Sempozyum: Ulusal Sorun - Kürt Sorunu

#1
SEMPOZYUM PROGRAMI

1. Gün 27 Haziran (Cumartesi)

Açılış konuşması: Uğur Yeşiltepe

1. Oturum: Kuramsal

Marksizm ve Ulusal Sorun

Saat: 10.00-13.00

Oturum Başkanı: Yaser Günday

*Emrah Cilasun
*Ender Helvacıoğlu
*Metin Kayaoğlu
*Yüksel Akkaya

Öğle Arası: 13.00-14.00

..................................................................................................................................

2. Oturum: Tarihsel

Kürt Ulusal Sorunu, Kemalizm, Liberalizm

Saat: 14.00-17.00

Oturum Başkanı: İbrahim Karakaya

*İsmail Beşikçi
*M. Kemal Coşkun
*Sait Çetinoğlu
*Şehmus Güzel
*Temel Demirer

..................................................................................................................................

2. Gün 28 Haziran (Pazar)

3. Oturum: Güncel

Ulusal Sorun, Emperyalizm

Saat: 10.00-13.00

Oturum Başkanı: Erşat Akyazılı

*Babür Pınar
*Muzaffer Oruçoğlu
*Recep Maraşlı
*Sibel Özbudun
*Sinan Çift Yürek

Öğle Arası: 13.00-14.00


..................................................................................................................................

4. Oturum: Çözümsel

Kürt Sorununda Politik Tutum

Saat: 14.00-17.00

Oturum Başkanı: Temel Demirer

*Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu
*Demokratik Haklar Federasyonu
*Demokratik Toplum Partisi
*Emek Partisi
*Ezilenlerin Sosyalist Platformu
*Partizan
*Sosyalist Parti



Sempozyuma Dair
“Ulusal Sorun – Kürt Sorunu” Sempozyumu, coğrafyamızda, gerek kendi tarihsel dönemi gerekse de konu özgülünde geliştirdiği fikirlerle, günümüzdeki tartışmalara kuvvetle ışık tutan İbrahim Kaypakkaya’ya atfen gerçekleştirilecektir.
Sempozyum’un İbrahim Kaypakkaya’ya atfedilmesinin nedeni sadece İbrahim Kaypakkaya’nın 36. Ölümsüzlük yıldönümü değildir. Zira İbrahim Kaypakkaya’nın komünist niteliğini oluşturan temel, “ulusal sorun”, “Kemalizm”, “devletin niteliği” ve daha bir dizi meselede ülkemiz devrimci hareketinin zaaflarından nitel kopuşudur.
İbrahim Kaypakkaya’nın, dünyaya ve ülkemize dair geliştirdiği fikirlerin, döneminin öne çıkan siyasal figürlerinden farklı olarak, (bilhassa neo-liberalizmin ideolojik bakımdan görünürleştiği ve giderek egemen hale gelmeye başladığı 1990’lı yıllardan günümüze) sahip oldukları içerik itibariyle bilinçli bir şekilde perdelendiği ve “popüler bir figüre” dönüştürülemediği görülmektedir.
Egemenlerin bu “bilinçli tercihleri”nin, aydınlattığı zeminde, güncel siyasal tartışmaların en önemli başlıklarına değinmeye çalışan sempozyumun, İbrahim Kaypakkaya’nın fikirleri şahsında, daha da zenginleşeceği kanısındayız.

Neden Ulusal Sorun?
Ulusal sorun, çağımızda, genel olarak dünyada özelde ise ülkemizde, milyonları yakından ilgilendiren yakıcı bir güncel-siyasal konu olmaya devam ediyor.
Bu kapsamda "Kürt Sorunu", Ortadoğu’da ve ülkemiz siyasal yaşamında, önemli belirleyenlerden biri olduğu gibi, içerisinden geçtiğimiz zaman diliminde, emperyalizmin bölgesel “çözüm planları”, DTP’ye dönük saldırılar ve ne zaman yapılacağı belli olmayan “Kürt Konferansı” çerçevesinde yoğun tartışmalara konu olmaktadır.
ABD emperyalizminin bölgedeki planları çerçevesinde oluşturmaya gayret ettiği yeni bölgesel statüko içerisinde, Kürt ulusal sorununun “sorun olmaktan çıkarılması” süreci işlemekle birlikte; Kürt halkı başta olmak üzere, bölge halklarının insanca bir yaşam ve demokratik bir düzen zemininde, ortak ve kalıcı çıkarları etrafında bir araya gelmesi ihtiyacı, yakıcılığını koruyor.
Öte yandan, ülkemizde, kendisini toplumun farklı kesimlerinde ve katmanlarında yakıcılıkla hissettiren “Kürt Ulusal Sorunu”; aynı zamanda, sınıfların varlığı üzerine temellenen çeşitli sosyal eşitsizliklerin ve sorunların varlık alanlarıyla da kesişmektedir. Dünya ve ülke gündemlerine “sınıf temelli” politik yaklaşımlar getiren siyasi çevrelerin de varlık alanlarını kesen “Ulusal Sorun”da, söz konusu farklı siyasal çözüm projelerinin de sempozyumun ortaya çıkaracağı tartışmalar zemininde ifadelendirilmesi ve değerlendirilmesi son derece önemlidir.
Bu sempozyumla amaçlanan, “genel olarak ulusal sorunda, özelde ise Kürt ulusal sorununda, halkların ve ezilen ulusların çıkarları temelinde, farklı fikirlerle konuyu tartışmak; emperyalizmin ve gerici sınıfların ideolojik hegemonyasının aşılması ihtiyacını ortaya koyarak, bu mücadele zemininde mütevazı bir katkı sunmak” olarak özetlenebilir.
Emperyalistlerin stratejik çıkarları doğrultusunda Kürt ulusal sorununun gündeme alındığı ve ‘iyimser’ havaların estirilerek Kürt ulusal hareketinin tasfiye ve imhasının amaçlandığı bir süreçten geçildiği hepimizin malumu. Böylesi bir tahakküm planı, bölge halklarının geleceğini önemli boyutlarla etkileyeceği, ihtimalden öte bir gerçeklik arz ediyor. Dolayısıyla Kürt ulusal sorunu hiçbir şekilde kayıtsız kalınamayacak önemde olup, emekçilerin, demokratların, devrimcilerin ve de komünistlerin başlıca gündemlerinden birini oluşturmaktadır. Ve yine tarihin bize yüklediği bir sorumluluktur ki bu sorun emperyalist hegemonyaların, uşağı iktidarların çözümüyle değil, emekten, bağımsızlıktan, devrimden yana bir mücadele temeli ile çözüme kavuşabilecektir. İşbu anlaşmaya hizmet etmeyi, demokrasi ve devrim güçlerini bu anlayış etrafında birleşmesini, sorunun gerçek çözümü noktasında fikirlerin tartışılmasını ve ortak bir mücadele fikrinin oluşturulmasını hedefleyen bu mütevazı eylemin önemli olduğunu ve önemsenmesi gerektiğini düşünüyoruz.




Yer: Ankara İnşaat Mühendisleri Odası - Teoman Öztürk Salonu (Necatibey Caddesi No: 57 - Kızılay/ANKARA)


DHF
 
Son düzenleme:
#2
Emperyalistlerin stratejik çıkarları doğrultusunda Kürt ulusal sorununun gündeme alındığı ve ‘iyimser’ havaların estirilerek Kürt ulusal hareketinin tasfiye ve imhasının amaçlandığı bir süreçten geçildiği hepimizin malumu.
madem malüm oluyor.. farkındalar....
sayın beşikçi ve temel demirer.. gibilerinin pkk ve sayın öcalan üzerinde estirdikleri fırtına ne oluyor acaba..????????
bu tarz yaklaşımlar.... Kürt ulusal hareketinin tasfiye ve imhasının amaçlandığı bu süreçte ne işe yarıyor..?????
bunu merak ediyorum.. toplantıdaki konuşmaları da....

saygılarımla

suat
 
#3
çünkü onlar "kürt ulusal hareketi"nden, kürt ulus-devlet hareketini anlıyorlar ve bunun önünde engel olarak gördükleri öcalan'a fırtınalı yaklaşıyorlar.

kürt ulusal hareketini kürt ulus-devlet hareketi olarak gördükleri için barzani'ye güzellemeler diziyorlar.

öcalan'a ise kemalist olduğu gerekçesiyle kızgınlar.

yk'e de onu kemalist yaptığı için kızıyorlar.
 
#4
çünkü onlar "kürt ulusal hareketi"nden, kürt ulus-devlet hareketini anlıyorlar ve bunun önünde engel olarak gördükleri öcalan'a fırtınalı yaklaşıyorlar.

kürt ulusal hareketini kürt ulus-devlet hareketi olarak gördükleri için barzani'ye güzellemeler diziyorlar..
işin bu yanı ayrı bir vahim durum ve analizini yapmak gerekir.. bu arkadaşlar sosyalist ise.. barzaniyi ve ilişkilerini bilmiyorlar mı.. ayrıca sayın öcalan neden engel yani kişi olarak olamayacağı için anlayış olarak neden engel.. barzaniyi abd-israil ve tc destekliyorsa sayın öcalan asıl olarak kimleri engelliyor...

öcalan'a ise kemalist olduğu gerekçesiyle kızgınlar.

yk'e de onu kemalist yaptığı için kızıyorlar.
işin bu yanı da yukardaki vahim duruma kılıf bir demagoji ve istibarat dilinde dezanfarmasyondur...

suat
 
#6
‘Ulusal Sorun-Kürt sorunu’ sempozyumunun ilk oturumu gerçekleşti

DHF'nin düzenledeği sempozyumun ilk oturumunda Kürt ulusal sorununun Kuramsal çerçevesi tartışıldı

Ankara (27.06.2009)- Demokratik Haklar Federasyonu (DHF)’nun, ölümsüzlüğünün 36. yılında komünist önder İbrahim Kaypakkaya’ya atfen düzenlediği ‘Ulusal Sorun-Kürt Sorunu’ başlıklı sempozyumun ilk oturumu tamamlandı. İnşaat Mühendisleri Odası, Teoman Öztürk Salonu’nda, saat 10.30’da başlayan oturuma katılımcı olarak, Bilim ve Gelecek dergisi yayın yönetmeni Ender Helvacıoğlu, Teori ve Politika dergisi yayın yönetmeni Metin Kayaoğlu, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yüksel Akkaya ve yurtdışından internet yoluyla katılan araştırmacı yazar Emrah Cilasun yer aldı.

Kürt ulusalsorununun kuramsal çerçevesinin tartışıldığı ‘Marksizm ve Ulusal Sorun’ başlıklı oturumda, Kürt ulusal hareketinin sınıf mücadelesinden uzaklaştığı, bu noktada eksik olduğu vurgusu öne çıktı.

‘Kürt Sorunu İşçi ve Emekçilerin Sorunudur’

Kürt ulusal sorununun emekçilerin, devrimci ve demokratların sorunu olduğunu dile getiren DHF temsilcisi Uğur Yeşiltepe, yaptığı açılış konuşmasında, İbrahim Kaypakkaya’nın kendi döneminde ulusal sorun konusunda dile getirdiği düşüncelerin, ülkemiz solu içerisinde bir kopuş yarattığını ve bu düşüncelerin hala güncelliğini koruduğunu ifade etti. Yeşiltepe, “Kürt ulusal sorununun tartışılacağı sempozyumumuzun Kürt sorununa bir katkı ve çözüm sunacağını umuyoruz” dedi.

Oturum başkanlığını yapan Yaser Günday, “Emperyalizm ortaya çıktığı günden bu yana, yeni pazarlarlar bulmak için, diğer ulusların, diğer kültürlerin baskı altına alınmasını beraberinde getirdi” diyerek, küreselleşmenin ulusal sınırları, ulusları ortadan kaldırdığı iddiasına karşılık, “Küreselleşmenin ulusal sınırları ortadan kaldırdığı dillendirilse de, emperyalizmin kendisi ulus devlet karakteri taşıyor. Her ne kadar çok uluslu şirketler bulunsa da, bunlar esasen belli uluslara aittir. Yani küreselleşme süreci ulusları ortadan kaldırmadı” şeklinde yanıt verdi.

