Türkiyede hukuk görüngüsünün nasıl olup adalet ekseninde çıkıp, kurucu ideoloji savunan bir yapı haline geldiğini hergün sayısız örneklerle yaşıyoruz. Yargıtay ve danıştayın 27 Nisan 2007 günü TSK'nin yaptığı e-muhturayla neredeyse birebir aynı özellikleri taşıyan "muhturalar" yayınlamasını içime sindiremiyorum. Bu muhturalar, "yargı bağımsızlığı" denilen; ama yargının bizzat farkında olduğu "bağımsız olmama" durumunu "hukuki erdem" ve güya "dik duruş, eleştiri hakkı" çizgisinde savunmakta ve Anayasa Mahkemesi ne göz kırpmakta.
Akp, bu ülke için ne kadar büyük bir kambursa, aynı şekilde demokrasi ve hukuktan nasibini almamış yüksek yargı kurumları da birer kamburdur. Demokratlığı sadece kendisine olan Akpnin savunduğu "demokratik söylem" ne kadar değersizse, hayatı boyunca demokrasi ihtiyacı içinde bulunmamış yargı. Şemdinli olayında savcıyı iki günde alaşığı eden anlayışın, nasıl bir anlayış olduğunu, hukukun esamesinin bile okunmadığı Bülent Ersoy'un "halkı askerlikten soğutma" abidik gubidik iddianamesinde görülebilir. Yargı bağımsızlığı diye bas bas bağıran yargı kurumlarının ne kadar bağımsız olduğu tüm toplum tarafından bilinmektedir. Hatta bu durum bir çarpıklık olarak görülmeyip içselleştirildiğinden dolayı, "siyasi çevrelere yakın olmak", "içeride adamı olmak" ya da "bizim çocuklar" kavramları bir güç simgesi haline dönüşmüş durumda. Bu durumda, yazılı hukuka uygun adil karar verme sürecinin içine düştüğü gerilimli paradoks. Dolayısı ile hukuk ve buna bağlı olarak yargı, ideolojik örgütlenmenin torna tezgahında duran yontulmamış bir kütükten öteye gidemiyor.
Vakti zamanı geldiğinde sosyolojik tespit ve yorum zorunluluğu bulunan yargı kurumlarının bu tip çözümlemeler sırasında ideolojinin dikenli telleri ve nöbetçileri ile belirlenmiştir. Sağlıklı bir değerlendirmeye yer yoktur bu topraklarda. Bu koşullar altında sınırları, 12 Eylül tarafından yapılandırılan bir yasal zeminle çizilen ( sanki ) 'Türkiye Demokrasisis', varlığı tartışmalı bir olgudur ve görüngülüdür. Tanımlı bu özgürlük alanını ise yöneten bellidir. Hamaset masasının tüm inceliklerini ortaya koyan "Otarşik Jüriktokrasi." Bu über örgüte bağlı "Akıl adamları'ın," kendilerini ve dolayası ile aidiyet içinde bağlı oldukları kurumlarını demokrasinin üstünde konumlamaları ve hiçbir zaman sonlandırmak istemedikleri dev bir ahtopota benzeyen iktidarları bütün bu kavganın temelinde yatandır. "Güç" ve "öteki..."
-Sinem ÖZGÜR-
Akp, bu ülke için ne kadar büyük bir kambursa, aynı şekilde demokrasi ve hukuktan nasibini almamış yüksek yargı kurumları da birer kamburdur. Demokratlığı sadece kendisine olan Akpnin savunduğu "demokratik söylem" ne kadar değersizse, hayatı boyunca demokrasi ihtiyacı içinde bulunmamış yargı. Şemdinli olayında savcıyı iki günde alaşığı eden anlayışın, nasıl bir anlayış olduğunu, hukukun esamesinin bile okunmadığı Bülent Ersoy'un "halkı askerlikten soğutma" abidik gubidik iddianamesinde görülebilir. Yargı bağımsızlığı diye bas bas bağıran yargı kurumlarının ne kadar bağımsız olduğu tüm toplum tarafından bilinmektedir. Hatta bu durum bir çarpıklık olarak görülmeyip içselleştirildiğinden dolayı, "siyasi çevrelere yakın olmak", "içeride adamı olmak" ya da "bizim çocuklar" kavramları bir güç simgesi haline dönüşmüş durumda. Bu durumda, yazılı hukuka uygun adil karar verme sürecinin içine düştüğü gerilimli paradoks. Dolayısı ile hukuk ve buna bağlı olarak yargı, ideolojik örgütlenmenin torna tezgahında duran yontulmamış bir kütükten öteye gidemiyor.
Vakti zamanı geldiğinde sosyolojik tespit ve yorum zorunluluğu bulunan yargı kurumlarının bu tip çözümlemeler sırasında ideolojinin dikenli telleri ve nöbetçileri ile belirlenmiştir. Sağlıklı bir değerlendirmeye yer yoktur bu topraklarda. Bu koşullar altında sınırları, 12 Eylül tarafından yapılandırılan bir yasal zeminle çizilen ( sanki ) 'Türkiye Demokrasisis', varlığı tartışmalı bir olgudur ve görüngülüdür. Tanımlı bu özgürlük alanını ise yöneten bellidir. Hamaset masasının tüm inceliklerini ortaya koyan "Otarşik Jüriktokrasi." Bu über örgüte bağlı "Akıl adamları'ın," kendilerini ve dolayası ile aidiyet içinde bağlı oldukları kurumlarını demokrasinin üstünde konumlamaları ve hiçbir zaman sonlandırmak istemedikleri dev bir ahtopota benzeyen iktidarları bütün bu kavganın temelinde yatandır. "Güç" ve "öteki..."
-Sinem ÖZGÜR-