Lazlar ve Siyaset..

#1
Türkiye’de ‘mektep medrese görmüş’ aydın kesim dahil hemen herkes Samsun, Giresun, Ordu, Trabzon ve Rize halkını Laz sayar. Kanımca, bu yanlış algıyı düzeltmek için bıkmadan tekrar gerekiyor: Lazlar, Rize’ye bağlı Pazar, Ardeşen, Fındıklı ve Artvin’e bağlı Arhavi ile Hopa ilçelerinde yaşıyorlar.

Binlerce yıldır aynı topraklarda yaşayan Laz halkı, tarihi ve kültürel değerleriyle Karadeniz’in diğer halklarından farklı özelliklere sahiptir. Ve bu durum Lazların siyasal tercihlerine de yansımaktadır. Örneğin, Osmanlı’nın ‘kılıçla ikna’ faaliyetleri sonucu zaman içinde Müslümanlaşan Lazlar, özellikle de 12 Eylül öncesinde İslamcı siyasete mesafeli duruyorlardı. Lazona’daki yerel seçimleri de kendini ‘sol’ sayan CHP kazanırdı. Sonra, 12 Eylül faşizminin uygulamaya koyduğu “Türk İslam Sentezi” ile İslamcı ve sağ partilerin yolu açıldı, fakat son yıllarda ibre yeniden ‘sol’a dönme eğilimindedir.
Lazona’daki düzen içi siyasetin hal ve gidişi kısaca böyledir.
Şimdi, asıl konuya girebiliriz:
Düzen karşıtı siyaset ve Lazlar.
70’li yılların ortalarından sonra Ardeşen’de hatırı sayılır bir devrimci güç oluşturmayı başarmıştık. O yıllarda eski bir Laz köyü olan Siyat’ta oturan babaannemin kız kardeşi Karabalipxe, beni karşısına almış ve fena halde ezber bozan bir soru sormuştu; ”Duydum ki Bolşevik olmuşsun, doğru mu?..”
Çok şaşırmıştım; 80 yaşını aşmış köylü bir Laz kadını olan Karabalipxe nereden öğrenmişti Bolşevikliği?..
Devrimciliğimi Bolşeviklikle ilişkilendiren bu yaşlı akrabamla uzun uzun konuştuk: Rusların doğu Karadeniz işgali 1917 Ekim Devrimi’nden altı ay kadar sonra, 1918 Mart’ında son bulmuştu. Devrimden sonra Lazona’daki askerlerin ‘huyu – suyu’ değişmiş. Lazca bilen Bolşevik askerler ve siyasi kadrolar Lazona halkına iyi davranmışlar. Lazlar, kendilerine her konuda yardımcı olan ve bir ‘akraba gibi’ davranan Bolşevikleri sevmişler. Karabalipxe’nin ifadesi ile, o dönemde Lazların çoğu Bolşevikliği benimsemiş. Ne var ki, onlar gittikten sonra, zaman içinde Bolşevikliği unutmuşlar, ama o unutmamış ve bu yüzden benim ‘Bolşevik olmama’ çok sevinmiş.
Öyle anlaşılıyor ki, Karabalipxe’nin sözünü ettiği ‘Lazların Bolşevik taraftarlığı’, Türkiye Komünist Partisi’nin Lazona’daki örgütlenmesinde etkili olmuş; Hopa ve Pazar arasında yaşayan pek çok Laz ve Hemşinli TKP’ye katılmış. Daha sonra TKP Genel Sekreteri olan İsmail Bilen, en çok bilinen Laz komünistlerden biridir. Birinci Meclis’te Lazistan Mebusu olan ve Mustafa Kemal’e suikast girişimi suçlamasıyla 14 Temmuz 1926’da idam edilen Çamlıhemşin’li Ziya Hurşit’in dayısı Mehmet de ilk komünistlerdendir.
