uğur mumcu silahları ve ibrahim varlı silahları..

#1
uğur mumcu silahları ve ibrahim varlı silahları..

bu başlığı ironik olarak yaptım.. 70 li yılların sonuna doğru devrimci yol dergisinde bir orta yazı vardı(orta yazılar çok önemliydi).. uğur mumcu ve silahları.. başlık buydu.. uğur mumcu.; emperyalist odakların hem sağa hem sola silah verip çatıştırdığını iddia ediyordu.. hatta doğuştan ilişkili olduğu mit den veriler aktarıyordu.. aynı silahın hem sol bir eylemde hem de bir sağ eylemde kullanıldığını ispatlıyordu!!.. yani dönemin anti-faşist mücadelesini karalıyordu.. bu mücadelenin devrimci olmadığını emperyalist güçler tarafından işletildiğini söylüyor., devrimcilere maşa diyordu.. devrimci yol bu konuda ciddi bir yazı yazmıştı.. hoş unuttular şimdi uğur mumcu methiyeleri düzüyorlar.. aslında aynı kafadalar..

ibrahim varlı yazmış..
TOW, Konkurs, MANPAD Ortadoğu’da dağıtılan silahlar
bu başlık altında "yazdıktan" sonra.. şunu diyor.. Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren ABD’nin çeşitli yapılara bol keseden dağıttığı silahları bir gün geri toplayacağını açıklaması inandırıcılıktan uzak. Yakın siyasi tarihin de gösterdiği üzere Washington’dan yapılan “Biz bu silahları veriyoruz, ama daha sonra zamanı gelince toplayacağız” açıklaması abesle iştigal. Ortadoğu’da verilen silahlar ne zaman geri toplandı ki!
ibrahim varlıya göre orta doğunun kana bulanmasının nedeni bölge devletlerinin baskıcı faşist işleyişi değil., abd nin dağıttığı silahlar.. klasik devlet söylemi.. teröristlere silah veriliyor ortalık karıştırılıyor.."rahmetli" mumcu da aynısı derdi..

sanki thkp-thko-tkp/ml ve ardıllarından savunduğu devrimci yol silahları kendi üretiyordu.. denizin meşhur parkası amerikan ordu malıdır.. o dönem keleş de yoktu.. filistine gittikten sonra olmaya başladı.. mesele amrikanın resmen vermesi ise anlarım eleştir ama bu silahlar kime karşı ve neden kullanılıyor bunu da araştır.. suriye esad rejimine ve t.c. rejimine olduğu için ibrahim varlı rahatsız olsa gerek de dy kime karşı kullanıyordu..

afrin direnişinin yaşandığı bu aşamada bu tarz yazılar daha da çoğalacaktır.. efendileri böyle istiyor., bu kontralar da görevlerini ifa ediyor..


link
https://www.birgun.net/haber-detay/tow-konkurs-manpad-ortadogu-da-dagitilan-silahlar-203164.html
 
Son düzenleme:
#2
http://www.devrimciyol.org/Devrimci Yol/kitaplar/kitap1_a27.htm

UĞUR MUMCU’NUN TABANCALARI

FAŞiST terörün her namuslu insan hayatını tehdit altına alan bir azgınlığa ulaştığı bir dönemde, Cumhuriyet Gazetesi ve Uğur Mumcu, faşizme karşı miicadele saflarında yer almaları gerekirken ne idüğü ve kime hizmet ettiği betirsiz (daha doğrusu belli!) bir "terörizme karşı mücadele" kampanyası yürütüyorlar. Marksizm - Leninizmin bireysel terörizme ne kadar zıt olduğunu ispatlamaya çalışıyorlar; Bu yolla, faşist saldırılar karşısında tam bir meşru ve haklı bir savunma durumunda bulunan devrimcilerin her türlü anti - faşist direniş eylemini mahkum etmeye çalışıyorlar.

Bu tutumun, faşist saldırganları aklamaya, onların halk düşmanlıklarının üstünü küllemeye, yaşanılan gerçekleri bulandırmaya çalışan Hürriyet Gazetesinin tavrından hiçbir farkı olmayan bir tavır olduğu iyi bilinmelidir. Ortada bir takım teröristler var. Hem sağda, hem solda. "Anarşi"yi bunlar yaratıyorlar. Bunlar temizlenirse, bunların elindeki silahlar alınırsa herşey düzelecek.