Günday, ulusal sorun konulu bir sempozyumun İbrahim Kaypakkaya’ya atfedilmesini çok anlamlı bulduğunu ifade ederek konuşmasına şöyle devam etti: “Kaypakkaya’nın düşüncelerinin bugün de, bunca zaman geçmesine rağmen güncellik taşıması anlamlıdır. İbrahim Kaypakkaya döneminde Türkiye sosyalist hareketi milliyetçilik hastalığından muzdaripti. Bugün de böyle. Kaypakkaya’nın esas olarak ortaya koyduğu görüşler, uluslararası komünist hareketin görüşlerinin tekrarı olarak algılanabilir. Ben buna katılmıyorum. Kopyadır demek haksızlık olur. Örneğin, Kürt sorunu özgülünde, feodalizm tespiti, değerlendirmesi ile de bir özgünlük taşıyordu.”

Günday ayrıca, 1970’li yıllarda ulusların kendi kaderini tayin hakkı düşüncesinin iflas ettiği fikrine karşılık, İbrahim Kaypakkaya’nın ortaya koyduğu işçi, emekçi sınıfı üzerinden bir mücadelenin sağlanması görüşünün, bugün çatı partisinin geldiği noktayı ifade ettiğini vurguladı. Son olarak Günday, “İbrahim Kaypakkaya’nın ulusal sorun ve Kemalizm’le ilgili yönü çok söylenir, zamanın da çok da önemliydi, tayin edici öneme sahipti. Bu önemini hala da koruyor. Fakat geçen yıllarda Türkiye’de çok önemli gelişmeler oldu. Kürt ulusal hareketi devleti bastıramayacağı bir uğraş içine sokmuştur. Geçen 30 yıl, Kaypakkaya’nın fikirlerinin, Türkiye’de Marksizm’de çok derinlik taşıdığını göstermiştir. Bu teorik derinlik her geçen gün daha da belirginleşmektedir. Bizim üzerimize düşen bunu ortaya çıkarmak, bunun üzerine bina etmektir” dedi.

‘UKKTH bütün Ezilenlerin KKTH olmalıdır’

Marks ve Engels’in ilk dönemlerindeki görüşlerinde ulusal soruna yer vermediklerini, hatta bu dönemde kapitalizmin sömürgeler aracılığıyla da olsa gelişiminin ilerici bir unsur olarak değerlendirdiklerini ifade eden Kayaoğlu, bu ilk dönemlerinde Marks ve Engels’in ulusal, dinsel karakterli hareketleri gerici metin_kayaoglu_802632641.jpgkabul ettiklerini kaydetti. Kayaoğlu, “İlk dönemlerinde Marks ve de Engels, dinsel ve ulusal hareketleri gerici hareketler olarak ele almış ve liberal burjuvazi ile bu hareketlere karşı mücadele etmenin uygunluğunu dile getirmişlerdir” dedi.

Kayaoğlu’na göre, 1948 ve 1949 işçi devrimlerinin yenilgisi ve Rus imparatorluğunun Avrupa’ya dönük eylem ve düşünceleri, Marks ve de Engels’te ulusal sorunun bertaraf edilemeyeceği düşüncesinin gelişmesine neden olur.

Lenin’in, Marksizm’in tarihinde kapitalist gelişmenin ilerici-gerici anlayışına kılıç vurduğunu aktaran Kayaoğlu, Lenin’in Marksizm’de sıçrama yaratan denklemini şu şekilde özetledi: “Ezilen ve ezilenler devimcidir, ezenler gericidir. Milliyetçilik azalmayacak, kaybolmayacaktır. Lenin, ezilen ulusların hareketinin proletaryanın hareketi ile birlikte ele alınması gerektiğini söylemiştir. Sadece proletaryanın değil, ezilen halkların temsilcisiyiz demiştir. Bu Marksizm’de bir sıçramadır.”

Ulusal sorunun kuramsal çerçevesine ayrıntılı olarak değinen Kayaoğlu, ulusların kendi kaderini tayin hakkının, bütün ezilenlerin kendi kaderini tayin hakkı olması gerektiğinin altını çizerek, Kürt hareketine ve ezilenlerin hareketine selam çaktığını ifade ederek, konuşmasını sonlandırdı.

’19. yy Marksizm’inin bakışı sınırlı’

Oturumun diğer konuşmacılarından Ender Helvacıoğlu, ulusal sorunun 19.yy’da çıkan Avrupa icadı kuramlarla değerlendirildiğini ifade etti. Ulusal sorunun genel sosyo ekonomik ve toplumsal sorunlarla birlikte ele alınması gerektiğini kaydeden Helvacığlu, ulusun kurgu, icat bir kimlik ve hegemonyanın en önemli aracı olduğunu ekledi. Helvacıoğlu, Marks ve Engels’in kapitalizmin hızla geliştiği, devrimlerin hız kazandığı Avrupa içinde bulundukları, gördükleri ve sezdikleri olguları ele aldıklarını bu nedenle kendi sınırlılıkları doğrultusunda bir kuram ortaya çıkardıklarını söyledi. Ulusun, feodal toplumun parçalanmasıyla ortaya çıkan toplum birleşmesi olduğu tanımlamasını yapan Helvacıoğlu ücretli iş gücü, emek gücünün bu piyasanın içine dahil olmasıyla ilerleyen bir sürecin sonunda ortaya çıktığını kaydetti. ender_helvac__305_oglu_359270226.jpg

Ulusal soruna dair bir değerlendirme yaparken 19. yy. Marksizm’inin bakışının bugün için sınırlı olduğu yönünde açıklama yapan Helvacıoğlu, ulus devlete ilişkin şu tanımlamalarda bulundu: “Ulus, feodal aristokrasiye karşı mücadele sonucunda burjuva demokratik devrim ile ortaya çıkan bir olgudur. Söz konusu pazarın dışarıya karşı korunması, ‘bu sınırlar içindeki kapitalist pazarın hakimi benim, işçi ve emekçiyi ben sömürürüm’ demenin sonucunda ulus devlet ortaya çıkmıştır. Kapitalist Pazar içinde yurttaş olmaya başlayan emekçilerin ‘özgür ruh’ içinde bütünleşmesi gerekir. Bu toplumu bir arada tutmak için ulusçuluk, milliyetçilik ortaklığında buluşur. Bu ortaklık için burjuvazinin feodal aristokrasiyi tasfiye ettiği bir pratik gerekir.”

Ulusun, burjuva hegemonik ideolojinin en iyi aracı olduğunu söyleyen Helvacıoğlu, ülkemizdeki Kürt Ulusal hareketine dair, “Buradaki ulusal sorunumuz, Avrupa’da olduğu gibi, feodal kalıntıların tasfiyesi sorunudur. İkincisi ise emperyalizme karşı, emperyal müdahaleleri önleme, emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesi vermedir. Emperyalizme karşı bağımsızlık sorunudur. Üçüncüsü, birilikte yaşayan, yan yana yaşayan halkların, uluslaşma süreçlerinin, karşılıklı saygı temelinde çözülmesi sorunudur. Demokratik devrim sorunu var, emperyalizm sorunu var ve binlerce yıl iç içe yaşamış halkların, ulusların, bir birlerini kırmadan uluslaşması sorunudur, emperyalistlerin müdahalesi bunu engelliyor” şeklinde açıklamalarda bulundu.

‘Kürt hareketi sınıfsal bakış açısına sahip olmalı’

Marks ve Engels’te ulusal sorunu görmenin pek mümkün olmadığını dile getiren sendika, siyaset, sınıf ekonomisi üzerine çalışmalarıyla bilinen y_ksel_akkaya_742135827.jpgProf. Dr. Yüksel Akkaya yaptığı konuşmada Türkiye üzerinden ulusal sorunu değerlendirdi. Türkiye’nin demokrasi hayranlığının had safhada olduğunu belirten Akkaya, demokrasi mücadelesi olarak addedilen bir ulusal hareketin kapitalizmi karşısına almayan bir mücadele ekseninde asla başarılı olamayacağının altını çizdi.

Kürt Ulusal hareketine emek sermeye cephesinden bakmayı tercih eden Akkaya, sorunun çözümü noktasında demokrasiyi ön geren gelişmiş kapitalist toplumda demokrasiye ihtiyaç duyulmadığını söyledi. “Demokrasi kapitalizmin gayrimeşru çocuğudur, kapitalizm demokrasiyi dışlar; çünkü otokrasiye gereksinim duyar, böl/parçala/yönet anlayışına sahiptir” diyen Akkaya, “Kürt hareketi işçi sınıfına dayanmazsa Kürt sorunu çözülmez,” şeklinde açılama yaptı. Bugün Kürt hareketinin sınıfsal bir bakış açısına sahip olmamasının hareketin en büyük zaafı oluşturduğunu vurgulayan Akkaya, hareketin sınıfsal yöne yeterince değer vermediğinin görüldüğünü aktardı.

‘Burjuva demokrasisi mi isteniyor Yoksa ondan köklü bir kopuş mu arzu ediliyor?’

Hem Kurumsal genel çerçeveye ve hem de siyasi meselelere değinen Araştırmacı-Yazar Emrah Cilasun, “acı gerçeğin bugün ulusal sorunda burjuva demokrasisinin hükmü geçtiği” şeklinde açıklama yaptı. Milli sorunun son tahlilde sınıf mücadelesine tekabül ettiğini vurgulayan Cilasun, ulusal sorunun özgül ve bir öze sahip olduğunu söyledi. Türkiye’de üst yapıdaki hakim ulus milliyetçiliğine ve şovenizme ilk olarak değinmesi bakımından İbrahim Kaypakkaya’nın önemine değindi. “Kaypakkaya, üst yapıdaki şovenizme karşı açık mücadele etmiştir” diyen Cilasun, “şayet bu dünyaya komünizmin penceresinden bakacaksak, ekonomizm, pragmatizm illetinden kesinlikle kurtulmalıyız. Buradaki tayin edici sorun, çizgi sorunudur. Kürt Hareketinin bir şeyi kesinleştirmesi gerekiyor. Burjuva demokrasisi mi isteniyor, yoksa bunlardan köklü bir kopuş mu arzu ediliyor. Biz hangi at olmak istiyoruz, özgürlüğe doğru uçan mı, yoksa leş kargalarına yem olmak isteyen bir at mı olmak istiyoruz… Emperyalizmin geliştirmeye hazırlandığı saldırılar karşısında biz de stratejik donanımızı kuramsal anlamda da, politik anlamda da arttırmak zorundayız” şeklinde konuştu.

İkinci oturum devam ediyor

Ulusal sorun ve Kürt ulusal sorununu tarihsel olarak ele alınacağı; “Kürt ulusal sorunu, Kemalizm, Liberalizm” başlığıyla tartışılacak olan ikinci oturum devam ediyor. Oturumun katılımcıları ise İsmail Beşikçi, M. Kemal Coşkun, M. Şehmus Güzel, Temel Demirer ve Sait Çetinoğlu olacak. Oturum sonuçlarına ilişkin haberleri aktarmaya devam edeceğiz.

Halkın Günlüğü
 
#7
Sempozyumunun 2. Oturumunda Kürt ulusal sorunu, Kemalizm ve emperyalizm tartışıldı

DHF'nini düzenlediği sempozyumun 2, Oturumunda Kürt ulusal sorunun tarijsel boyutu irdelendi

Ankara (27.06.2009)- Demokratik Haklar Federasyonu (DHF)’nin düzenlediği ve Ankara İnşaat Mühendisleri Odası Teoman Öztürk Salonu’nda devam eden Ulusal Sorun-Kürt Sorunu başlıklı sempozyumun ikinci oturumu da sona erdi. Kürt sorununun tarihsel arka planının irdelendiği ikinci oturumun katılımcıları sosyolog İsmail Beşikçi, Ankara Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Kemal Coşkun, edebiyatçı yazar M. Şehmus Güzel, araştırmacı yazar Temel Demirer ve araştırmacı yazar Sait Çetinoğlu oldu. Kemalizm ve Kürt sorunu ilişkisi ile emperyalizmin rolünün tartışıldığı oturumda, Kürt sorununun emperyalist çıkarlar doğrultusunda, Kürtleri dikkate almayan bir eksende çözülmek istendiğine vurgu yapıldı.

‘Kürtler 40 milyon nüfusa rağmen söz sahibi değil’

2. Oturumun başkanlığını yapan İbrahim Karakaya, Osmanlı feodal sömürge sistemini, Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçişi ve Kürt isyanlarının tarihsel kökenlerini bilmeden, bugün Kürt sorununu anlamamızın zorlaşacağını aktardı.