TKP’nin Lazona’daki örgütlenmesi ile ilgili ilk bilgiyi Ardeşen’deki ikinci kuşak TKP’lilerden almıştım. Üç kişiydiler; Eski DİSK başkanlarından Kemal Nebioğlu’nun kuzeni ve benim ilk okul öğretmenim Besim Hoca, dişçi Muhammet ve elektrikçi Vasfi. Herkesin tanıdığı ama hiç kimsenin ‘bilmediği’ bu üçlü,1977 yılının bir yaz akşamı bana siyasal kimliklerini açıkladılar ve TKP’nin Lazona’daki tarihsel serüvenini anlattılar. Anlatılanın özeti şudur; “TKP’nin kuruluşundan beri bütün Laz kasabalarında örgütlüyüz, ama hiçbir zaman siz genç devrimcilerin başardığı şeyi başaramadık; kitleselleşemedik. Siyasal kimliklerimizi gizli tuttuk, çok dar bir çevrede partinin illegal yayın organını okumanın dışında, kayda değer bir şey yapamadık ”
THKO’nun önder kadrolarından Cihan Alptekin, Ardeşen’e bağlı Hemşin köyü Oce’dendi ve pek çok Laz, 70’lı yılların başında bölgede bir efsane haline gelen Cihan sayesinde devrimci olmuştu. Ama Lazona’daki devrimcilerin çoğu THKP-C çizgisini benimsemişlerdi.
THKP-C çizgisinin farklı yorumlarıyla oluşan gruplaşmalardan Lazlar da ‘paylarına düşeni’ aldılar. Lazona’da THKP-C kökenli iki örgüt etkindi; Halkın Devrimci Öncüleri ve Devrimci Yol. Hopa, Arhavi ve Pazar’da Devrimci Yol çoğunluktaydı. Ardeşen’li devrimciler, birkaç arkadaş hariç tümüyle Halkın Devrimci Öncülerindendi. Fındıklı’da ağırlıkla Halkın Birliği ve Halkın Kurtuluşu vardı. Rize merkezinde ciddi bir kitlesellik sağlayan Kurtuluş, Lazona’da çok az taraftar bulmuştu.
Diğer örgütler legal, Halkın Devrimci öncüleri ise ‘illegal’dı; ‘77 Bir Mayıs’ında elli civarında silahlı devrimcinin ‘güven altına aldığı’ beş yüzü aşkın ‘kitle’ ile Bir Mayıs kutlaması yapan ‘illegal’ bir örgüt…
Lazona’daki devrimci hareketin en belirgin özelliği, farklı örgütler arasındaki dayanışmaydı. Bir miting yapılacaksa, Devrimci Yol ve Kurtuluş kitlesi ile legal örgütlenmeyi ‘yanlış’ bulduğu için kendini “Ardeşen’li Devrimciler” olarak tanıtan Halkın Devrimci Öncüleri kitlesi, tek bir kortej içinde kaynaştırılıyordu.
Türkiye’nin diğer bölgelerinde pek rastlanmayan dayanışma bilinci, daha ciddi durumlarda da kendini gösterecek bir düzeydeydi.. Halkın Devrimci Öncüleri’nin kurucu kadrolarından Yüksel Eriş, bir ‘bomba kazası’ sonucu 21 Ocak 1977’de Trabzon’da öldüğünde, Halkın Devrimci Öncüleri, kitlesiyle birlikte Giresun’da bir mitingde idi ve Yüksel Eriş’in cenazesini, örgüt arkadaşlarına teslim etmek amacıyla polisten kaçırıp koruma altına almaya çalışan Kurtuluşçu arkadaşlardı. Polis çemberi altındaki hastaneden yaralıların durumu hakkında bilgi akışını sağlayan ve aynı örgütün üyeleriymiş gibi gereken her şeyi yerine getirenler de yine Kurtuluşçu arkadaşlardı.
