pireler berber, develer tellal iken, memleketin birinde bir başkan hüküm sürermiş. öyle bir başkanmış ki, sonradan anlatılanlara göre, astığı astık, kestiği kestikmiş. gerçi babadan devraldığı bir başkanlık da değilmiş bu. hatta 4 kere de istifa etmiş, beni seçmeyin diye de sonuncusunda özellikle uyarmış. bunların o vakit çok sevdiği bir ulu kişi varmış. o da bu başkana kızmış imiş. bu nedenle o ulu kişininde adını vererek, beni o da istemiyor, beni seçmeyin diye ısrar etmiş.
ama teba bu işte, gene onu seçmişler.
gel zaman git zaman, bu memlekete hücum işleri planlanır olmuş. çünki o memleket baldırı çıplakların kıçı yamalıların, hükümet olduğu bir memleketmiş aynı zamanda. artık bu başkan mı yoksa arkadaşları mı bilinmez, bu hücum işini uyanmışlar. bu hücumun tezgahlandığı ülkeye sağlam bi ajan sokmuşlar. bu ajan, 18 sene orada yaşamış faaliyet sürdürmüş. dışarlıklı olanlar devlet işlerinde fazla yükselemezlermiş. bu ajan, gelebileceği en yüksek rütbeye kadar gelmiş. hanımıyla beraber orada hayat sürermiş.
orda ne oluyor ne bitiyor bu başkan ve arkadaşları haberdar olmuşlar. içlerinden birilerinin onlarla ortak plan içinde olduğunu biliyorlarmış. bunları tesbit ve mahkeme etmişler. yeterince ayıkladıklarını düşünmüşler.
bu arada hazırlıklarını tamamlayan düşmanları, ordularına hücum emri vermiş. ellerindeki bilgilere göre, başkanın memleketindeki ordunun subayları orduyu savaştırmayacak, alakasız yerlerde toplayacak alakasız yerlere cephe kurduracaklarmış.
öyle de olmuş. düşman sanki hiç engel yokmuş gibi hızla ilerliyormuş. işgal etmeye kalktıkları ülke öyle büyükmüş ki, dünya daki toprakların 6 da 1 i bu memleketteymiş.
çok sonraları denmişki, işgalciler cahildi. kışlık elbiselerini bile almadan yazlıklarla hücum ettiler diye. ama bunu diyenler, ya kasıtlıymışlar yada kendileri cahil. düşman biraz ilerledikten sonra memlekette darbe olacakmış, başkan ve arkadaşları derdest edilip bu iş bitirilecekmiş. plan buymuş ama birazı olmuş birazı olmamış bu darbe işi de olmamış. iş savaşa kalmış.
kimi ülkeler açık açık, kimi ülkeler el altından bu işgalcilere ne lazım geliyorsa temin ediyorlarmış. mesela bi ülke, bir dilim ekmek parası karşılığında bu işgalcilere tam 10 tane el bombası yolluyormuş. faturalarını ortadan kaldırmayı unuttuklarından olsa gerek bu yollanan mühimmat belgeleri yıllar sonra ortaya dökülmüş.
başkanın memleketi direnişe başlamış. düşman çok kuvvetli ve kalabalık. zulümleri dillere destan. bir partizan yüzünden bir kasabayı komple yakabilecek kadar gözü dönmüş bir düşman.
başkanın üç oğlu bir de kızı varmış. ufak oğlu 16 yaşında cepheye gitmiş silah kuşanmış. abisi de ondan az büyük. o da cephede ufak gardaşıylan yan yana dövüşürmüş. bi de büyük abileri var. o da cephede. ufak er olarak kalmış, ortanca onbaşı olmuş. büyük de yüzbaşılığa kadar ilerlemiş. derken büyük abi, vurulmuş. yara biraz ağırmış. tedaviye almışlar. sahra hastanesi denen çadır tipi hastanede. aslında başkanın savaşı yönettiği şehre uzak da değilmiş. başkanın hanımı çok yalvarmış başkana ama başkan nedendir bilinmez, oğlunu normal bir hastaneye taşıtmamış. kızı gönüllü hemşire olmuş abisinin yanına gidecek, bu zalim başkan aynı zamanda da babası onu abisinin yanına yollayacağına başka bir sahra hastanesine yollamış.