Oturumda ilk olarak söz alan Sosyolog İsmail Beşikçi, sözlerine İbrahim Kaypakkaya ile ilgili bir anısını anlatarak başladı. 18 Mayıs’ta İbrahim Kaypakkaya’nın işkencede katledildiği sırada kendisinin de hapishanede olduğunu ifade eden Beşikçi, Kaypakkaya ve kendisi hakkında iddianame hazırlayan savcının aynı kişiler olduğu hatırlatmasında bulundu.

Beşikçi, Kürt ulusunun politikada adının geçmediğine dikkat çekerek, Ortadoğu’da kırk milyona yakın Kürt bulunmasına rağmen, söz sahibi olamadıklarını söyledi. “Bu kadar büyük bir nüfusa sahip olmalarına rağmen, hiçbir kurumda hak ve özgürlük bağlamında Kürtlerin adı geçmemektedir” diyen İsmail Beşikçi, “Avrupa Konseyi’nin 50 tane üyesi vardır ve bunlar kararlar alıyor. Bunun bazı ülkelerinin nüfusu on bindir. AB’nin Kıbrıs, Malta gibi üye ülkelerinin nüfusu bir milyonun altındadır. Kıbrıs’ta Rumlar ve Türklerin nüfusu bir milyonun altındadır. Lüksemburg, Malta böyledir. Kırk milyon nüfusa sahip Kürtlerin de uluslar arası politikada adı geçmelidir” şeklinde açıklamada bulundu.

Türk devletinin, uluslar arası alanda emperyalist devletler tarafından tıpkı İsrail gibi kayırılan bir devlet olduğunu ifade eden Beşikçi, “Türkiye’de 20 milyon Kürt var ve Türkiye bunu inkar ediyor ve bunu AB’ye kabul ettiriyor” dedi.

Beşikçi, Kürt sorununun tarihsel geçmişi içinse şu bilgiyi verdi: “Kürt sorunu dediğimiz zaman, 1920’ler çok önemli. Kürtlerin nasıl bölündüğünü, nasıl parçalandığını anlayabiliriz bu tarihe bakarak. Kürtlerin yaşadığı en büyük zaaf, Kürtlerin, ulusların kendi kaderini tayin hakkı çerçevesinde bölünmeleri, parçalanmalarıdır. Sovyetlerin bunun karşısındaki tutumu şöyleydi; Londra, Paris nasıl Kürt karşıtı bir politika izliyorsa, Moskova da Kürt karşıtı bir politika izliyordu. Bu Kürt sorunu noktasında nasıl bir uluslar arası politika izlendiğini gösteriyor.”

‘Kürt sorunu Kürtsüz çözülmek isteniyor’

Ulusal sorunun sorunlarını tarihi, politik, bölgesel düzlemde ele alan araştırmacı-yazar Temel Demirer, Kürt sorununda Kemalizm’i karşımıza almadan bir adım atılamayacağının altını çizdi. Demokratikleşme kisvesi altında Kürt çocuklarının eli, kolu kırılarak demokratikleştiğimizi söyleyen Demirer, “Cumhurbaşkanı’na Kürdistan demek serbestken, Osman Baydemir yargılanıyor. Bir alay insan Kürdistan dediği için yargılanırken mi demokratikleşiyoruz” dedi. Kürt’süz bir Kürt sorununun çözüme kavuşturulmak istendiğine dikkat çeken Demirer, Kürt sorununun devletçi, Fethullahçı çözümünün istendiği uyarısında bulundu. Ulusal sorunun çözümü noktasında ise, “Kürtlerin ulus olmaktan kaynaklanan haklarına yeniden karar vermesi ile mümkündür. Kürt ulusal sorunun çözümü yeniden kendimize güvenmekten geçiyor. Damlayı damlaya, nehri nehre, denizi denize katmakla mümkündür” açıklamasını yaptı.

‘Kürt sorununda üçüncü yol mümkün’

“Maalesef Kürt hareketi içerisindeki bazılarının gözleri liberallere dikilmiş” diyerek sözlerine başlayan Doç. Dr. Mustafa Kemal Coşkun, Kürt sorununun çözümü noktasında üçüncü bir yol olduğunu düşündüğünü söyledi.

Coşkun, savunduğu üçüncü yolu şöyle tanımladı: “Bugün kendisini liberal sol ve de ulusalcı sol olarak tanımlayıp, demokrasi kavramı karşısında burjuvazinin kampında konumlananlara karşılık burjuvazinin sınıf içi bir çatışmasını, sınıflar arası bir çatışmaya dönüştürmek zorundayız. Onlardan birinin yanında saf tutmak zorunda değiliz.”

Kürt hareketinin kimlik siyasetine hapsolduğunu belirten Coşkun, Türk burjuvazisinin ve siyasi temsilcilerinin, Kürtleri de içine alan bir çözümden yana olmadıklarını, bu olgunluğa sahip olmadıklarını söyledi. Kürt hareketinin evrildiği noktayı Coşkun şu şekilde değerlendirdi: “Kürt hareketi sadece kültür ve kimlik hareketine saplandıkça sınıfsal temelden uzaklaşacaktır. Kürt hareketi, Türk ve Kürt emekçilerinin bir arada mücadelesi söyleminden, giderek daha milliyetçi bir söyleme gitmektedir.”

Coşkun, “Türk ve Kürt emekçileri birlikte mücadele edemezse, bu sorunu çözemeyiz. Devrimci, demokratik kurumların Kürt ve Türk emekçilerin taleplerini birleştiren, sınıf ile bütünleşmiş bir temeldeki çözümden yana tavır sergilemelidir. Çünkü sınıf ile bütünleşmemiş hiçbir ulusal hareket başarılı olmaya muktedir değildir” vurgusunu yaptı.

Kürt hareketinin tıpkı İslami kimlikler gibi, kapitalist sisteme entegre edilmek istendiğine dikkat çeken Coşkun, hak, hukuk, dil ve de kültürün olması gerektiğini, ancak bunun kıytırık bir demokrasi getireceğini ve demokrasiyi bütünsel bir şekilde düşünmemiz gerektiği mesajını verdi.

‘İttihat ve Terakki: Kürtler Türk’tür’

Tarihin eski tozlu sayfalarına değineceğini aktaran araştırmacı yazar Sait Çetinoğlu, Kürt hareketinin Osmanlı ve Cumhuriyet dönemindeki seyrini değerlendirdi. Çetinoğlu, Kürt isyanlarının Osmanlı merkezi idaresine karşı bir direniş olarak 1800’lü yıllara kadar uzandığını söyledi. İslami damarın Kürdistan’da her zaman var olduğuna dikkat çeken Çetinoğlu, Abdülhamit döneminde Kürtlerin İslami kimlik içerisinde eritilmeye çalışıldığını belirtti. Abdülhamit döneminde Kürtlere karşı bir konsept değişikliğinden söz eden Çetinoğlu, bu dönemde Kürtlerin Hamidiye Alaylarına alınarak ulusal bir ruh geliştirmelerinin engellenmek istendiğini söyledi. İttihat ve Terakki döneminde Kürtlere bakış açısı hakkında Çetinoğlu şu bilgileri verdi: “Bu dönemde Hamidiye Alayları aşiret alaylarına çekilir, ‘Kürtler Türk’tür’ tanımlaması yapılır. Kürt ulusal sorunu İttihat ve Terakki’den beri sürüyor. Kurtuluş savaşında Kürtler Türklerin yanında yer almalarına rağmen, güvenilmez, tehlikeli unsur olarak algılanıyor.”

‘Federal sisteme geçilmeli’

Sempozyuma katılamayan M. Şehmus Güzel’in, yazılı olarak gönderdiği sunumu salonda okundu. M. Şehmus Güzel’in sunumu, unutturulmak istenen İbrahim Kaypakkaya’yı selamlayarak başladı.

Türkiye Cumhuriyeti’nde Kürt, Laz, Çerkez, Süryani ve Ermeni halklarına eziyet edildiğini dile getiren Güzel, Türk ulusu yaratma sevdasının 1930’lara dayandığını ifade etti. Bugün varılan tarihi aşamada bu sevdanın bir intihara benzediği tanımlamasında bulunan Güzel, bu konuda reform yapmak istemeyen her devletin iflas edeceğini belirtti. Bu durum karşısında ‘ne yapmalı’ diye soran Güzel, Lenin’den alıntı yaparak kendi sorusunu cevapladı: “Bu devletleri yıkmalı. Yerlerine daha adil, daha dürüst, halklarına eziyet etmeyen, asıp kesmeyen… Toplumsal demokrasiyi de içermiş devletler kurmalı. Ortadoğu birleşik devletleri adı altında her halkın kendini özgürce ifade edebileceği, kararlara katılan ve kararları yürüten insanlardan, yurttaşlardan, halklardan oluşan yeni bir yapılanma, federal bir devlet yapısı benimsenmeli.”

Sempozyum yarın da(bugün) devam edecek

Birinci ve ikinci oturumu gerçekleştirilen ‘Ulusal sorun-Kürt ulusal sorunu’ sempozyumu yarın da(bugün) üçüncü ve dördüncü oturum şeklinde devam edecek. ‘Ulusal sorun, emperyalizm’ başlığıyla Kürt ulusal sorununu güncelliğinin tartışılacağı sempozyum; ‘Kürt ulusal sorununda politik tutum-çözüm’ başlığıyla çeşitli politik kurumların temsilcilerinin katılımıyla devam edecek.
 
#8


‘Kürt hareketi sınıfsal bakış açısına sahip olmalı’

Marks ve Engels’te ulusal sorunu görmenin pek mümkün olmadığını dile getiren sendika, siyaset, sınıf ekonomisi üzerine çalışmalarıyla bilinen y_ksel_akkaya_742135 827.jpgProf. Dr. Yüksel Akkaya yaptığı konuşmada Türkiye üzerinden ulusal sorunu değerlendirdi. Türkiye’nin demokrasi hayranlığının had safhada olduğunu belirten Akkaya, demokrasi mücadelesi olarak addedilen bir ulusal hareketin kapitalizmi karşısına almayan bir mücadele ekseninde asla başarılı olamayacağının altını çizdi.

Kürt Ulusal hareketine emek sermeye cephesinden bakmayı tercih eden Akkaya, sorunun çözümü noktasında demokrasiyi ön geren gelişmiş kapitalist toplumda demokrasiye ihtiyaç duyulmadığını söyledi. “Demokrasi kapitalizmin gayrimeşru çocuğudur, kapitalizm demokrasiyi dışlar; çünkü otokrasiye gereksinim duyar, böl/parçala/yönet anlayışına sahiptir” diyen Akkaya, “Kürt hareketi işçi sınıfına dayanmazsa Kürt sorunu çözülmez,” şeklinde açılama yaptı. Bugün Kürt hareketinin sınıfsal bir bakış açısına sahip olmamasının hareketin en büyük zaafı oluşturduğunu vurgulayan Akkaya, hareketin sınıfsal yöne yeterince değer vermediğinin görüldüğünü aktardı.


