz mi kaçar oldunuz bugünün Kızılderesinde, hepinizmi saklanır oldunuz, hepinizmi puşt kalemi tutar oldunuz, saklanıp kaçan gibi.. Yakışmayan sakalı keseceksin arkadaş! Benim diyen softa kaçmazdı böylesi yiğit kavgadan..
İlkin statükocunun devrimci söylemlerine aldanan Deniz"de son sözünü haykırırken, bu kavganın yüceliğinden söz ediyordu, giderken aldanmamıştı! Mirasını ise statükoya kaptırdı parkalılarımız, çemberin tellalları anar oldu Deniz"i, kaçınız sahip çıktı kavgasına, kaç öncü çıkarabildiniz onun gibi! Kaç Taylan, kaç Cevahir, kaç Yusuf çıktı aranızdan! Yiğitler oldu, olmadı değil; Cüneyitler, Sibeller, Mehmetler.. Çemberin dışına çıktılar onlar, ne korktular, ne kaçtılar, çemberi yardılar onlar! Size illede çemberin dışına çıkın demedik arkadaş! Çemberin dışına çağırın diyoruz, kurtuluşu işaret edin Mahir gibi, İbrahim gibi özenin, Deniz gibi öncü olun bu coğrafyaya.. Bıyığını-parkasını-kasketini aklınıza takın önce..
Bir popülerlik yarışımıdır? Podyummudur ulan anadolu! Bir hobi veya zararsız aksiyon dizisimidir arkadaş? Bu kavga sensin, benim, biziz arkadaş! Ürete ürete, öğrete öğrete gel artık! Dışına (namluya) uzanamıyorsan çemberin, çizginin üzerinden çağır anadolunu, elbet bu kavganın sonunda gömülecek silahlar! Sen sevda taşı çizginin dışına! Yapmıyorsan, yapamıyorsan eğer, deme ulan arkadaş; Devrimciyim, Sosyalistim hatta Demokratım bile deme kendine, senin safın belli arkadaş, koyunların arasındasın, kurbanlık koyunların arasında kasaplarca kesilmeyi bekle sen!
Kızacak şimdi kimileri; "Puşta bak! Sana mı düştü bizim devrimciliğimizi sınamak!" diyecek! Sana düşmedi, bana düşmedi, ona düşmedi, kime düştü ulan bu değerleri aramak, bol kese devrimcisine mi düşecek, masa başı sosyalistine mi?"Ulan" diyorum ya, çok demem bu lafı, hatta hiç demem aslında! Maksat açık kapı bırakayım küçük burjuva devrimcisine, içerken; "Lümpen Herif" desin ardımdan! Ulan! Ulan! Ulan! Ulan benim ulanlarım bile, senin seçimlerde oy çağrılarından daha sıcak gelir bu halka! Sen oylarla sisteme yama yapadur, sen yalan söylemeye, ben ulan söylemeye devam!..
Lafın varacağı yere gelelim arkadaş! Sende anlamışsındır artık! Kaç kez yalvardı analar "Barış" diye, kaç kez sürüklendiler adliye kapılarında, basın açıklamalarında, üstelik ahlaksızlıkla barışmayı bile göze aldılar analarımız! Ne bilsin benim anam "Yaşayaydı da, aç yaşayaydı keşke!" dedi! "İllede barış" dedide, ahlaksızlık bu, hiç yanaşırmı barışmaya! Eee daha mı anlamayasın arkadaş! Bu işin yolu belli, tek çare bitirmek ahlaksızlığı, hemde köküne kadar, tankıyla, topuyla silmek yeryüzünden! Ama tanka topa gül uzatamazsın, el sıkışamazsınki arkadaş!..
Bir hocam vardı, güzel toparlamıştı lafı, tam yerine getirmişti, cuk diyede oturur bu konunun sonuna! İlkin dediki hoca; "Yoksulun devrimciliği zorunluluktur, zengininki ise erdemliliktir bu düzende!" Ekledi ardından; "Reel bir devrimci olmanın iki temel şartı vardır! Ayakları üzerine basan, kökü gövdesi olan teorik bilincin olmalı! Yada aydınlık, sıkı sıkıya sarıldığın, kopmaz bir sınıfsal soyun olacak!" Eee bende diyorum ki, sınıfsal kökün varsa aydınlan arkadaş, yoksa devrimciyim deme kendine! Yada sınıfa karışmak istiyorsan, iyice varsıllaştır aklını! Damarların kabarana kadar oku, kanına kadar işlesin bilinç! Yoksa bu kavgada, sınıfta kalırsın arkadaş!