bu arada iki gardaş cephede savaşırken işgalcilere esir düşmüşler. gel zaman git zaman, bu iki gardaşın başkanın oğulları olduğu anlaşılmış. hadi bakalım onları doğru işgal kuvvetlerinin merkezine postalamışlar. sonrada babalarına haber yollamışlar. karşılığında esir düşmüş generallerle takas istemişler.
bu başkan taş kalpli bi başkanmış. ulan hıyarlar demiş, bi onbaşı bir er ile, onküsür general takas mı olur. bi onbaşı bi de er yollarım en fazla. o da sadece bu ikisi için olmaz. topluca esir değişilirken aradan çıkar.
işgalciler bu iki esiri kullanma konusunda ısrarlı olmuşlar. tehdit şu bu derken, bunlara yaptıklarını kamerayla çekip bu başkana yollamışlar. bişey değişmemiş.
sonra asit havuzuna daldırma tehditi. gene anlaşma olmayınca, hafiften bi asit havuzuna sokup görüntüleri yollama durumu. gene bişey olmayınca da asit havuzunda derilerini döke döke ölüm durumu. bu görüntüleri de yollamışlar.
başkanın hanımı bunları seyretmiş mi bilinmez. ama intihar etmiş. kendi canına kıymış. bu taş kalpli başkan, büyük oğlunu da hastaneye taşıtmamış, o genç 1 buçuk yıl o yaralarla yaşasa da dayanamayıp o da ölmüş. kızı da aklını yitirmiş. çok uzun yıllar sonra biraz biraz konuşur olmuş. ama hep babasının aleyhinde konuşmuş.
gün olmuş savaş bitmiş. 21 milyon ölüm olmuş başkanın memleketinde ama kazanmışlar savaşı.
çok zaman geçmiş aradan. internet diye bişey icad olmuş. orda hz google diye bir çok bilen varmış. ne sorsan illa bişey söylermiş. ama bu başkanın kaç çocuğu varmış diye sorsan onu söylemekten acizmiş. başlarına gelen ise, hiç konuşulmaya değecek bir şey değilmiş. başkanın türlü çeşit zalimliğini söylermiş bu hz google ama çocuklarına yaptığı zulmü hiç ağzına almazmış.
bu hikaye de burda bitmiş. düşmanın koynuna yolladıkları ajan ile hanımının hayatları da başka bir hikaye olmuş zaman içinde.
ama teba bu işte, gene onu seçmişler.
gel zaman git zaman, bu memlekete hücum işleri planlanır olmuş. çünki o memleket baldırı çıplakların kıçı yamalıların, hükümet olduğu bir memleketmiş aynı zamanda. artık bu başkan mı yoksa arkadaşları mı bilinmez, bu hücum işini uyanmışlar. bu hücumun tezgahlandığı ülkeye sağlam bi ajan sokmuşlar. bu ajan, 18 sene orada yaşamış faaliyet sürdürmüş. dışarlıklı olanlar devlet işlerinde fazla yükselemezlermiş. bu ajan, gelebileceği en yüksek rütbeye kadar gelmiş. hanımıyla beraber orada hayat sürermiş.
orda ne oluyor ne bitiyor bu başkan ve arkadaşları haberdar olmuşlar. içlerinden birilerinin onlarla ortak plan içinde olduğunu biliyorlarmış. bunları tesbit ve mahkeme etmişler. yeterince ayıkladıklarını düşünmüşler.
bu arada hazırlıklarını tamamlayan düşmanları, ordularına hücum emri vermiş. ellerindeki bilgilere göre, başkanın memleketindeki ordunun subayları orduyu savaştırmayacak, alakasız yerlerde toplayacak alakasız yerlere cephe kurduracaklarmış.
öyle de olmuş. düşman sanki hiç engel yokmuş gibi hızla ilerliyormuş. işgal etmeye kalktıkları ülke öyle büyükmüş ki, dünya daki toprakların 6 da 1 i bu memleketteymiş.