Türkiye’nin demokrasi hayranlığının had safhada olduğunu belirten Akkaya,
öncelikle bu tespite katılmadığımı belirteyim.. demokrasi hayranlığı aynı zamanda bir talebin yoğunluğunu da göstermelidir. en azından etkin bir burjuva liberalizminin de.. oysa bu ülkede bu noktada geçmiş geleneksel bir duruş yoktur. demokratik olabilecek en yakın kesim olan aydınlar ve antik-tkp, bu noktada sürekli devletçi bir politik zeminde takılı kalmıştır. hayranlıklar ise, kuruluş paradıgmasının var diye yutturulduğu sahte "batı modernitesi" ile ilgilidir.

sistemin yarattığı sorunların ikili ayağı vardır. biri sistem içi çözümlerin talepleri ve yaşama geçirilmesi ile işler diğeri ise bu işleyişin nihayi hedefe, alternatif sisteme hizmet ederek sonuca gitme tarzıdır.
türkiye solu bu nokrada.. tarihsel olarak ne kadar işlevseldir???
sürekli sisteme endeksli elitleri "demokratizmi şeklinde yürüyen zemine ilk isyan olarak çıkan 68 ruhu..; bu tarihsel tepki ile, doğal olarak demokrasi mücadelesini direk devrime silahlı mücadele ile devrime bağlamıştır. 80 yenilgisi ile başlayan demokrasi mücadelesi alanları ve devrime katkı biçimleri sorgulanmaya başlamıştır.
işin garibi bu iş yine sistem endeksli sahte demokratlara ve liberallere bırakılmıştır.

sendika, siyaset, sınıf ekonomisi üzerine çalışmalarıyla bilinen dr. yüksel akkaya kendi var olduğu ilgi alanının bile ne olduğundan bi haber keskin tespitler yapmaktadır..
sendikalar kesinlikle burjuva demokrasisi ile sınırlı alanlardır. bu alanlardaki politik çalışmaların işlerliği ve varlığı bu alandaki burjuva demokrasisinin varlığı ile orantılıdır.
yoksa doğal olarak illegal ve keskin çalışma tarzı işler..

bu alanın taleplerini ele alalım.. hangisi devrim ve iktidara dönüktür.. politik argümanları söylemiyorum...
* bir sendika silahlı ayaklanma talep edemez..
* bir sendika gerilla savaşı talep edemez..
sendikalar..; burjuva sistem içi ekonomik-siyasal çözümler talep eder. bu taleplerini ve bu talepler etrafındaki örgütlenmesini de devrimci mücadeleye bu alanla sınırlı olarak aktarır endeksler..
sayın dr. akaya bunu bilmez midir. demekki bunlar birer demokrasi hayranlığı ifadeleri.. tıpkı siyasal legal partiler-seçim vs. ile ilgili talepler gibi. üstelik bu ülkede bunların ne kıymeti bilinir ne de talepler ciddi işlevlerle sunulur.
haliyle bu mantık da aşağıdaki gibi işlemeye devam edecektir...

Türkiye’nin demokrasi hayranlığının had safhada olduğunu [/U]belirten Akkaya, demokrasi mücadelesi olarak addedilen bir ulusal hareketin kapitalizmi karşısına almayan bir mücadele ekseninde asla başarılı olamayacağının altını çizdi.


çizdi de ne oldu.... bu noktadaki "bilgisini" öğrenmiş olduk...
kapitalizmi karşısına almayan bir mücadele ekseni bu genel bir söz öncelikle ayaklarını bir zemine yerleştirmek gerekir.
örneğin..;
* eğitimde fısat hakkı ve parasız eğitim.
* kadında şiddet ya ni cinsel sosyal-siyasal baskılat ve yasalar vs.
* üçret ve daha iyi çalışma koşulları
* düşünce ve ifade etme özgürlüğü
* inanç ve sosya-kültürel toplumların kendini ifade etme var olma özgürlükleri
* vs. vs.
bunlar acaba.. kapitalizmi karşısına almayan bir mücadele ekseninde olan mı-olmayan mı işlevler-talepler ve çözümlerdir..
beni hoş görün artık gına geldiğinden.. kelimeleri yanyana dizerek keskin ve amaçsız ve de yaşam gerçekliklerinden uzak "söylemleri" kaldıramıyorum ve bu tarz-üsluplara karşı olmayı da ciddi anlamda politik mücadele olarak kabul ediyorum..
burjuva-kapitalist sistemin yarattığı sorunlara tavır almanın kapitalizmi karşına almakla bağlantısı ne olabilir.. tek şey..... oda devrim talebidir.. bu hanımın bu tarakta ne bezi var ne işlevi kalkmış neler anlatıyor..
kapitalizm nasıl karşına alınır.. kahrolsun dedinmi yeter. ve yanına devrimi ekledin mi.. keskinlik-kesinlik tamamlanır.

demokrasi mücadelesi olarak addedilen bir ulusal hareketin
ulusal hareketler(yani sorunlar) başka nedir ki.. ne olabilir.. komünist sistem mi..??
ulusalcılık nedir kim çıkarmıştır hangi zeminlerde işler.. hangi zeminlerde hangi çözümler oluşur.. sonuçda nereye evrilmelidir.. bilmiyorsan öğrenirsin..

ulus-milliyet bir burjuva yaratımı kavramdır. bir devlet ile anlamlanır.
yaratılmış yada var olanın dönüştürülmesi ile ele alınan bir etnisite(tarihsel insan topluluklarının sosya-kültürel birliği) tanımı altında yaratılmış devletlerin gerekli toplumsal yapı tanımıdır ulus.... ve bir devlet ile de somutlaştırılır.
ulus-devlet denilen bu yapı ile burjuvazi toplumun bir kesimini mülkiyeti altına alır.. bu sayede devlet erkindeki sınıfsal yanı gizler ve başka (etnisite) sosya-kültürel toplulukları sömürme ve topraklatını el koyma işlevinde de kullanır.. olayın özü budur. haliyle bu işleyişe karşı çıkan başka topluluklar da bu anlamda ulusal sorun denilen şeyi yaratırlar.

bunun sosyalist sistemle tek ilişkisi..; bu durumu yaratan sistemin sürekli sorusallığından dolayı en güzel(demokratik-inancıl) çözüm sürecinin bu süreçte yaşanacağı gerçeğidir.

ama bu demek değildir ki..; tıpkı kadın-eğitim-işlekler vs. gibi alanlardaki tüm ezilmişlikler gibi.. sosyalist devrime kadar oturacaklar..
her bir ezilmişliğin kendi sorusallık süreci vardır.. bunu belirtmek analizini yapmak ve süreci çözümleyen bir paradıgma yaratmak ile devrim karıştırılmamalıdır.
karıştırılırsa ve bu yazdıklarım es geçilirse sosyalizm adına aynı şekilde şöven bir iktidar anlayışı anlamına gelir..
kim ne derse desin her bir devrim ulusal bir işçi sınıfı adına yapılır.. hep de böyle olmuştur..
ve hep de devrimden sonra ulusal sorun devam etmiştir..
anlaşılacağı gibi kapitalizm karşıtı olsan da bu sorun bitmiyor...
sayın akkaya nın derdi başka bence..

Kürt Ulusal hareketine emek sermeye cephesinden bakmayı tercih eden Akkaya
ne tumturaklı bir söz..
emek-sermaye çelişkisi içersinde ulusal sorunla ilgili ne var ?? kendisi belirmiş bir şey yok..
Marks ve Engels’te ulusal sorunu görmenin pek mümkün olmadığını dile getiren akkaya
marks-engel bakmayı tercih etmemiş ama sayın bayan tercih ediyor.. etmesine bir itirazım olamaz ama bunun nasıl olduğunu da açıklamasını beklerim..

açıklıyorda ... ama hangi mantıkla..!!!!!!!!!

“Demokrasi kapitalizmin gayrimeşru çocuğudur, kapitalizm demokrasiyi dışlar; çünkü otokrasiye gereksinim duyar, böl/parçala/yönet anlayışına sahiptir” diyen Akkaya, “Kürt hareketi işçi sınıfına dayanmazsa Kürt sorunu çözülmez,” şeklinde açılama yaptı.
sayın akkaya bilinç altındaki şöven mantığa gerekçe bulmak için marksa bir kelam etti yetmedi ikincisini yapıyor..
“Demokrasi kapitalizmin gayrimeşru çocuğudur, kapitalizm demokrasiyi dışlar; çünkü otokrasiye gereksinim duyar,
yine tumturaklı bir kelam..
burjuva demokrasisi. demokrasi mücadelesi gibi sözler sanırım .. Türkiye’nin demokrasi hayranlığının had safhada olması ile ilgili.. emek sermeye cephesinden bakmayı tercih eden "keskinlerle" ilgili değil..

bir dizi anlamsız temelsiz boş "teorik" argümanlardan sonra asıl mantık ortaya çıkıyor....
böl/parçala/yönet anlayışına sahiptir” diyen Akkaya, “Kürt hareketi işçi sınıfına dayanmazsa Kürt sorunu çözülmez,” şeklinde açılama yaptı.
ne güzel değil mi.. en sonunda sihirli kelimeyi söyledi..
B]böl/parçala/yönet [/B] sosyal-şövenlerin çok sık başvurduğu argüman.. ulusal devlet için bile yola çıksan bölücüsün.. ve anlamadığım bir şey(aslında anlıyorum da anlamayanlar için söyledim) beşikçi gibi devlet niye istemiyor diyenlerin de bunlarla yanyana olmasıdır..
"osmanlı" yine bir arada....

unutmadan söyleyeyim.. kürt halkı işçi sınıfına nasıl dayanacak.. türkiye deki bu "işçi sınıfı" kürtlere dayanabiliyormu ki.. onların varlığına mücadelesine dayanabiliyor mu da bu kelamı ediyorsunuz.. sayın sosyal-şöven..
müthiş bir mantık.. B]böl/parçala/yönet [/B] ile yola çık sonrada bu şövenliğini...
Kürt Ulusal hareketine emek sermeye cephesinden bakmayı tercih eden Akkaya, sorunun çözümü noktasında
“Kürt hareketi işçi sınıfına dayanmazsa Kürt sorunu çözülmez,”
diye.. "bağlamaktadır"....



son olarak da.. dikkatimi çeken bir noktaya değineyim...

kürt ulusal sotunu ile ilgili bir çalışma yapılıyor ama bu sorunun başat aktörü ve bu ülkede adının bile yasak olduğu ülkede bu sorunu böyle tartışılır hale getiren bir mücadele-direniş ve bunu yaratanlara bir tek kelime edilmiyor.. suçlamalardan başka.. ve temsilcileri de yok...

kısaca..
tıpkı bölgesel-küresek konsept gibi bu zeminde var olan önderlik dışında bir "zemin" yaratmaya çalışıyorlar....

ve... çok beklerler....


suat
 
#9
Suat Arkadaşımız bayağı bir öfkelenmiş Sn Akkaya ya!
Aslında haksız da değil.
Ülke solu,emek ekseninden bakmanın ardına sığınarak,sosyal şoven yüzünü maskelemek istiyor.
Belkide Sn Akkaya şunu demek istiyor.
Dışarısı olmayan bir sistemde yaşadığımız için,her ulusal hareket,eğer sistemden kopmayı istiyorsa,Anti-Kapitalist bir duruş sergilemelidir.
Yoksa dışarısı olmayan bu sisteme eklemlenmesi kaçınılmaz.
Anti-Kapitalist bir duruş içinde bu hareketin Komünistlerin önderliğinde,işçi sınıfının ideolojik öncülüğünde yürümesi gerekiyor.
Ancak durum farklı!
Sonuçta kürt halkı ve onun iradesini temsil eden güçler,farklı bir yol izliyorlar.
Bize düşen bu iradeye saygı göstermek.
Hep söylüyoruz,kürtler ister kendi ulus devletini kurarlar,ister mevcut burjuva devlete eklemlenirler,bu onların kararı.
Onların yerine bu kararı kimse veremez.
Biz bunlarıda göz önüne alarak UKKTH bağlamında bu hareketi savunuyoruz.

Sn Suat şunları söylemiş;
"ama bu demek değildir ki..; tıpkı kadın-eğitim-işlekler vs. gibi alanlardaki tüm ezilmişlikler gibi.. sosyalist devrime kadar oturacaklar..
her bir ezilmişliğin kendi sorusallık süreci vardır.. bunu belirtmek analizini yapmak ve süreci çözümleyen bir paradıgma yaratmak ile devrim karıştırılmamalıdır.
karıştırılırsa ve bu yazdıklarım es geçilirse sosyalizm adına aynı şekilde şöven bir iktidar anlayışı anlamına gelir..
kim ne derse desin her bir devrim ulusal bir işçi sınıfı adına yapılır.. hep de böyle olmuştur..
ve hep de devrimden sonra ulusal sorun devam etmiştir..
anlaşılacağı gibi kapitalizm karşıtı olsan da bu sorun bitmiyor...
sayın akkaya nın derdi başka bence.."