O yıllarda Türkeş’in, basına da yansıyan bir inadı vardı;Türkeş, ‘küçük Moskova’ denilen Ardeşen’e ‘girmek’ istiyordu. Vali ve bölge milletvekillerinin bütün uyarılarına rağmen Türkeş’in asker ve polis koruması altındaki konvoyuyla yola çıktığı haberini alan Ardeşen’li devrimciler, Pazar’da, Devrimci Yol’cu arkadaşlarla aynı barikatların arkasında bir araya geldiler. Elbette Türkeş Pazar’da durdurulmuş ve çıkan büyük çatışmadan zor bela kurtarılmıştı...
12 Eylül öncesinde, Lazların düzen karşıtı siyasetinde Laz sorununa çok az yer verilmiştir. Lazona’daki devrimciler, hiçbir zaman siyasal bir Laz hareketi oluşturmayı düşünmediler; sorunu, kültürel haklar kapsamında ele aldılar. Fakat, o dönemin temel meselesi olan anti – faşist mücadeleye ancak yetişebilen devrimciler, Laz dili ve kültürü ile ilgili kayda değer bir çalışma da yapamadılar. Yalnızca bazı mitinglerde Lazların da ‘var olduğunu’ dile getiren “Lazepeti Konan!..” sloganını kullandılar. Bu slogan Lazona dışında, ilk kez Şavşat’ta 1976 yılında gerçekleştirilen bir mitingde atıldı. Daha sonra Ankara ve İstanbul’daki bazı mitinglerde benzer sloganlar atılmıştır.
Laz devrimcileri ve aydınlarının yaklaşık yirmi yıl önce başlattıkları Laz kültür hareketinin bugününe dair söylenebilecek fazla bir şey yoktur. Laz devrimcileri ve aydınları, bir devlet talebiyle değil, Laz dili ve kültürü ile ilgili taleplerle harekete geçmişlerdi ve yirmi yıl boyunca, bu taleplere uygun barışçıl araçlar ve yöntemlerle sürdürülen mücadelenin sonucunda, mesele, daha şimdiden kamuoyunun ve devlet siyasetinin gündemine taşınmıştır.
Bütün Karadeniz’in Laz olduğunu sanan Kürt hareketinin sözcüleri, özellikle de Trabzon’daki gerici – faşist örgütlenmenin Kürt ve Ermeni düşmanlığı ya da devrimcilere karşı linç girişimleri üzerinden, yer yer Laz devrimcilerini eleştirirler. Bu eleştiriler, örneğin Sakarya’daki gerici – faşist örgütlenmeden Kürt hareketini ‘sorumlu’ tutmak ve bunun üzerinden Kürt devrimcilerini eleştirmek kadar ‘tuhaf’ bir şeydir. Lazona’da devrimciler, hiçbir zaman Kürt ya da bir başka halka karşı düşmanlık üretebilecek ideolojik ve siyasi çalışmaya izin vermediler; tam tersine, Laz devrimcileri, siyasal faaliyetlerinde, her zaman halkların kardeşliğine vurgu yaptılar ve bu konuda, geçmişte olduğu gibi bugün de başarılı sayılırlar.