Söyle bakalım sende hangisi var? Kökün nerede? Kızma arkadaş; dost acı söylermiş! Kulağına küpe et bunları! Devrimcilikte adeta bir meslektir, bazen ağır işleride çıkagelir! Sözüm sana, mesleği doğru öğrenmeden, utan birdaha demeye! Devrimciyim deme ulan! Bende isterim tabi; keşke hepsi gerçekten, özümseyerek "Devrimciyim varmı ulan!" dese! Ama demiyor, diyemiyor işte! Çember devrimcisi koydum adını; küpe takıp saç uzatmaktan öte özgürleşemiyor bu arkadaş! Bu çember devrimcisi varya; aklınca yeniden koydu özgürlüğün adını, saçıma küpeme dokunamayacak kadar özgürsün, çember bu kadarına müsade ediyor, çember statükocusu mu desem yoksa adına! Bizim birkaç arkadaşta diyorki; "Ulan çember! Sakalda uzatacağım ulan! Kes kesebilirsen!" Bütün berberleri karalisteye aldı arkadaş! "Eee çemberin uşakları nede olsa!" diyor..
Şaka bir yana; Ulan yol belli, yokuş belli! Pabucunu bile Marks verdi! Ne duruyorsun; yürüsene arkadaş! Marks'a kalsa yürü, bana kaldıysa koş ulan! Koş!
T.Partizan
"Düşünüyorum öyleyse varım" diyor adamın biri "Paçayı kurtarıyorum öyleyse varım" olmuş o, "bu coğrafyada direniyorum öyleyse varım" olmalı doğrusu...
Bir çember var işte, bildiğin yuvarlak, ahlaksız bir çember! Direniyorum diyor ya o da yalan mı ne, çemberin içinde mi? Yok! Dışında mı? Yok! İçeri ya da dışarı çıkmamak için direniyor arkadaş! Ne kadar direnmek denir buna, siz koyun adını!
Çemberin içine girmiyor, içeri girenler çembere benziyor, ahlaksız, yuvarlak bir hal alıp çıkıyor! İyiki de girmiyor.. Çemberin dışına da çıkmıyor, korkudanmı ne? Çemberin dışını seviyor aslında, içini değil ama dışınada çıkmıyor yani! Aslında çemberi sevmiyor, anlaşılan o ki, çemberin içindekilere anlatmaya çalışıyor bunu! "Çemberin dışı güzel arkadaş, çemberin sınırlarını silmeli" diyor ama kendiside dışarıda değil, tamda sınırda, çizginin üzerinde, kafese elini uzatmış çekip çıkarmaya çalışıyor kuşları, o kuş gelirmi? Gelmez tabi, "Canımdan kıymetlimi özgürlüğüm" diyor! Yahu bu kuşlar ne avanak hayvanlar, istediğini yiyemedikten, istediğin ağaca konamadıktan sonra, ne gereği var, buna mı denir yaşam!
İşte bizim coğrafyanın insanıda böyledir, hergün patron anasına söver, kucak dolusu küfür yer, hükümetten zam ha zam, kaldırır kafayı havaya; şükür der.. Çok çalışsada şükür, az çalışsada şükür, yat şükür, kalk şükür, ölene kadar değişmez bu durum! Ölürkende "Bir eşhedüennaaaa" çeker, vurdunmuydu kafayı sanırsın cennette.. İşte bu çember bu hale getirdi bu coğrafyayı şükürüde elinde koşturur durur! Bizde bu çembere söver dururuz sınırda, kimisi yiğit çıkar, çemberdende çıkar, vurur çemberin surlarına!
Çemberin içerisindeki insanlara çeşitli şeyler söyleriz biz; çemberi kollayanlara " Faşist, Statükocu, Yobaz" deriz, çemberin içinde çembere benzemiş ve çembere arada atıp tutup üstüne balını böreğini yiyip keyfine bakanlara " Reformist" falan deriz, daha neler deriz biz bunlara! Kendimize yeri gelir "Komünist, Sosyalist" yeri gelir "Devrimci" deriz, kimi zaman çemberin içindeki reformisti hatta statükocusu bile kendine "Devrimci, Komünist" diyor hatta hangimiz devrimciyiz diye yarışıyor ya neyse, önce çuvaldızı kendimize batıralım sonra iğneyi batıracak o kadar çok yer varki..