Tabiki bahsedilen sorunlar ,ortaya konan demokratik talepler demokrasi sorunudur.
Bu talepleri ertelemek,Sosyalizme kadar bekletmek doğru değildir.
Ancak bu demokrasi sorununu bir amaçmış gibi görmek,onu Sosyalizme giden yolda bir araç olarak görmemekte,bizi asıl hedefimizden uzaklaştırır.
Komünistler,yığınları bu demokratik talepler doğrultusunda örgütlerler.
Her Devrim ulusal bir işçi sınıfı adına yapılır.
Evet doğrudur,Marks Komünist Manifesto da işçi sınıfının siyasi iktidarı ele geçirerek,kendini egemen konuma,ulus konumuna yükseltmesi gerektiğini söyler.
Ama atlanan ve suat arkadaşın görmediği,Marksın bu tümceye yaptığı eklemedir.
"AMA SÖZCÜĞÜN BURJUVA ANLAMINDA DEĞİL"
Bu tümceyi eksik yorumlayarak,Sosyalizmde de ulusal sorun devam eder demek doğru değildir.
Asimov
 
#10
sayın asimov..
Ancak bu demokrasi sorununu bir amaçmış gibi görmek,onu Sosyalizme giden yolda bir araç olarak görmemekte,bizi asıl hedefimizden uzaklaştırır.
Komünistler,yığınlar ı bu demokratik talepler doğrultusunda örgütlerler.

bu söze ve uyarıya itiraz edilmez.. zaten bu tarzı olan bunu açıkca belirtir. komünist sistemin ütopya olduğunu söyler.. dolaylı belirttenlerde evrimsel süreç ile sosyalizmin doğuşuna yani nesnel gelişmelerin kaçınılmaz olarak kapitalizmden sosyalizme varacağı tezlerine dayandırırlar.
bu anlamda onlar, süreç içersinde demokratik mücadele zemini dışına da çıkmazlar.

Ama atlanan ve suat arkadaşın görmediği,Marksın bu tümceye yaptığı eklemedir.
"AMA SÖZCÜĞÜN BURJUVA ANLAMINDA DEĞİL"
Bu tümceyi eksik yorumlayarak,Sosyali zmde de ulusal sorun devam eder demek doğru değildir.

elbette burjuva anlamda olmayacaktır benim sorunumda bu anlamda olacağı ile ilgili değildir.. açıklamasının olmaması ile ilgilidir..
yani o zaman ne anlamda olacak ve nasıl olacaktır sorusu açıklanmamış oluyor..

sosyalizm sürecinde ulusal sorunun devam etmesi ise nesnel bir olgudur. yani halkların sosyal-kültürel kaynaşması ve yeni bir insan-toplum yaratımında bunun dominant olanın zemininde olmasını engelleyecek argüman ve araçların ne olması gerektiği açıklanmalıdır.
bu teoride yoktur ve uygulamalarda da olmamıştır..

dilin işlevsel-bilimsel düzenlenmesi, kültürlerin olumlu-olumsuz yanlarının ayıklanması ve her kültürün kendine has olumlulukların öne çıkarılıp, sosyalist topluma uygun dönüşüm sürecinin özgürce yaşanması vs. vs.

tüm bunlar..
özgürlük anlamında egemen sistem içi demokrasi mücadelesi iken, sosyalist süreçde özgürçe ve yapıcı yaşatılması sürecidir.. her ikisinde de sorundur ama sorunun işleyişi ve çözümü farklıdır.

Bu tümceyi eksik yorumlayarak,Sosyalizmde de ulusal sorun devam eder demek doğru değildir
tümceyi eksik yorumlamadım eksik buldum.. yukarıda da izah ettim..
ve sosyalizm de sorunun devam edeceğini söylemem de nesnel gerçekliktir benim ürettiğim bir şey değildir.
küçük özel-mülkiyet, kadın sorunu gibi devam edecektir ve buda doğaldır...
ayrıca en doğru çözüm diye bir şey de yoktur.. yaşamın içinde yaratılan maddi pratiksel çözümler sonucu elde edilenler bunu belirleyecektir(marksın sözüdür )


saygılarımla

suat
 
#11
Sevgili Suat tabiki bu sorunlar,kadın sorunuda dahil,DEVRİM sonrasıda devam edecektir.
Maddi yaşamla,bilinç arasındaki ilişki,bu ilşkide,maddi yaşamın,bilinci belirlemesi ve sonucunda maddi yaşamdaki bu sapkınlıkların,bu sapkınlıkların maddi temeli ortadan kalksada,bilinçte bunların yarattığı tahribatın giderilmesinin uzun zaman alacağı bir gerçektir.
Ben Sosyalizmden bahsediyorum.
Yani sınıfsız,devletsiz,komünist toplumun ilk evresi olan SOSYALİZM den.
Kültür kavramıda Marksistler için sınıflardan bağımsız değildir.
Ezilenlerin kültürü ortaktır.
O kültürde,zulme,sömürüye,baskıya baş kaldırış vardır.
Üstelik Sosyalizmde,kültürün,dilin bir önemide kalmıyacaktır.
Önemli olan dilin işlevi ve bir anlaşma aracı olmasıdır.
Asimov
 
T

tgüleç

#12
Merhaba,

Hayret asimovla suat ortak noktada buluşmuşlar!?

Başimıza taşlar yağacak.

‘Kürt hareketi sınıfsal bakış açısına sahip olmalı’

Marks ve Engels’te ulusal sorunu görmenin pek mümkün olmadığını dile getiren sendika, siyaset, sınıf ekonomisi üzerine çalışmalarıyla bilinen y_ksel_akkaya_742135 827.jpgProf. Dr. Yüksel Akkaya yaptığı konuşmada Türkiye üzerinden ulusal sorunu değerlendirdi. Türkiye’nin demokrasi hayranlığının had safhada olduğunu belirten Akkaya, demokrasi mücadelesi olarak addedilen bir ulusal hareketin kapitalizmi karşısına almayan bir mücadele ekseninde asla başarılı olamayacağının altını çizdi.

Kürt Ulusal hareketine emek sermeye cephesinden bakmayı tercih eden Akkaya, sorunun çözümü noktasında demokrasiyi ön geren gelişmiş kapitalist toplumda demokrasiye ihtiyaç duyulmadığını söyledi. “Demokrasi kapitalizmin gayrimeşru çocuğudur, kapitalizm demokrasiyi dışlar; çünkü otokrasiye gereksinim duyar, böl/parçala/yönet anlayışına sahiptir” diyen Akkaya, “Kürt hareketi işçi sınıfına dayanmazsa Kürt sorunu çözülmez,” şeklinde açılama yaptı. Bugün Kürt hareketinin sınıfsal bir bakış açısına sahip olmamasının hareketin en büyük zaafı oluşturduğunu vurgulayan Akkaya, hareketin sınıfsal yöne yeterince değer vermediğinin görüldüğünü aktardı.


Paragrafını alıp sadec Türkiye’nin demokrasi hayranlığının had safhada olduğunu belirten belirtip,daha sonrada,
* eğitimde fısat hakkı ve parasız eğitim.
* kadında şiddet ya ni cinsel sosyal-siyasal baskılat ve yasalar vs.
* üçret ve daha iyi çalışma koşulları
* düşünce ve ifade etme özgürlüğü
* inanç ve sosya-kültürel toplumların kendini ifade etme var olma özgürlükleri
* vs. vs.


yazıp,

Şu anda belirginleşmiş ulusal sorun niteliği halinin, sanki bu sayılanlarmış gibi önümüze getirmek gerçeği tarif etmemektir. Bu sayılanların en yakını şu haliyle sadece inanç ve sosya-kültürel toplumların kendini ifade etme var olma özgürlükleri olduğununun üstüne çıkmak meseleyi çarpıtmaktır. Bugün Ulsal sorun konusunda,canları pahasına çaba gösterenlerin kadında şiddet ya ni cinsel sosyal-siyasal baskılat ve yasalar vs.
* üçret ve daha iyi çalışma koşulları
konusunda aman aman çok duyarlı olduğunu ne yazı ki tanık olamadık. düşünce ve ifade etme özgürlüğü ise sadece kendi düşüncelerini ve sorunlarını (ulusal ve kimlik bazında) ifade etme olarak algıladıklarına tanık olduk. Yani ulusal kimlik,kültürel olarak kendini ifade etme özgürlüğünün kendine tanınması amaçlı (eee diğerleri diye sorulduğunda ,eeeee onlarda efendim etmesi yaklaşımından öte ama olmasa uyar ama öncelikli ben) yaklaşımına tanık olduk. Bundan da gariban sosyalistler,onlara gelirse doğal olarak tüm toplumada bu düşünce ve ifade etme özgürlüğügelir teselesiyle (gücüne orantılı) umut bağlamada.

Gerçek bu değilmi arkadaşlar.

Evet, gerçek ne yazık ki şu Kürt arkadaşlar,“Kürt hareketi işçi sınıfına dayanmazsa Kürt sorunu çözülmez, iki kere iki dört eder kadar kesin bu. Bu burjuva,siyasal gericiliği nedeniyle,korkusuyla,ürkekliği ile Kürt ulusal sorununu,Kimlik,kültürel,toplumsal siyasal,ekonomik ilişkiler çerçevesinde bugün gerçek anlamda sorununu çözemez. Ha çözer, şeşbeş tv ile,kendine sadık onun paralelinde piyonlarla çözer. Ama bu sorunun çözülmesi demek değil,sorunun ertelenmesidir.

Burada sorulacak soru şu olur. Bu kadar bedele bu kadar sürünmeye bu kadar kahrolmuşa bu karşılarmı? Bu imkansız,bundan bu halk tatmin olmaz. Şimdi dursunlar ve bu yola kafa,beden ve yürek koymuş insanlar otursunlar düşünsünler. Olan ve olacak olanın ağırlığını üstünde hissetsinler,gerçeğin farkına varsınlar. yaşanan süreçte o... Tam paradoks. İrade müdahale ile herşeyi denetim altına alabilirim güveniyle ama,karşı taraf bile bunun mümkün olmadığını görüyor. Burjuva bile ne yazki daha akılı....
 
Son düzenleme:
#13
Şu anda belirginleşmiş ulusal sorun niteliği halinin, sanki bu sayılanlarmış gibi önümüze getirmek gerçeği tarif etmemektir. Bu sayılanların en yakını şu haliyle sadece inanç ve sosya-kültürel toplumların kendini ifade etme var olma özgürlükleri olduğununun üstüne çıkmak meseleyi çarpıtmaktır. Bugün Ulsal sorun konusunda,canları pahasına çaba gösterenlerin kadında şiddet ya ni cinsel sosyal-siyasal baskılat ve yasalar vs.
* üçret ve daha iyi çalışma koşulları konusunda aman aman çok duyarlı olduğunu ne yazı ki tanık olamadık. düşünce ve ifade etme özgürlüğü ise sadece kendi düşüncelerini ve sorunlarını (ulusal ve kimlik bazında) ifade etme olarak algıladıklarına tanık olduk. Yani ulusal kimlik,kültürel olarak kendini ifade etme özgürlüğünün kendine tanınması amaçlı (eee diğerleri diye sorulduğunda ,eeeee onlarda efendim etmesi yaklaşımından öte ama olmasa uyar ama öncelikli ben) yaklaşımına tanık olduk. Bundan da gariban sosyalistler,onlara gelirse doğal olarak tüm toplumada bu düşünce ve ifade etme özgürlüğügelir teselesiyle (gücüne orantılı) umut bağlamada.

Gerçek bu değilmi arkadaşlar.

değil turan arkadaşım.. sende biliyorsun ama nedense es geçiyorsun....

........konusunda aman aman çok duyarlı olduğunu ne yazı ki tanık olamadık.

nasıl olacaksın peki...
kadın delege sayısı en çok dtp de..
kadın belediye başkanları en çok dtp de
üstelik en geri yerlerde.. feodal mantığa inat sadece kadın aday geçerli..
ayrı kadın ordusu
ayrı kadın partisi var..
dünyanın en kalabalık kadın gerillası pkk de...
çok yazık turan arkadaş.. sırça köşkten çıkar kürtlerin arasına girersen tanık olabilirsin....

kesk içinde en geniş ve bütünlüklü kitleye sahip, kürtler..
disk içersinde de varlar..
daha ne istersin..
öğrenci gençlik mi..

ulusal yapıların sosyal-kültürel özellikleri elbette birer demokrasi olgusudur.. sosyalist iktidar yada başka bir şey mi.. bu durum ne önemini kaybettirir ne de bazılarının dediği gibi sınıfsal özünü yok saydırır...
bir ulusal erk mantığından çıkıp, bir başka ulusal erk mantığını savunmamak gerçek sosyalistliktir. tüm ulusal sosyal-kültürel varlıklar için eşit,özgür ortam istemek asıl hedeftir...
buna nerde tanık oldun turan.. gittiğin şöven ortamların dedikodusunda mı.. bni biliyorsun yıllardır içlerindeyim.. ben senin dediklerini hiç duymadım demiyeceğim evet söyleyenlerde vardı ve haklılardı.. ortak seçim değip, chp ye oy çıkan sandıklar, linçlerde sahiplenmemeler, sürekli hakaret ve aşağılamalar.. buna karşın inatla beraberler turan ve ben bu inata değer biçiyorum ama en çok da senin dediğin gibi olanları haklı görüyorum.. çünkü haklılar.. evet halklılar. sosyal-şövenizmi ve bu ülkedeki işleyişi çok iyi bilen biri oltak ben sol adına utanıyor ve bunlara hak veriyorum ve inatla vereceğim..
ezilen bir halkın milliyetçi tepkileri yada sınıf dışı tepkileri beni ürkütmez.. sosyal-şövenizm ürkütür...

sende neden korkman gerektiğini kavramıyorsun bir türlü...

hayırdır ayağına bir kürt bastı yine sanırım...:D

suat
 
#14
Acikcasi ben de Turan hoca ile ayni fikirdeyim.