Sadık Varer-SERHATGÜNDEM
 
#2
katkı ve de eleştiri anlamında..
THKO’nun önder kadrolarından Cihan Alptekin, Ardeşen’e bağlı Hemşin köyü Oce’dendi ve pek çok Laz, 70’lı yılların başında bölgede bir efsane haline gelen Cihan sayesinde devrimci olmuştu. Ama Lazona’daki devrimcilerin çoğu THKP-C çizgisini benimsemişlerdi.
Fındıklı’da ağırlıkla Halkın Birliği ve Halkın Kurtuluşu vardı.

bilindiği gibi hemşinli denilenler laz değildir.. müslüman olmuş ermenilerdir.. ve hemşince konuşurlar aslı ermenicenin bir lehçesidir..
fındıklı köyü de bu anlamda silme hemşinlidir.. sakarya da aynı isimle bir köy de vardır ve onlar da hemşinlidir..

bahsettiği lazların bolşeviklere sempati duymasında rus işgali sırasında gelen askerlerin acara ve ermeni olmasının etkisi olabilir ama asıl olarak.., bağları süren acara ile ilişkindir.. bilindiği gibi..; acara müslüman olmuş gürcülerin ve de lazların yoğun olduğu bölgedir.. ve acara dendiğinde müslüman gürcüler akla gelir.. 17 ekim hemen öncesi ve sonrasında bunlar bolşeviklere yakın durdular.. stalin döneminde ilişkiler değişmedi.. bölgede bir çok sürgün(ahıska-tatar-adige vs.) yaşanırken acaralılara dokunulmadı.. hatta gürgün olan ailelerin içindeki bazı ahıskalılar acara olduklarını iddia ederek geri dönebildiler.. zaten yanlışlıkla sürülenler de vardı..
ek olarak belirteyim.. balkanlar gibi kafkas halklarının da islamı kabülü zımmen idi.. ve bektaşi yoğunluğundaydı.. dini birlikte yaşatanlar da vardı örneğin.., abhaz ve osetler de bu yaygındı..

Bütün Karadeniz’in Laz olduğunu sanan Kürt hareketinin sözcüleri, özellikle de Trabzon’daki gerici – faşist örgütlenmenin Kürt ve Ermeni düşmanlığı ya da devrimcilere karşı linç girişimleri üzerinden, yer yer Laz devrimcilerini eleştirirler. Bu eleştiriler, örneğin Sakarya’daki gerici – faşist örgütlenmeden Kürt hareketini ‘sorumlu’ tutmak ve bunun üzerinden Kürt devrimcilerini eleştirmek kadar ‘tuhaf’ bir şeydir. Lazona’da devrimciler, hiçbir zaman Kürt ya da bir başka halka karşı düşmanlık üretebilecek ideolojik ve siyasi çalışmaya izin vermediler; tam tersine,

Laz devrimcileri, siyasal faaliyetlerinde, her zaman halkların kardeşliğine vurgu yaptılar ve bu konuda, geçmişte olduğu gibi bugün de başarılı sayılırlar.
bu sözler.., bazı gerçeklikleri ifade ederken bazı gerçeklikleri de es geçmektedir..

karadeniz de dahil özellikle batıdaki linçci ve faşist örgütlenmelerde lazlar-gürcüler-arnavud ve adigeler yoğun olarak vardır..
örneğin sakaryanın tüm mhp tarihi laz-arnavud-gürcü-abhaz-adigele vs. ile doludur bir tane türk yoktur..
kazım koyuncunun yer aldığı.. zugaşi perebe müzik sanat topluluğu ve çıkardıkları derği oğni dergisi içinde ciddi bir ayrışma yaşanmıştır.. kazım koyuncu ekibi kürtleri ve diğer halkları dikkate alan bir devrimci tarz sürdürmeyi talep ederken "diğerleri" .., bu noktada ketum davranıp ayrılmışlardır..

özellikle 1980 ve sonrasında öncesinde başlayan cidi şövenizm ve devşirme-dönme "türkçü" yapılaşma 1990 da kürt halkının yükselen mücadelesi ile dorupa erişmiştir.. bunda özellikle bu etnik kökenli devrimcilerin zaafları-aymazlıkları ve ulusalcı-devletçi sol olma hastalıkları etkili olmuştur.. yani kürtlere yaklaşımlardaki ketum tarzları etkili olmuştur.. türkiye solunun bu karakterini atlayıp.., halklara özgürlük söyleminin slogandan öteye çıkmayışının ideolojik soayal kökenlerini de görmemezlikten gelemeyiz..

sakaryadaki bahaneyi anlayayım da artvinde kaç kürt varda.. orası şövenleşti.. bu bahane gerçekçi değildir.. amaasimilasyoncu ve dışlama tehtidi içeren sistem politikalarına direnemeyen devrimciler lazların ve diğerlerinin "türkleşip".., şövenleşmesini de doğru analiz etsinler.. kendi halklarına sahip çıkmaz isen kurt kapar.