Bizim devrimciyim, komünistim veya sosyalistim diyen arkadaşlara getirelim sözü, çemberin dışındakilerin yeri ayrı tabi, hiç değinmeye gerek yok, en ağırını ödüyorlar bedelin.. Peki ya biz çemberin çizgisindekiler; Mahir demiş ya "Devrim için savaşmayana Sosyalist denmez!" diye güzel demiş, o zaman devrimci hiç denmez!
Biz dedik diyelim "Legal-İllegal mücadele bir bütündür.." diye, hani şu bölünmez bütünlüğümüz.. Ya da dedik diyelim "Savaş dediğin illede silahla olacak değil ya!" ya da Eylem-Slogan, Bildiri-Gözaltı, Baskın-Maskın deyip, ufak tefek yasadışılıklarla tatmin ettik devrimci egolarımızı, ne güzel de kandırdık kendimizi, kendini bırak halkını kandırdın ulan! Çok inanıyordu sana!
Birde idama giden Deniz edası takınırlar gözaltına alınırken, Sırtında parkasından Deniz'in, ağzının üstünde Mahir'in bıyığı, Bir de İbrahim'in kasketi varsa kafasında içeri girene kadar azılı komünist der gören! İçerde ne olur bilinmez, bübülmü olur yoksa İbrahim mi!
Sözü bu arkadaşlara getireyim diyordum tam da; yahu arkadaş İbrahim o kasketle poz mu veriyordu, Mahir bıyık mı burkuyordu içki masalarında, Deniz moda diye mi giyerdi o parkayı! Hiç sormadın ki kendine, şeklini aldında yiğidin, yiğitliği nerede?
Hangi kasketli gider oldu köylere, köylülere, tarlalara! O köylümle iki röportaj yapan hıyarlara sormadım, İbrahim gibi gitmeli köylere, gazete sayfalarını doldurup akşam rakısını beleşe getiren reformist alçağa sormadım bunu!
Hangi bıyıklımız düşündü Mahir'i.. "Nasılda çatıştı Kızıldere'de, ne güzel de yazdı anadolunun manifestosunu" diye çocuklarımızda düşünüyor artık! Ne için çatıştı, canını verecek kadar inandığı neydi diye, savaştığı şeyin ciddiyetine varmak için kaçınız verdiniz o boş gecelerinizi, kaçınız onun gibi yol gösterdiniz coğrafyanıza, kaçınız işaret etti kavganın yolunu, kaçınız kavratabildi kurtuluşu.. Hepiniz mi kaçar oldunuz bugünün Kızılderesinde, hepinizmi saklanır oldunuz, hepinizmi puşt kalemi tutar oldunuz, saklanıp kaçan gibi.. Yakışmayan sakalı keseceksin arkadaş! Benim diyen softa kaçmazdı böylesi yiğit kavgadan..
İlkin statükocunun devrimci söylemlerine aldanan Deniz"de son sözünü haykırırken, bu kavganın yüceliğinden söz ediyordu, giderken aldanmamıştı! Mirasını ise statükoya kaptırdı parkalılarımız, çemberin tellalları anar oldu Deniz"i, kaçınız sahip çıktı kavgasına, kaç öncü çıkarabildiniz onun gibi! Kaç Taylan, kaç Cevahir, kaç Yusuf çıktı aranızdan! Yiğitler oldu, olmadı değil; Cüneyitler, Sibeller, Mehmetler.. Çemberin dışına çıktılar onlar, ne korktular, ne kaçtılar, çemberi yardılar onlar! Size illede çemberin dışına çıkın demedik arkadaş! Çemberin dışına çağırın diyoruz, kurtuluşu işaret edin Mahir gibi, İbrahim gibi özenin, Deniz gibi öncü olun bu coğrafyaya.. Bıyığını-parkasını-kasketini aklınıza takın önce..