çok sonraları denmişki, işgalciler cahildi. kışlık elbiselerini bile almadan yazlıklarla hücum ettiler diye. ama bunu diyenler, ya kasıtlıymışlar yada kendileri cahil. düşman biraz ilerledikten sonra memlekette darbe olacakmış, başkan ve arkadaşları derdest edilip bu iş bitirilecekmiş. plan buymuş ama birazı olmuş birazı olmamış bu darbe işi de olmamış. iş savaşa kalmış.
kimi ülkeler açık açık, kimi ülkeler el altından bu işgalcilere ne lazım geliyorsa temin ediyorlarmış. mesela bi ülke, bir dilim ekmek parası karşılığında bu işgalcilere tam 10 tane el bombası yolluyormuş. faturalarını ortadan kaldırmayı unuttuklarından olsa gerek bu yollanan mühimmat belgeleri yıllar sonra ortaya dökülmüş.
başkanın memleketi direnişe başlamış. düşman çok kuvvetli ve kalabalık. zulümleri dillere destan. bir partizan yüzünden bir kasabayı komple yakabilecek kadar gözü dönmüş bir düşman.
başkanın üç oğlu bir de kızı varmış. ufak oğlu 16 yaşında cepheye gitmiş silah kuşanmış. abisi de ondan az büyük. o da cephede ufak gardaşıylan yan yana dövüşürmüş. bi de büyük abileri var. o da cephede. ufak er olarak kalmış, ortanca onbaşı olmuş. büyük de yüzbaşılığa kadar ilerlemiş. derken büyük abi, vurulmuş. yara biraz ağırmış. tedaviye almışlar. sahra hastanesi denen çadır tipi hastanede. aslında başkanın savaşı yönettiği şehre uzak da değilmiş. başkanın hanımı çok yalvarmış başkana ama başkan nedendir bilinmez, oğlunu normal bir hastaneye taşıtmamış. kızı gönüllü hemşire olmuş abisinin yanına gidecek, bu zalim başkan aynı zamanda da babası onu abisinin yanına yollayacağına başka bir sahra hastanesine yollamış.
bu arada iki gardaş cephede savaşırken işgalcilere esir düşmüşler. gel zaman git zaman, bu iki gardaşın başkanın oğulları olduğu anlaşılmış. hadi bakalım onları doğru işgal kuvvetlerinin merkezine postalamışlar. sonrada babalarına haber yollamışlar. karşılığında esir düşmüş generallerle takas istemişler.
bu başkan taş kalpli bi başkanmış. ulan hıyarlar demiş, bi onbaşı bir er ile, onküsür general takas mı olur. bi onbaşı bi de er yollarım en fazla. o da sadece bu ikisi için olmaz. topluca esir değişilirken aradan çıkar.
işgalciler bu iki esiri kullanma konusunda ısrarlı olmuşlar. tehdit şu bu derken, bunlara yaptıklarını kamerayla çekip bu başkana yollamışlar. bişey değişmemiş.
sonra asit havuzuna daldırma tehditi. gene anlaşma olmayınca, hafiften bi asit havuzuna sokup görüntüleri yollama durumu. gene bişey olmayınca da asit havuzunda derilerini döke döke ölüm durumu. bu görüntüleri de yollamışlar.
başkanın hanımı bunları seyretmiş mi bilinmez. ama intihar etmiş. kendi canına kıymış. bu taş kalpli başkan, büyük oğlunu da hastaneye taşıtmamış, o genç 1 buçuk yıl o yaralarla yaşasa da dayanamayıp o da ölmüş. kızı da aklını yitirmiş. çok uzun yıllar sonra biraz biraz konuşur olmuş. ama hep babasının aleyhinde konuşmuş.
gün olmuş savaş bitmiş. 21 milyon ölüm olmuş başkanın memleketinde ama kazanmışlar savaşı.
çok zaman geçmiş aradan. internet diye bişey icad olmuş. orda hz google diye bir çok bilen varmış. ne sorsan illa bişey söylermiş. ama bu başkanın kaç çocuğu varmış diye sorsan onu söylemekten acizmiş. başlarına gelen ise, hiç konuşulmaya değecek bir şey değilmiş. başkanın türlü çeşit zalimliğini söylermiş bu hz google ama çocuklarına yaptığı zulmü hiç ağzına almazmış.
bu hikaye de burda bitmiş. düşmanın koynuna yolladıkları ajan ile hanımının hayatları da başka bir hikaye olmuş zaman içinde.