ek ..
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk icraatlarından biri, Kürtleri, Lazları ve Anadolu’nun diğer halklarını asimile etmek üzere ‘Türklüğe davet’ etmekti!.. Türkleşmeyi kabul etmeyenlere, asimilasyona direnenlere sistematik bir baskı uygulandı. Türkçe, herkesin öğrenmek zorunda olduğu resmi dil haline getirilirken diğer halkların anadilleri yasaklandı. Lazca da bu ‘yasaklı’ dillerden biridir. Asimilasyon politikasını uygulamaya koyan devletler, öncelikle asimilasyona tabi tutulan halkların anadiline saldırırlar. Bunun nedeni açıktır; dilsiz bir halkın yaşaması mümkün değildir ve şayet bir halkı asimile edip tarihe gömmek istiyorsanız, evvelemirde o halkın dilini yok etmelisiniz!.. Anadil yasağı, özelikle okullarda etkili oldu. Okul yaşına kadar anadilleri dışında dil bilmeyen Laz çocukları asimilasyonun ilk kurbanlarıydı; çocuklar baskılanarak ‘terbiye’ edildiler ve Türkçe’yi öğrendiler. Bu arada Türkçe ile birlikte kapıları “Türküm, doğruyum, çalışkanım” andıyla açılan okullarda Türklüğü de benimsemeye başladılar. Asimilasyonda, ‘yasal’ baskının yanı sıra kitle iletişim araçlarının, özellikle de televizyonun çok önemli bir işlevi var. Televizyon hayatımıza girmeden önce evlerinde ya da mahallelerinde Lazca konuşan çocuklar Türkçe ile ancak okullu yıllarda tanışıyorlardı. Televizyonsuz zamanlarda, okul öncesinde Türkçe bilen çocuklar azınlıktaydı. Fakat televizyonun ‘hane halkından biri’ haline geldiği günümüz koşullarında okul öncesinde Türkçe konuşan çocukların sayısı hızla artarken Lazca konuşanlar azaldı. Teslim etmek lazım ki devlet, Lazları asimile etme ‘işinde’ büyük ölçüde başarıya ulaşmıştır. Asimilasyon sonucu Lazların kayda değer bir kesimi Türkleştirilmiştir.
burada ne güzel anlatmış.. demekki laz devrimciler ayakta uyumuş.. türkiye işçi sınıfı türkiye halk kurtuluşu ulusal milli mücadele dersen ve bu formatta takılı kalır kendi halkına yaşatılanları es geçersen..
haliyle böyle olur.. .
 
Son düzenleme:
#3
Devrimcilik, kültürel direnişi taşır ama her
kültürel direniş devrimci siyaseti zafere
taşımayabiliyor. Eleştirilerinin altına
imzamı atarım ama birkaç çekince koyarım .)
Sakarya'daki Adige-Laz şövenist örgütlenmesinde
Laz devrimcilerin başarısızlığını göreceksek,
Kürdistan'daki Hizbullah çorbasında da Kürt
devrimcilerinin tuzunu mı görmeliyiz?
Açıkçası devrimcilerin her şeyde tuzu var .)
 
#4
Devrimcilik, kültürel direnişi taşır ama her kültürel direniş devrimci siyaseti zafere taşımayabiliyor.
bu tespitine., "zafer" tanımından analiz yapayım.. zafer dediğin siyasal iktidarı almak olsa gerek..
marksistlere ve bazı m-l lere göre., bu olanaksız.. bazı m-l lere göre ise olanaklı ama işçi sınıfı ideolojisi öncülüğünde olur ise.. yani., devrimci siyaset olup olmadığına daha baştan kendilerine göre karar verirler..

ben ise., devrimci siyasetin iktidar almak ile zafere gideceğini düşünmem.. zaferi., toplumsal değişim sürecinin ilerlemesinde ve aşamalardaki tutunmalarda ararım.. zafer anlayışım sonsuzdur.. sürekli dönüşümle ilerlemedir..