Kurd sorunu, bugun gorundugu kadari ile tamamen "etnik-ulusal" sorundur ve hareket bu temel zerine iyice konumlanmistir.

Ha DTP de en cok kadin milletvekili vardir, kadinlara onem verir falan, bunlar guzel seyler ama PKK hala su NAMUS sorunu konusunu atlamaktadir. Kurd topraklarinda cozulecek cok sorun vardir ama bunlar hep ileriye itelenmektedir.

Bu sorunlari TC cozmez. Cozseydi 90 yildir bir adim atardi. Bu sorunlari Kurdler cozer, madem PKK kurdlerin buyuk kismini temsil ediyor, bu sorunlarin cozumunde PKK etkin olmalidir.

Ben acikcasi KURD hareketinin sinifsal boyutunu falan onemsemiyorum. Bana kalirsa Kurdler once su "ulusal sorunlarini" bir cozume kavusturmali ve acikcasi su feodal kafalari kesip atmalidir. Bu sorunun cozumu de oyle TC ile al takke ver kulah yok Kurdce pazarligi yok federalizm yok demokratik cumhuriyetle alan olmaz. Kurdler kendi kaderlerini kendilerinin tayin edebilecekleri konuma getirmek icin mucadele etmelidirler. TC nin verecegi icazetle degil. Zaten, simdiye kadar bu sorununcozumu icin epey de bir yol kat edilmistir.
 
#15
DHF'nini düzenlediği sempozyumun 3. Oturumunda Kürt ulusal sorununun güncelliği tartışıldı

Ankara (28.06.2009)- Demokratik Haklar Federasyonu’nun, Ankara’da düzenlediği ‘Ulusal Sorun-Kürt Ulusal Sorunu’ başlıklı sempozyumun ikinci günündeki ilk oturumu sona erdi. Ulusal sorunun, Kürt sorununun güncel başlıklarıyla ele alındığı oturumda, emperyalizm ve ulusal sorun konusu irdelendi. İlk oturumun konuşmacıları arasında, Babür Pınar, Muzaffer Oruçoğlu, Recep Maraşlı, Sibel Özbudun ve Sinan Çiftyürek yer aldı.

Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı konusunun tekrar düşünülmesi gerektiğinin ön plana çıktığı oturumda, Kürt sorunu ile ilgili olarak Lenin’in formüle ettiği Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı ilkesi sıklıkla hatırlatıldı.

‘Proletaryanın kurtarıcı olduğu fikri dine çıkıyor’

Erşat Akyazı’lının yönettiği oturumda internet bağlantısı aracılığıyla sempozyuma katılan ve ilk olarak söz alan Muzaffer Oruçoğlu, Kürt sorunu konusunda İbrahim Kaypakkaya’nın ortaya koyduğu görüşlerin, hala kendi algılayışına cevap olduğunu dile getirdi. Ancak, İbrahim Kaypakkaya’nın ‘Kürt sorunu emperyalizme karşı bir mücadele sorundur’ tespitine katılmadığını ifade eden Oruçoğlu, ulusal sorunun esasta pazar sorunu olduğunu vurguladı. “Tarihsel haksızlık da olsa, bir ulus kendi kaderini tayin hakkını kullanmak istiyorsa, bizim buna söyleyecek bir şeyimiz yok” diyen Muzaffer Oruçoğlu, “Ezilen ulus hareketi, baş düşman olarak kabul ettiğimiz egemen sınıfla, genel çıkarları gereği birlikte hareket etme tavrı geliştirebilir. Bu nedenle Kürt hareketinin emperyalizme karşı bir mücadele sorunu olduğu bana pek mantıklı gelmiyor” diye konuştu.

Konuşmasının ardından bir dinleyicinin, “Bugünkü konjonktürde Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkı mücadelesinin kayıtsız şartsız kabul edilmesi düşüncesine devrimci demokratlar sınıfsal mücadelenin ulusal mücadeleye eklemlenmesi olarak mı yaklaşmalı” sorusuna karşılık, Oruçoğlu şöyle bir yanıt verdi: “Genel olarak bir ulusun özgürlüğü insanın özgürleşmesinin bir parçasıdır. Kimin önderliğinde olursa olsun, ister burjuva, ister feodal önderler olsun, Kürtlerin kendi kaderini tayin etme hakkı onların bileceği bir iştir. Ama proletaryanın çıkarlarına göre yaklaşmamak gerekir diye düşünüyorum. Bu anlamda Lenin’i takdir ederim.” Oruçoğlu’nun bu yanıtına karşılık bir dinleyici de, “Oruçoğlu’nu aşırı liberal buldum” yorumunda bulunarak, bu görüşün emperyalizmin barış içinde bir arada yaşama fikrine hizmet ettiğini söyledi.

Proletarya sınıfının kurtarıcı tayin edildiği fikrine karşı çıktığını bildiren Oruçoğlu, “Proletaryayı başımıza kurtarıcı olarak diken, proletaryanın önce kendi kurtuluşunu, sonra da herkesin kurtuluşunu sağlayacak anlayışı dine çıkıyor” açıklamasında bulundu.

‘Efendinin köleyle aynı sınıfta olması kölelik koşullarını değiştirmez’

Emperyalizm ve ulusal sorunun ortaya çıkışının maddi zemini kapitalizmdir” şeklinde konuşan Babür Pınar, emperyalizm ve uluslaşmanın maddi ilişkilerin üzerinde yeşeren zorunlu bir süreç olduğunu vurguladı. Ulusal sorunun lokal bir sorun olmaktan çıktığını söyleyen Pınar, açıklamasına şöyle devam etti: “Toplumların ulusal kimliğine kavuşması kapitalizme ilişkin bir olgudur. Uluslaşma, üretim ilişkilerinden ve dolayısıyla üretim tarzından kopuk olarak ele alınamaz. Burjuva sınıflar feodallerden siyasi iktidarı devralırken, kapitalist ulus devletler, feodal iktidarın sömürgeciliğini de devraldı. Kapitalist devletlerin emperyalist niteliğe ulaşmasında eBab_r_P_nar_505621574.jpgski sistemin sömürgelerini devralmasının rolü önemlidir. Ulusal hareketlerin gerçekleştiği sömürge ülkelerde, her zaman devlet olarak var olma durumu, o ülkede kapitalizmin çarpık ve bağımlı gelişim göstermesine bağlı biçimlendi.”

Ulusal burjuva devriminin, devrimci bir iktidar iradesi gerektirdiğinin altını çizen Pınar, burjuvazinin sömürgeciliğe karşı gösterdiği başkaldırı iradesini tam bir kurtuluşa kadar sürdürmesinin olası bir durum olmadığını ifade etti. Buna karşılık burjuva ulusal kurtuluşun gerçekleşebilir olduğunu dile getiren Pınar, “burjuva ulusal devlet, burjuva karakter nedeniyle her zaman ve her ülkede işçiler için hapishane demektir. Cennet vaadinin aksine kapitalizmin işçilere ve halklara sunduğu cehennemdir, sürünerek yaşamdır” dedi.

Devrim için organize olmayan işçi sınıfı, anti-emperyalizm mücadelesinin öncüsü olama” şeklinde bildirdiği açıklamasında Pınar, ulusalcı burjuvazinin, sömürgeci iktidarla pazarlık gücünü artırabilmesi için ezilen halkın kendi sınıf kimlikleriyle harekete katılma gereksinimi olduğunu aktardı. Pınar Kürt sorunu konusunda yapılması gerekeni ise şöyle bildirdi: “Ezilen halkların kurtuluşu bayrağını kaldırması ve sömürgeci cepheye karşı devrimci eleştirel tavır takınması ve ayağa kalkması insanca yaşam hakkının kullanılması gerekir. Unutmamak gerekir ki efendinin köleyle aynı ulustan olması kölelik koşullarını değiştirmez. Kölelik zincirinin kırılması için her ulustan efendinin iktidarına karşı savaş zorunludur.”

“UKKTH unutturulmak isteniyor”

Sempozyumun tek kadın konuşmacısı olma sorumluluğunu taşıdığını eleştirel bir dille ifade eden Özbudun, Kürt sorunun geldiği noktayı güncel örnekler üzerinden açıklamaya çalıştı. Özbudun, Hasan Cemal’in Murat karayılan ile yaptığı görüşme ve hemen ardından cumhurbaşkanının iyi şeyler olacak açıklamasının yanı sıra, CHP’nin Kürt açılımı yapması, hemen arkasından genelkurmay başkanının kültürel farklılıklarla yönelik açılım açıklamasında bulunmasının, ‘bizi çözüm oluyor’ düşüncesine götürdüğünü ancak bunların bizi ulusal beis ve umut salınSibel__z_budun_634466756.jpgımına sürüklediğini ifade etti.

AB müktesebatı çerçevesinde tanımlanan dil sözleşmesi ve azınlık dillerinin korunmasına yönelik görüşlerin son dönem Türk hâkim sınıflarının kültürel farklılıkları zenginlik olarak tanımlayan açıklamaları ile benzerlik taşıdığına dikkat çekti. Bunun oldukça konjonktürel olduğuna vurgu yapan Özbudun, ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesinin unutturulmak istendiğini söyledi. Özbudun buna neden olarak da şu açıklamayı yaptı: “AB müktesebatı öncelikle azınlık dillerini tanımlarken, o topraklarda yaşayan nüfusun, yurttaşlık bağı ile bağlı olan azınlık dillerini kapsamakta ve onlarca göçmenin azınlık dilini dışında bırakmakta. Genelkurmay Başkanı da kültürel hakların bireysel düzlemde kullanılmasının hiçbir sakınca taşımayacağını söylüyor ve hakların bireysel olduğunun altını özenle çiziyor ve TSK olarak kolektif haklara dönüştürülmesinin karşısında olduğunu söylüyor. Bu açıklama AB müktesebatı ile tamamen örtüşüyor, aynı zamanda kolektif haklar olarak tanımlanan ulusların kendi kaderini tayin hakkı unutturulmak isteniyor” dedi. Özbudun, UKKTH ilkesinin insan hakları evrensel beyannamesindeki bireysel hakların kullanılmasına tekabül eden ve kolektif hakların ortadan kaldırıldığı yolların hukuksal olarak döşendiği uyarısında bulundu.

‘Kadınlar Kürt Ulusal hareketinin aktif öznesidir’

Almanya Berlin’den internet üzerinden sempozyuma katılan Recep Maraşlı, İbrahim Kaypakkaya’nın bıraktığı tezleri, ardıllarının yeterince iyi kullanmadığını söyledi. Günümüz küresel kapitalizm koşullarında ve Ortadoğu’nun yeniden yapılandırıldığı bu süreçte Kürt ulusal sorununun tartışılmasının anlamlı ve gerekli olduğunu bildiren Maraşlı Kürt sorununun bir sömürge sorunu olduğunu kaydetti. Kürt ulusal hareketinin farklı boyutlarına değinen Maraşlı bu boyutları şöyle özetledi: “uluslararası bir niteliğe sahiptir ve Kürt ulusal hareketinde gerilla mücadelesi ulusal hareketin bir parçası olarak karşımıza çıkar. Kürt ulusal mücadelesinde Kürt kadınlarını önemli bir değişime uğratmıştır ve hareketin aktif bir öznesi olarak ortaya çıkmıştır.” Kürt ulusunun ulusal demokratik ve özgürlük talebini nasıl ele alınması gerektiği konusunda ise Maraşlı, “ devlet kurmak da dahil Kürt ulusunun kolektif haklarını ve taleplerini dikkate almadan çözüm mümkün değil” şeklinde yanıt verdi.