U. Mumcu’nun sahip olduğu bakış açısı olayların nedenini nerdeyse tabancaların varlığına bağlıyor. (En mühim mesele şu silah kaçakçılığının önlenmesi meselesi!) Televizyondaki "ünlü’ konuşmasında da herkesi silaha karşı çıkmaya çağrıyordu. U. Mumcu, halkımızın, Bahçelievler’de katiedilen TİP üyeleri gibi tamamen savunmasız bir durumda kalmasını mı istiyor? (Faşistler nasıl olsa onun lafını dinlemez. Oysa halkımızın içinde - hala - U. Mumcu’nun çağrısına uyacak bazı saf kişiler bulunabilir!) Eğer bir avuç faşist köpeğin koca bir halkı teslim alması istenmiyorsa bu türlü darkafalılıklardan kurtulunmalıdır.

Ülkemizdeki yaşanan gerçekleri, "bireysel terörizm", "şiddet eylemcileri", "terörizme karşı mücadele" gibi burjuva safsataları ile çarpıtmaktan vazgeçilmelidir. Çünkü sorun, silahlar değil, silahların arkasındaki siyasettir. Bütün bir emekçi halkı teslim almaya yönelen silahlı zorbalarla, eline ne geçirebilirse onunla, dişiyle tırnağıyla zalimlere karşı direnen halk güçleri bir tutulabilir mi?

Daha ötesi, "bireysel terörizm"den sözettin mi, faşist saldırıların arkasındaki sömürücü sınıfları ve onların siyasetlerini gözardı ediyorsun demektir. Herşeyden önce, faşist saldırı ve katliamlar bireysel teröristlik olarak gösterilemez. Faşist güçler ‘örgütlü ve sistemli bir hareketin bir parçası olarak saldırıyorlar. Bombayı atan, silahın tetiğini çekenler tek tek kişiler olabilirler. Ama onlar örgütlüdürler. Resmi-sivil, gizli-açık, örgütleri ve partileri vardır. Örgütlü ve sistemli, bir siyasi hareketin bir parçası olarak teröre başvuruyorlar. Mücadele edilmesi, yıkılması gereken şey bu faşist terör hareketidir. Yoksa, sorunu "bireysel terörizme ve şiddet eylemcilerine karşı mücadele" olarak göstermeye kalkarsan, karşısında sadece (zaman zaman faşist hareketin kendisinin de öldürmekten çekinmediği) Cengiz Ayhan gibi 5-10 dengesiz serseriden başka kimseyi bulamazsın ve bunların bir kısmının yakalanıp hapsedilmesiyle de işlerin halledildiğini sanırsın. Oysa faşist hareket, bunların yerine yenilerini bulmakta hiçbir güçlük çekmez. Oysa Uğur Mumcu, birçok yazısında, bu olayların sınıf mücadelesi ile, faşizmle, proletarya - burjuvazi mücadelesi ile ilgisi olmadığını ileri sürmektedir. Faşistleriıı işledikleri cinayetlerin ve katliamların bir takım sapık kişilerin işi olduğunu iddia etmektedir. Faşist güçlerin, faşizmin çirkin ve insanlık dışı çehresini gizlemekten başka bir şeye yaramayan böyle bir tutumun amacını anlamak mümkün değildir. Otobüsdeki, kahvehanedeki, vapurdaki insanlar, öğrenciler, işçiler ve profesörler vurulup öldürülüyor: Bu işin faşizmle bile ilgisi olmayan insanlık dışı bir şey olduğunu söylemekle, belki "eylemi" lanetlerıiğini sanırsın, ama onu arkasındaki siyasetten soyutlarsan, sanki faşist hareketlerin insanlık dışı bir karakteri yokmuş gibi; gerçekten lanetlenmesi gerekeni korumuş olursun. O eylemlerin, geniş yığınlarda panik yaratmaya yönelik amacını deşifre edip ona karşı yürekli bir şekilde direnilmesi gerektiği ortaya konulmazsa, o insanlık dışı eylemleri örgütleyenler amaçlarına ulaşır; insanları dehşet içinde sokağa çıkaramaz hale getirebilirler, istedikleri dehşet ortamını yaratabilirler.