Sakarya'daki Adige-Laz şövenist örgütlenmesinde Laz devrimcilerin başarısızlığını göreceksek, Kürdistan'daki Hizbullah çorbasında da Kürt
devrimcilerinin tuzunu mı görmeliyiz?
elbette gör ama nerden ve hangi bilimsel metodoloji ile baktığına göre bakışın ve görüşün.; astimat mı şaşı mı belli olur.. :)

balkan ve kafkas göçmenlerinin tarihsel geçmişinde fundamantel islam yoktur.. aksine az buçuk da olsa sosyalizm vardır.. yada birarada yaşama karakteri vardır.. islamcı türkçü!! yanları sonradan geliştirilmiştir ama bunu içselleştirdiklerinden değildir.. aksine toplumsal sosyolojik-psikolojik çürüme(riyakarlık., çıkar., teslimiyet vs. gibi) nedenleri vardır.. e bunlarda türkiye solunun., beceriksizlikten öte payı az değildir..

kürtlere gelince., bunların tarihsel geçmişinde islami motifler oldukça güçlüdür.. üstelik ulusal direnişlerini bu temelde işletirlerdi.. 1960 larda sosyalist anlayışlar öne çıkmaya başladı.. ve giderek arttı., islami motifler geriye düştü.. yani süreçleri tersinden işledi..

kürt hizbullahı vs. budur.. bu yüzden karşı olduğu devlete yaklaştı kullanıldı ve başarılı olamadığından da harcandı..

şimdi.. iyi düşün ve kürt sosyalistlerinin bu süreçlerde payı ne imiş bir daha düşün derim..
sana bir anektod düşeyim.. hemde birgün gazetesinden

Türkiye’nin politik ortamı o kadar yüksek ateşe maruz kalıyor ki, ülkemizde olan iyi şeyleri bile ancak binlerce kilometre uzakta öğrenebiliyoruz.
İsveç Sol Parti’nin düzenlediği “Feminist Form” toplantılarından birinde de bizi yakından ilgilendiren konu tartışıldı: Kürt Kadınının Politik Yükselişi!
Konuşmacılardan biri BDP Eş Başkanı Gültan Kışanak diğeri de Figen Aras Kaplan idi. Kışanak çalışmalarını anlatırken bir de pratik örnek verdi:
-BDP’li belediyelerde çalışan bir erkek eğer eşine şiddet uygularsa maaşının üçte ikisi kesilerek eşine veriliyor!
Sol Parti Meclis Grup Başkanı Ann Margareth Livh panel sonunda söz alarak, “biz burada Kürtlerden çok şey öğreniyoruz” dilerek karara karşı hayranlığını dile getirdi.

http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1187090394&news_code=1336985623&year=2012&month=05&day=14

Türkiye’nin politik ortamı o kadar yüksek ateşe maruz kalıyor ki, ülkemizde olan iyi şeyleri bile ancak binlerce kilometre uzakta öğrenebiliyoruz.
bu yüksek ateş sence ne??? olabilir., ve ateş eden sadece sistem mi?dir acaba.. :)
 
#5
"ben ise., devrimci siyasetin iktidar almak ile zafere gideceğini düşünmem.. zaferi., toplumsal değişim sürecinin ilerlemesinde ve aşamalardaki tutunmalarda ararım.. zafer anlayışım sonsuzdur.. sürekli dönüşümle ilerlemedir.."

Ne demek istediğini anlıyorum, tabii ki hiçbir insanî
hak devrim sonrasına ertelenemez. Bunun yanısıra,
devrimin güncel ve gerekli olduğunu düşünüyorum.
Politikada devrimcilerin her daim müdafaa hâlinde
olması da iyi değildir. İlerleyiş, umudu yeniden üretir.
Devrimci eylem, kültürel direnişle dirsek dirseğe
yürütülüyor, ki bu yanlış değildir.

"türkiye işçi sınıfı türkiye halk kurtuluşu ulusal milli mücadele dersen ve bu formatta takılı kalır kendi halkına yaşatılanları es geçersen"

Yani Laz devrimcileri eylem tarzlarını yumuşatıp,
oturup kültürel-sosyal çalışmalara mı yönelmeliydiler?
Buna katılmam. Sen, bir Adige olarak, kültür ve kimlik
gerçekliğinin farkında olmadığın için mi 12 Eylül'e
kadar DY içerisinde siyaset yaptın? Kültür ve kimlik
mücadelelerini belirgin kılan faktörler daha dışsal bence.
Sovyetler'in dağılması, Balkan bunalımları, Asya bunalımları vs..