‘Kürtler nefes almak istiyor’

Konuşmasına Kürtçe olarak başlayan Sinan Çiftyürek, son konuşmacı olarak Kürt sorununu tarihsel perspektif ve güncel sorunlar olmak üzere iki başlıkta inceledi. Sömürgecilik, kapitalizm, sanayileşme, ulus, merkezileşme, emperyalizm, modernizm gibi kavramların birbirinden kopuk olmadığını söyleyen Çiftyürek, “halklar on binlerce gibi bir sayı ile ifade edilirken uluslara gelindiğinde bu sayı ancak yüzler ile ifade ediliyor. Kürt ulusal hareketinin nefes almakta zorlandığını söyleyen Çiftyürek, güncel sorun açısından Kürt sorununda şu çözüm önerilerini sıraladı: “Anayasal hak, anadilde eğitim, genel af… Erbil Konferansında bulunursak bu üç konuda ısrar edeceğiz. Kürt halkı eriyor, bu halkın nefes alması lazım. Sosyal yıkım ve sosyal kırımın yok edilmesi için Kürtlerin anadilde eğitime ihtiyacı var. Emperyalizm ve kapitalizme karşı emekçi ve işçilerle birlikte mücadele etme noktasında hem fikiriz ama Kürt halkı nefes almak istiyor.”
 
#16
DHF'nin düzenlediği sempozyumun son oturumunda Kürt ulusal sorunuunda tutum ve çözüm tartışıldı

Ankara (28.06.2009)- DHF’nin düzenlediği ‘Ulusal Sorun-Kürt Ulusal Sorunu’ başlıklı sempozyum 4’üncü oturumun tamamlanmasıyla sonlandı. Temel Demirer’in başkanlığını yaptığı son oturuma, Demokratik Haklar Federasyonu, Demokratik Toplum Partisi, Emek Partisi, Ezilenlerin Sosyalist Platformu, Partizan ve Sosyalist Parti temsilcileri katıldı. Kürt sorununda politik tutumların devrimci, demokrat kurumlar tarafından dile getirildiği oturumda, Kürt sorunu ile ilgili olarak çözüm önerileri tartışıldı.

‘Ulusal sorun pazar sorunudur’

Temel Demirer’in başkanlığını yaptığı oturumda ilk olarak kendisine söz verilen Demokratik Haklar Federasyonu temsilcisi, ‘komünist önder İbrahim Kaypakkaya’yı saygıyla anıyorum’ diyerek başladığı konuşmasında, genelkurmayın, “İster terör, ister Güneydoğu, ister Kürt meselesi deyin, bu Türkiye’nin birinci sorunudur. Halledilmesi lazımdır” şeklindeki açıklamasının, yeni bir asimilasyon ve imhanın taktiksel aracı olduğuna dikkat çekti.

DHF temsilcisi verdiği güncel örneklerle Kürt sorunun Türk hakim sınıfları ve uluslar arası emperyalist güçler doğrultusunda çözülmek istendiğine vurgu yaptı. Emperyalist kapitalist sistemin bugün ekonomik ve yapısal bir kriz yaşadığını ifade eden DHF temsilcisi, “Emperyalizm, ömrünü uzatma adına yeni bir politik yönelime girdi. Bu yönelime göre, bütün merkezi iktidarları tek tek parçalara ayırmayı ve onları yeniden ve yeniden sömürmeyi amaçlıyor” diye konuştu.

ABD emperyalizminin ve İngiliz emperyalizminin batı pazarını doğu pazarı ile birleştirme eğiliminde olduğunu söyleyen DHF temsilcisi, “Avrasya’nın göbeğinde yer alan Türkiye Cumhuriyeti, bu proje içerisinde öne çıkmaktadır” dedi. Ülkedeki Ergenekon operasyonunu bu çerçeve içerisinde değerlendiren DHF temsilcisi, ABD ve diğer emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki politikalarına engel çıkartabilecek güçleri tasfiye etmek istediklerini söyleyerek, Abdullah Öcalan’ın Türk devletine teslim edilmesi ve PKK için bugün yürürlüğe konulan tasfiye planlarının böylesi amaçlar taşıdığını ifade etti.

DHF temsilcisi, Kürt ulusal hareketinin meseleye yaklaşımı noktasında, savunulan demokratik özerklik projesinin yerel yönetimlerin güçlendirilmesi politikasının uluslararası tekeller tarafından uzun süredir savunulduğunu söyledi. DHF temsilcisi bu konuda şöyle bir açıklama getirdi: “Böylece merkezi iradenin ekonomik yetkilerinin belirli bir kısmı yerel yönetimlere devredilecek ve her bir yerel yönetim adı konmamış bir işletmeye dönüştürülecek, bunun sonucunda uluslararası tekeller ülkeyi karış karış parselleyecek.”

Kürt ulusal hareketinin ulusların kendi kaderini tayin hakkından, yani ayrı bir devlet kurma fikrinden geriye çekildiğinin altını çizen DHF temsilcisi, DHF’nin Kürt sorununa ilişkin şu çözüm önerilerini aktardı: “Ulusal hareketler ve de ulusal sorun kapitalizmin şafağında ortaya çıkmış ve özünde bir pazar sorunudur. Stalin yoldaşın dediği gibi, ulusal sorunun çözülmesinin temel ve ön koşulu ülkenin demokratikleşmesidir. AKP eliyle yaratılan demokratikleşme bir yanılsamadır. Çağımızda ulusal sorunun çözümü sınıfın önderliğine bağlıdır. Kürt ulusal sorunu bugün emperyalizmin gündeme getirdiği emperyalist politikalarla çözülemez. Bununla birlikte, sınıfsal bir perspektifle ülkemizdeki ulusal sorunu, demokratik ve meşru talepler olan anadilde eğitim gibi kültürel hakların tanınması, kendi kaderini tayin hakkının tanınması şeklindeki somut başlıklarla faaliyetimiz içinde bugünden ele almalıyız.”

DHF temsilcisi, konuşmasını, komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın, “Ulusal sorun pazar sorunudur” belirlemesine atıfta bulunarak, “Ulusal sorun hala pazar sorunudur. Bazılarının iddia ettiği gibi kültürel bir sorun değildir. Ekonomik temelden yoksun bir sorun değildir” sözleriyle sonlandırdı.

‘Kürt sorununda PKK’siz bir çözüm konsepti işletiliyor’

İkinci olarak konuşan Sosyalist Parti temsilcisi, bugün Kürt sorunu ile ilgili olarak emperyalizmin ve Türk devletinin yaptıklarını, “PKK’yi zayıflatma amacı taşıyor ve PKK’siz bir Kürt sorununun çözümü konseptini işletiyor” şeklinde değerlendirerek, “Kürt hareketi homojen bir hareket değildir. Sorunu emperyalizmle çözme anlayışındaki işbirlikçi bir anlayış vardır hareket içinde. Hareketin, sorunu 4 parçaya ayrılmış olan Kürdistan halkının iradesi ile çözmek isteyen özgürlükçü eğilim kanadı yok edilmek isteniyor” dedi.

SP temsilcisi, Kürt sorununun günümüz konjonktürel durumunu şu şekilde değerlendirdi: “2007 5 Kasım’ında ABD’de yapılan görüşmede devreye sokulan emperyalist çözüm, PKK’nin Ortadoğu’ya yönelik politikalarında bir engel olarak görüldüğü çözüm anlayışıdır. Bu PKK’nin tasfiye edilmesi anlamını taşır. Bu tasfiye planı çok hızlı ilerlemektedir. Kürt ulusunun kolektif haklarının anayasal güvence altına alınması, Kürt halkının kolektif olarak kendi kaderini tayin hakkı değil, bireysel anlamda adımlar atılmaktadır. Hükümetle genelkurmay uzlaşı halinde, bu uzlaşı hem imha politikalarının sürdürüldüğü hem tasfiye politikalarının işletildiği bir süreçtir.”

SP temsilcisi, sosyalistlerin, bir ulusal hareketin önderliğini yapanın hangi sınıf olduğuna bakmasızın, Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı ilkesi gereği, Kürt ulusal hareketini desteklenmesi gerektiğine vurgu yaptı. Bu hareketi desteklemenin ön koşulu, hareketin proletarya önderliğinde olup olmadığı şeklindeki düşünceyi yanlış bulduğunu sözlerine ekledi.

‘Kendi siyasal sistemimizi örüyoruz’

Sempozyuma DTP’yi temsilsen katılan Barış ve Demokrasi Partisi Genel Başkanı, “Sosyalistler Kürt sorununa hoşgörü ve tolerans ile yaklaşmalılar” sözleriyle başladığı konuşmasında, “PKK’nin eleştirilecek, benim de katılmadığım dünya kadar yanlışları vardır ama bu onun mücadelesinin yanında olmama anlamı taşımamalı” açıklamasında bulundu.

Kürt sorununun yakın, orta ve uzak hedefler şeklindeki çözümünün ön görülmesi gerektiğini ifade eden BDP Genel Başkanı, “Bizler bugün devletsiz bir çözüm savunuyoruz. Yani komünal demokratik çözümü savunuyoruz. Silahlı çözüm yolu iflas etti. Bu nedenle, meşruiyete dayalı, demokratik, barışçıl çözüm savunuyoruz. Dolayısıyla sosyalistler kendi doğrularını bize dayatmalılar” diye konuştu.


Ulusal sorunun pazara dayanan, burjuva demokratik karakterli bir sorun olduğunu dile getiren BDP Genel Başkanı, “Dünya değişiyor, PKK değişmek zorunda. Kendisine misyon biçtiğimiz proletaryanın çözüm gücü olmasının objektif koşulları artık kalmadı. Kürtlerin bu süreçte tarihsel bir yenilgiye asla tahammülleri yok” dedi.

BDP Genel Başkanı ayrıca, sistemin dayatmalarına rağmen kendi siyasal sistemlerini ördüklerinin üzerinde durarak, “Demokratik, barışçıl çözümün, demokratik özerkliği egemenlerin bize bahşetmeyeceği anlayışıyla, meşruiyete dayalı, halklaşmaya dayalı bir siyasal sistemin örülmesiyle olacağını savunuyoruz. Özgür belediyecilik yöntemiyle, demokratik toplum projesiyle, bizi demokratik cumhuriyete götürecek bir projeden bahsediyoruz. Sorunumuz demokratik ve özgür çözümü, sisteme rağmen kendi modelimizi, sistemimizi örmekten geçiyor. Yerel yönetimlerin özerk bir yapıya kavuşturulmasının yolunu açtık” diye açıklamada bulundu.

EMEP’ten 16 maddelik çözüm önerisi

Kürt sorununun demokrasi mücadelesi açısından en önemli ve güncel sorunlardan biri olduğunu söyleyen EMEP temsilcisi, “Kürt meselesinin demokratik ve halkçı bir biçimde çözümü, işçi ve emekçi eksenli mücadeleyi daha da güçlü kılacaktır. İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerin demokratik bilincinin giderek devrimci bir çizgiye taşınmasının önündeki engeller kaldırılmış olacaktır” şeklinde konuştu. Kürt sorununun esas olarak işçi sınıfının ve kaderini ona bağlamış olanların temel bir sorunu olduğunu dile getiren EMEP temsilcisi, bu sorunun çözümünün, işçi sınıfı ve onun siyasi misyonunu önemseyenlerin görevi olduğunu hatırlattı.

Temel olarak Kürt dili ve kültürel hakları üzerindeki yasakların ve de ayrımcılığın sona ermesini salık veren EMEP temsilcisi, eşit haklar ve özgürlüklerin tam garantisinin Kürt sorununa gerçek bir demokratik çözüm getireceğini savundu. EMEP temsilcisi, Kürt sorununun çözümü için partisinin ortaya koyduğu ve 16 maddeden oluşan önerilerini aktardı. EMEP’in önerilerinden bazıları şöyle: “Operasyonlar durmalı, ateşkes kalıcı hale getirilmeli, barış ve demokratikleşme için diyalog yolu açılmalı, anadilde eğitim ve anadilde yayın hakkı sağlanmalı, gerçek bir barış ve kardeşlik için genel siyasi af çıkarılmalı, koruculuk kaldırılmalı, toprak reformu gerçekleştirilmeli, bölgede hiçbir gerekçeyle OHAL ve özel örgütlenmelere izin verilmemeli.”