Demek ki sorun, asla bir "şiddet eylemciliği" ve "terörizm" sorunu olarak ele alınmamalıdır. Şiddet, her zaman, sınıflar arasındaki mücadelenin belirli -tarihsel ve toplumsal koşullarda kazandığı bir biçimdir. Bu nedenle, her şiddet eylemi, ait olduğu sınıf siyasetinin bir parçası olarak değerlendirilebilir. Bu antifaşist direniş eylemleri açısından da aynen geçerlidir. Herhangi bir eylem, eğer emekçi halklarımızın direniş mücadelesini güçlendiriyorsa, faşist demagojileri dağıtıp, halk güçlerine moral veriyorsa, faşistlerin taktiklerini boşa çıkarıp halkın direniş azmini güçlendiriyorsa, hangi araçla - kaç kişiyle gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin, halkımızın direniş mücadelesinin bir parçasıdır; bireysel terörizm değil! Önemli olan araç ve eylemin biçimi değil, eylemin siyasal içeriğidir.

Günümüzde, ülkemizde süregiden olaylar da köklü ekonomik-sosyal ve siyasal nedenİere dayalıdır. "Şiddeti" hergün yüz kere lanetlemekle ve toplumsal barışa methiyeler düzmekle, barış hayalleri yaymakla hiçbir şey elde edilemeyeceği gün gibi ortadadır. Olayları bazı esrarengiz güçlerin tertiplediği bir oyun olarak görmek ve göstermek burjuva liberallerinin en çok sevdikleri şeylerden biridir. Bu gibi yöntemler, yaşanılan katı gerçekler karşısında artık hiçbir geçerliliği olmayan yüzeysel yaklaşımlar olmaktan öteye gidememektedir. Marksistler ise mücadelelerini böyle yüzeysel yaklaşımlar ve "toplumsal barış" hayalleri üzerine değil sınıf mücadelesine dayanan sınıf bakış açısına göre yönlendirirler.

Ülkemizde faşist güçlerin bütün bir emekçi halkı yıldırıp-teslim almaya yönelik saldırıları ve bütün emekçi halk güçlerinin buna karşı direnişlerinden oluşan çatışmaların, ülkemizde bir iç savaş doğrultusunda derinleştiği herkesin görebildiği, bir şeydir. İktidarı alacak bir durumda bulunmamalarına rağmen, devrimcilerin bu çatışmalara karşı çıkması ve hükümetten bu "anarşiyi" önlemesini beklemesi düşünülemez.

Aslında, şiddet konusunu Marksizm açısından tartışma konusu etmek anlamsız bir şeydir. Kimse de U. Mumcu’dan Marksizmin neye karşı olduğunu neye karşı olmadığını açıklamasını beklemiyor. Bugün ülkemizde son derece önemli günler yaşandığı bir gerçektir. Sadece Marksistlerin değil, bütün yurtsever - aydın kişilerin tutarlı bir anti - faşist tutum içinde bulunması gerekiyor. Kimse, Marksizmin, "bireysel terörizme" ve "şiddet eylemciliğine" ne kadar karşı olduğu üzerine konferanslar vererek kendi evinin kapısının çalınmasını bekleme hakkına sahip olmamalıdır. Her dürüst ve yurtsever insan, gerçekten boş lafları bir yana bırakarak, bütün halkımızın faşist terör hareketi karşısındaki direnme hakkını en yürekli bir şekilde savunmalıdır. Barış hayalleri yaymaktan vazgeçmelidir.

Faşist güçler bütün bir halka karşı acımasız bir yok etme ve yıldırma savaşı yürütüyorlar. Bu savaşı ya onlar kazanacak, ya da halk kazanacak. Bu gerçeği anlamak için, Doğan Öz’leri, Bedrettin Cömert’leri ve daha dün Karafakioğlu’nu öldüren silahın namlusunu alnımıza doğrultulmuş olarak görmek mi gerekiyor?
 
Üst