"elbette gör ama nerden ve hangi bilimsel metodoloji ile baktığına göre bakışın ve görüşün.; astimat mı şaşı mı belli olur.."

Yok, sen dedin ya Laz devrimcileri 'uyuyor'du
diye.. Bir gerici akımın toplumda etkin olması
için illâ o toplumdan çıkan devrimci güçlerin
uyuyor olması vs gerekmez. Laz devrimcileri
uyuyorken sen DY dahilinde altında ne yapıyordun?
Ev sahibi tamam da, hırhızın hiç suçu yok mu?
Ve sen bugün Hizbulkontra'nın yenildiğini düşünüyorsun.
Sistem 'kontra'ları öyle hızlı üretiyor ki, cinsel şiddet,
ilkel töre hukuku, bireycilik vs bu minvalde devrimcilerin
mücadele etmekte oldukları, buna rağmen etkileri
yoğunlukla devam eden çürük kurumlardır..

"iyi düşün ve kürt sosyalistlerinin bu süreçlerde payı ne imiş bir daha düşün derim"

Ben zaten onların 'pay'ının olduğunu sanmıyorum.
Uyduruk delillerle kapıları çalınırken, yani çok yönlü
bir savunma pozisyonundayken sosyalist Kürt-Türk-Laz
siyasetleri gerici-faşist akımların hâkimiyetine hangi
araçlarla ve kadrolarla müdahale etsin? Cinsel şiddete,
ispiyonculuğa, yılgınlığa, töre hukukuna karşı mücadele
edilmiyor mu? Yukarıda da dediğim gibi, 'rağmen'
sürüyor bu çürük kurumlar..

Verdiğin Birgün haberini hoş buldum da Birgün
halt yemiş. Ben bile sakat hâlimle bu gerçekliği,
yani Kürt belediyeleri gerçekliğini biliyorken..
Hadi, Birgün muhabirinin kendi şahsî pozisyonu
diyelim :) Bu arada, yahu sen Birgün'e gıcık
oluyorsun, ama diğer sol yayınlardan pek alıtı
yapmıyorsun.. örneğin Tkp'nin sol'u ve diğerleri
canını sıkmıyor mu?
 
#6
:) Bu arada, yahu sen Birgün'e gıcık
oluyorsun, ama diğer sol yayınlardan pek alıtı
yapmıyorsun.. örneğin Tkp'nin sol'u ve diğerleri
canını sıkmıyor mu?
Sıkmaz kardeşim sıkmaz,işi gücü birgünle. Beni dürtüyor ama şimdi bu ara havamda değilim .:)
 
#7
Bu arada, yahu sen Birgün'e gıcık oluyorsun, ama diğer sol yayınlardan pek alıtı yapmıyorsun.. örneğin Tkp'nin sol'u ve diğerlericanını sıkmıyor mu?
güzel bir sorgulama.. :) ve açıklamayı hak ediyor.. çünkü.., Sıkmaz kardeşim sıkmaz,işi gücü birgünle. Beni dürtüyor ama şimdi bu ara havamda değilim .:) (hayriözşen) :D.. böyle yaklaşmıyorsun.. anlamaya çalışıyorsun..

elbette bunun bir çok nedenleri var.. bana bu soru zamanında(1982-86., 1990-93 ve 1996) da çok sorulmuştu.. hepsininde gerekçeleri vardı..

tkp gibi çizgiler tescil noktasında., nettir.. kendi iç tutarlılığı vardır.. deşifre tarzında yaklaşmam., kendi çizgilerini gerekli yerde eleştiririm.. çtesinde duruşunu8 doğal bulurum.. ama., ödp gibileri profesyonel oportünisttir.. içindeki olumlu zeminleri çürütürler..