‘Adil, demokratik, onurlu bir barış Kürt sorununu çözer’

Kürtlerin iki yüz yıllık bir felaketin tanığı olduğu açıklamasını yapan ESP temsilcisi, bir ulusun başka bir ulusu boyunduruk altına almasını felaket olarak nitelendirdi. Soruna egemen ulus proletaryasından ve onun öncüleri cephesinden bakılması gerektiğini dile getiren ESP temsilcisi, “Kürt sorununun tek çözümü tutarlı demokratizmdir. Her ezilen ulusun burjuva milliyetçiliği ezen ulusa karşı, onun zulmüne karşı yönelmiş demokratik bir öz taşır” dedi. ESP temsilcisinin açıklaması şöyle devam etti: “PKK’nin kendine içkin bir zaafı var. Demokratik özerklik projesi çözüm getirmeyecek ütopik bir yanılgıdır. Bütün bir mücadeleyi demokratik konfederalizm-demokratik özerklik çerçevesine hapsetmiştir. Sömürgeci rejim, uluslar arası güçleri arkasına alarak rolünü oynuyor. Batıda bir sınıf bilinci oluşturamayan Türkiye işçi ve emekçilerine empoze edilen şovenizm, sömürgeci rejimi güçlendirmektedir.”

Kürt sorunu ve çözümü söz konusu olduğunda devrimci hareketin renginin gri olduğunu aktaran ESP temsilcisi, çözüm önerisi olarak, üç maddeden oluşan bir formül: ‘Adil, onurlu, demokratik barış’.

ESP temsilcisine göre, bu çözümün ön kabulü, batıda devrimci-demokratik bir hareketin yaratılmasıdır. Kürt sorununun çözümü noktasında öncelikli muhatap olarak Abdullah Öcalan, ondan sonra ulusal demokratik hareket ve en sonunda da DTP’yi gösteren ESP temsilcisi, konuşmasına şöyle devam etti: “Türkiye devrimci hareketi, aydınlar ve yazarlar Kürt sorunu konusunda Abdullah Öcalan ve PKK’nin özne olduğunu anlatmak zorundadır. DTP, milyonlarca Kürt’ün oyunu almış, PKK’nin koyduğu siyasal çizgi doğrultusunda, yasal olarak kurulmuş bir partidir. PKK, DTP ayrımı yapılıyor ama hayat DTP ile PKK’nin programını yan yana getirmiştir. Kürt halkının adil, onurlu, demokratik barış mücadelesinde kararlı sosyalistler olarak DTP’yi sonuna kadar desteklemeliyiz.”

‘Kürt sorunu silahlı mücadele ile çözülür’

Ulusal sorunun demokrasi sorunu ile ilişkisini birlikte ele alan Partizan temsilcisi, “Bir ülkede ne kadar çok demokratlaşma varsa, ulusal sorunun çözümüne o kadar çok yaklaşılır. Demokrasi olmazsa, ulusal, kimliksel bazı sorunlar çözülemez” diye konuştu. İlkesel olarak ulusal sorunun çözümünün burjuva demokrasisi içerisinde de mümkün olacağını savunan Partizan temsilcisi, “Bu sorunun proletaryanın öncülüğünde çözülmek zorunda olduğu düşüncesini öngörmüyoruz. Ezilen bir ulusun hareketi proletarya öncülüğünde ilerlemek zorunda değil. Çözümün demokratik özerklikte olduğu, demokrasi mücadelesi ile Kürt halkının taleplerinin karşılanma özlemi yönünde olduğu bir çözümden yanayız” şeklinde bir açıklama yaptı.

Kürt ulusal hareketinin 1992’den bu yana ideolojik bir kriz yaşadığını, sonuca ulaşma noktasında kırılma ve realiteye teslim olmanın söz konusu olduğunu dile getiren Partizan temsilcisi, komünistler ve devrimcilerin Kürt ulusal mücadelesini yeterince geliştirmediği şeklinde özeleştiride bulundu. Partizan temsilcisi özeleştiri mahiyetindeki şu ifadelerde bulundu: “Kürt sorunu konusunda ortaya koyduğumuz doğruları hayata geçiremedik. Kaypakkaya’nın bu fikirlerini ortaya koyduğu süreçte ciddi anlamda bir Kürt ulusal hareketi yoktu, biz bugün onun fikirlerini hayata geçirirken, var olan Kürt ulusal hareketini dikkate alarak hareket etmek zorundayız.”

İdeolojik ve stratejik olarak Kürt ulusal hareketini eleştirmeye, ancak demokratik taleplerini desteklemeye devam edecekleri açıklamasında bulunan Partizan temsilcisi, nesnel gerçeklerin çözümünün ve ulusal kurtuluş mücadelesinin ancak silahlı mücadele ile gerçekleşeceğinin altını çizdi.

‘Arjantin usulü bir hesaplaşma gerekiyor’

Sempozyumun kapanış konuşmasını yapan şair-yazar Adil Okay, “Barış anlaşması ve Kürt sorununun çözümü, sosyalistlerin önderliğinde olmasa bile, biz bunu desteklemek zorunda kalabiliriz” şeklinde bir uyarıda bulundu. Ancak buna rağmen, 17 bin faili meçhulün olduğu ülkemizde, bunların katillerinin yargılanmadığı, devletin özür dilemediği bir ortamda, kalıcı bir barışın olacağına inanmadığını da ekledi. Çözümün bir takım koşulları olduğunu söyleyen Okayadil_amca_636899666.jpg, “Eğer biz barış adına taviz verirsek, bu on yedi bin insanın kemikleri sızlamaz mı, bunun için bedel ödeyenlere haksızlık olmaz mı. Yargısız infazları unutmamak, asit kuyularını unutmamak gerekir. Haki Karerleri, Mazlum Doğanları unutmamak gerekir” diye konuştu.

Okay, Kürt siyasetinin önderleri için şu belirlemelerde bulundu: “Bu ülkede Kürt sorunu olduğunu ilk kez komünistler söyledi. Bu anlamda onlara bir vefa borcu olduğunu düşünüyorum. Bugünün Kürt halk önderleri bu okulda yetişti, sosyalizm okulunda yetişti. Radikal sol örgütlerde yetiştiler, ulusal bilinçleri orada gelişti.”

Bakanlardan devletin diğer kadrolarına kadar Arjantin usulü barışçıl bir çözümden yana olduğunu ifade eden Okay, “Arjantin usulü hesaplaşma, bir dönemin toplu halde, katillerin toplu halde yargılandığı bir hesaplaşmadır” dedikten sonra, “AB müktesebatı Kürtler için bir çözüm değil, kurtuluş değil. Kültürel hakların çözümü, emek eksenli bir mücadelenin önünü açacaktır” tespitinde bulundu.
 
#17
Pek çok arkadaşın kızacağını biliyorum!
Bir sempozyum düzenleniyor,Ulusal Sorun ve bu bağlamda Kürt Sorunu tatışılıyor.
Ancak asıl olması gereken irade NEDENSE BU SEMPOZYUMDA YOK.
Bırakın da 30 yıldır,her tür bedeli ödeyerek,özgürlük mücadelesini taşıyanlar konuşsun.
Tabiki ülke solu bu konuda görüş belirtecek.
Ama bunun doğrusu,o iradeninde yer aldığı bir sempozyumla olur.
Asıl konuşması gerekenler onlar.
Bu nedenle bu sempozyum benim için tam bir hayal kırıklığı.
Asimov
 
#18
Pek çok arkadaşın kızacağını biliyorum!
Bir sempozyum düzenleniyor,Ulusal Sorun ve bu bağlamda Kürt Sorunu tatışılıyor.
Ancak asıl olması gereken irade NEDENSE BU SEMPOZYUMDA YOK.
Bırakın da 30 yıldır,her tür bedeli ödeyerek,özgürlük mücadelesini taşıyanlar konuşsun.
Tabiki ülke solu bu konuda görüş belirtecek.
Ama bunun doğrusu,o iradeninde yer aldığı bir sempozyumla olur.
Asıl konuşması gerekenler onlar.
Bu nedenle bu sempozyum benim için tam bir hayal kırıklığı.
Asimov
Ağzına sağlık abi, sonuna kadar katılıyorum...

Ve bu tavrından ötürü tebrik ediyorum...''Enternasyonal olamayan sosyal şovenlere'' örnek olması dileğiyle...

Tekrar teşekkürler...
 
#19
Pek çok arkadaşın kızacağını biliyorum!
Bir sempozyum düzenleniyor,Ulusal Sorun ve bu bağlamda Kürt Sorunu tatışılıyor.
Ancak asıl olması gereken irade NEDENSE BU SEMPOZYUMDA YOK.
Bırakın da 30 yıldır,her tür bedeli ödeyerek,özgürlük mücadelesini taşıyanlar konuşsun.
Tabiki ülke solu bu konuda görüş belirtecek.
Ama bunun doğrusu,o iradeninde yer aldığı bir sempozyumla olur.
Asıl konuşması gerekenler onlar.
Bu nedenle bu sempozyum benim için tam bir hayal kırıklığı.
Asimov
Sayın Asimov ilginç bir noktaya temas etmişsiniz...

PKK bu sempozyomda yok,Dtp'de yok!!!

DTP nin 13-14 haziran tarihli kongresine birçok insan davet edilmişti ve gelenler şu kişilerdi;

Farklı Kürt siyasi çevrelerinden bir- çok kesimin katıldığı kongreye, DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk, DEP eski Milletvekili Hatip Dicle, sanatçı Aram Tigran, Devlet eski Bakanı Adnan Ekmen, eski milletvekili Haşim Haşimi, Türkiye Barış Meclisi'nden Ayhan Bilgen, Şeyh Said'in ailesi adına Şeyh Mahmut, Feyzullah Deniz, Diyarbakır Baro Başkanı M. Emin Aktar, siyasetçi Feridun Yazar, Asuri Süryani halkı adına İskender Debasso, Jacob Gabriel, Diyarbakır Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Galip Ensarioğlu, GÜNSİAD Başkanı Şah İsmail Bedirhanoğlu, akademisyenler Ahmet Yıldırım, Kadri Yıldırım, æzidîler adına İbrahim Biro, siyasetçi yazar Fehmi Işıklar, siyasetçi Kemal Peköz, Kemal Parlak, PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın kardeşi Mehmet Öcalan, Asrın Hukuk Bürosu'ndan Ömer Güneş, yazar Altan Tan, Faik Bulut, Protestan Kilisesi'nden Ahmet Güvener, Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Selçuk Mızarlık, Alevi temsilcileri, MAZLUM DER Genel Merkez Yöneticisi Av. Selahattin Çoban, Barış Anneleri adına Sakine Arat, DTP YDG-M ve DÖKH Temsilcileri DTP'li milletvekilleri ve 98 belediye başkanı katıldı.

Kürt etnisitesine ait kısa tarihli iki çerçeve...Kongreden sonra bu sempozyomun toplanması da önemli!!!


saygı ve dostlukla...
 
#20
Kürt etnisitesine ait kısa tarihli iki çerçeve...Kongreden sonra bu sempozyomun toplanması da önemli!!!
önemli ve çok açık.. yapan çevrelerin uzun zamandır yönelimleri debiliniyor.. özellikle beşikçiyi savunma adına.. kürtlerle türkiye solu arasına kan doğrayacak kampanyayı başlatanlar da bunlardı..
ben kesinlikle amaçlı olarak ele alıyorum..
8 nolu mesajımda belirtmiştim...
son olarak da.. dikkatimi çeken bir noktaya değineyim...

kürt ulusal sorunu ile ilgili bir çalışma yapılıyor ama bu sorunun başat aktörü ve bu ülkede adının bile yasak olduğu ülkede bu sorunu böyle tartışılır hale getiren bir mücadele-direniş ve bunu yaratanlara bir tek kelime edilmiyor.. suçlamalardan başka.. ve temsilcileri de yok...

kısaca..
tıpkı bölgesel-küresek konsept gibi bu zeminde var olan önderlik dışında bir "zemin" yaratmaya çalışıyorlar....
ve... çok beklerler....


düşüncem aynen budur..

saygılarımla

suat
 
Üst