Bir popülerlik yarışımıdır? Podyummudur ulan anadolu! Bir hobi veya zararsız aksiyon dizisimidir arkadaş? Bu kavga sensin, benim, biziz arkadaş! Ürete ürete, öğrete öğrete gel artık! Dışına (namluya) uzanamıyorsan çemberin, çizginin üzerinden çağır anadolunu, elbet bu kavganın sonunda gömülecek silahlar! Sen sevda taşı çizginin dışına! Yapmıyorsan, yapamıyorsan eğer, deme ulan arkadaş; Devrimciyim, Sosyalistim hatta Demokratım bile deme kendine, senin safın belli arkadaş, koyunların arasındasın, kurbanlık koyunların arasında kasaplarca kesilmeyi bekle sen!
Kızacak şimdi kimileri; "Puşta bak! Sana mı düştü bizim devrimciliğimizi sınamak!" diyecek! Sana düşmedi, bana düşmedi, ona düşmedi, kime düştü ulan bu değerleri aramak, bol kese devrimcisine mi düşecek, masa başı sosyalistine mi?"Ulan" diyorum ya, çok demem bu lafı, hatta hiç demem aslında! Maksat açık kapı bırakayım küçük burjuva devrimcisine, içerken; "Lümpen Herif" desin ardımdan! Ulan! Ulan! Ulan! Ulan benim ulanlarım bile, senin seçimlerde oy çağrılarından daha sıcak gelir bu halka! Sen oylarla sisteme yama yapadur, sen yalan söylemeye, ben ulan söylemeye devam!..
Lafın varacağı yere gelelim arkadaş! Sende anlamışsındır artık! Kaç kez yalvardı analar "Barış" diye, kaç kez sürüklendiler adliye kapılarında, basın açıklamalarında, üstelik ahlaksızlıkla barışmayı bile göze aldılar analarımız! Ne bilsin benim anam "Yaşayaydı da, aç yaşayaydı keşke!" dedi! "İllede barış" dedide, ahlaksızlık bu, hiç yanaşırmı barışmaya! Eee daha mı anlamayasın arkadaş! Bu işin yolu belli, tek çare bitirmek ahlaksızlığı, hemde köküne kadar, tankıyla, topuyla silmek yeryüzünden! Ama tanka topa gül uzatamazsın, el sıkışamazsınki arkadaş!..
Bir hocam vardı, güzel toparlamıştı lafı, tam yerine getirmişti, cuk diyede oturur bu konunun sonuna! İlkin dediki hoca; "Yoksulun devrimciliği zorunluluktur, zengininki ise erdemliliktir bu düzende!" Ekledi ardından; "Reel bir devrimci olmanın iki temel şartı vardır! Ayakları üzerine basan, kökü gövdesi olan teorik bilincin olmalı! Yada aydınlık, sıkı sıkıya sarıldığın, kopmaz bir sınıfsal soyun olacak!" Eee bende diyorum ki, sınıfsal kökün varsa aydınlan arkadaş, yoksa devrimciyim deme kendine! Yada sınıfa karışmak istiyorsan, iyice varsıllaştır aklını! Damarların kabarana kadar oku, kanına kadar işlesin bilinç! Yoksa bu kavgada, sınıfta kalırsın arkadaş!
Söyle bakalım sende hangisi var? Kökün nerede? Kızma arkadaş; dost acı söylermiş! Kulağına küpe et bunları! Devrimcilikte adeta bir meslektir, bazen ağır işleride çıkagelir! Sözüm sana, mesleği doğru öğrenmeden, utan birdaha demeye! Devrimciyim deme ulan! Bende isterim tabi; keşke hepsi gerçekten, özümseyerek "Devrimciyim varmı ulan!" dese! Ama demiyor, diyemiyor işte! Çember devrimcisi koydum adını; küpe takıp saç uzatmaktan öte özgürleşemiyor bu arkadaş! Bu çember devrimcisi varya; aklınca yeniden koydu özgürlüğün adını, saçıma küpeme dokunamayacak kadar özgürsün, çember bu kadarına müsade ediyor, çember statükocusu mu desem yoksa adına! Bizim birkaç arkadaşta diyorki; "Ulan çember! Sakalda uzatacağım ulan! Kes kesebilirsen!" Bütün berberleri karalisteye aldı arkadaş! "Eee çemberin uşakları nede olsa!" diyor..
Şaka bir yana; Ulan yol belli, yokuş belli! Pabucunu bile Marks verdi! Ne duruyorsun; yürüsene arkadaş! Marks'a kalsa yürü, bana kaldıysa koş ulan! Koş!
T.Partizan