tkp devletçi-cumhuriyetçi ulusalcılıkda açık ve net.. ama ödp sinsice "ilerliyor".. bu dönemde bu anlamda deşifresi çok önemli.. verdiğim tarihlerde de böyle idi.. öünmekten çekinmem.. hayri arkadaşda şahittir.. ne öngördü isem çıktı.. ama aymazlıklardan dolayı ciddi erozyonlar da yaşandı..

gerilla tasfiye edilecek dedim edildi.. tartışma süreci., geçmiş değerlendirme ve toparlanma değil., ikna süreci dedim öyle oldu..
gbkpg hikaye dedim ve bsp sürecine ve ruhuna engel amaçlı dedim oldu ve dağdan gelip bağdakini kovdular.. ulusalcı kulvara giriyorlar dedim oldu..

az kaldı., kitleyi chp ye eklemlediler., kendileri de orada bir şekilde konuşlanacaklar diyorum olacak.. tkp bunun farkında., hem chp ye tavırlı(oysa bu doğal değil referandumda böyle değildi) hemde., ödp ye alternatif yurtsever cephe sosyalistlerin cephesi gibi işleri zorluyor.. yazarları paylaştılar ama kim kimi iç edecek belli değil.. ben paramı ödp ye yatırıyorum.. :D
 
#8
Devrimci eylem, kültürel direnişle dirsek dirseğe
yürütülüyor, ki bu yanlış değildir.
hem bunu diyorsun., ki., beni anladığını düşünüyorum..


hemde.,
"türkiye işçi sınıfı türkiye halk kurtuluşu ulusal milli mücadele dersen ve bu formatta takılı kalır kendi halkına yaşatılanları es geçersen"
sözümü nasıl tanımlıyorsun.. !!!!????
Yani Laz devrimcileri eylem tarzlarını yumuşatıp, oturup kültürel-sosyal çalışmalara mı yönelmeliydiler? Buna katılmam.

böyle bir anlam mı çıkar.. türkiye işçi sınıfı demek yanlış değildir.. ama bunu derken sistemin paradıgmasını es geçersen., rosa gibi., polonya bölünmüş kalsın., almanya altındakiler alman işçi sınıfı., rusyadakiler de rus işçi sınıfı olsunlar önemli değil ama işçi sınıfı olsun dersin.. ve o toplum seni anlamadığı gibi dinlemez de.., senin her dediğini asimilasyon olarak algılarlar ve haklılar da..

Sen, bir Adige olarak, kültür ve kimlik gerçekliğinin farkında olmadığın için mi 12 Eylül'e kadar DY içerisinde siyaset yaptın?
bu yanlış soruna şahsi soruyorsan şahsi., veya genel olarak da doğru yanıt verilemez..
ben kabilesel(sülale) aidiyeti dağılmış asimile olmuş bir melez adigeyim.. ama gençkende ilgilendim.. faşistlerin-devletin denetiminde olduğunu görünce çekildim.. ayrıca., adıgeler diye politik bir hareket yoktu.. yani dy içinde oluşum politik bir tercihti etnik değil.. :D .. özgürlük hareketini desteklemem de kürt olduğumdan değil., olmayışımda buna engel değil..


Kültür ve kimlik mücadelelerini belirgin kılan faktörler daha dışsal bence.
Sovyetler'in dağılması, Balkan bunalımları, Asya bunalımları vs..

bu cümlende ilişkisizlerin birarada sunulmasıdır.. kültür-kimlik mücadeleleri., tarihseldir.. hem de çok tarihsel.. bu ayrıdır.. politik yaşamsal sistem (mülkiyetsizlik) anlamındaki tercih ve mücadele farklıdır.. ikincisi birincisini içerir.. ama birincisi her şeyi içermez..

sovyetler dağılmadan da çook önce kimlik sorunu vardı.. sscb içinde de vardı ve halen de var ve sonrada olacaktır.. tıpkı cinsiyet sorunu gibi..


 
#9
zaten sitede reklam yapmak için girenlerle doldu :D düşün milletin yakasından tamam anlıyorum evrenselde birgüne baskı yaptınız gördük tamam reklam herkes veriyor solcu olsa da :D
 
Üst